"Büyüme" yapısal bir artışı dile getirir.
Bedende gerçekleşen sayısal değişiklikleri içerir (kilo, boy artışı gibi).
Çocuk, sadece fiziksel olarak büyümekle kalmaz, aynı zamanda beyniyle, iç
organlarının yapı ve büyüklüklerinde de değişmeler olur. Beynin gelişimi
sonucu, çocukta giderek artan bir öğrenme, anımsama ve yargılama yeteneği
oluşur. Böylece fiziksel büyümeye koşut olarak, çocuk zihinsel olarak da
gelişir.
Buna karşılık, "Gelişme" değişikliklerin niceliği yanında niteliğini de içermektedir. Gelişme kavramı, düzenli, uyumlu ve sürekli bir ilerlemeyi dile getirmektedir.
Gelişimin beş temel özelliği vardır: Gelişim;
1.
Dinamik bir olgudur.
2. Genetik bireyselliğin bir sonucudur.
3. Giderek artan bir bireyselleşme sürecidir.
4. Ardarda giden, düzenli ve dengeli bir süreçtir.
2. Genetik bireyselliğin bir sonucudur.
3. Giderek artan bir bireyselleşme sürecidir.
4. Ardarda giden, düzenli ve dengeli bir süreçtir.
Yapılan gözlem ve çalışmalar, belli gelişim dönemlerinde çocuklarda
ortak olan eğilim ve davranış kalıplarının bulunduğunu ortaya koymaktadır.
Gelişim süreci;
* Motor Gelişim,
* Bilişsel (Zihinsel) Gelişim,
* Dil Gelişimi,
* Duygusal ve Sosyal Gelişim alanlarında , gelişim hızları yaşa bağlı olarak değişir.
* Motor Gelişim,
* Bilişsel (Zihinsel) Gelişim,
* Dil Gelişimi,
* Duygusal ve Sosyal Gelişim alanlarında , gelişim hızları yaşa bağlı olarak değişir.
1-
BEBEKLİK DÖNEMİ (0-2 YAŞ)
Çocuğun eğitimi açısından 0-2 aylık dönemin önemi büyüktür, çünkü
gelişimin tüm yüzlerine ilişkin temeller bu dönemde atılır.
1. a. MOTOR GELİŞİM
Motor becerilerinde baştan aşağıya ve bedenin
merkezinden dışa doğru bir gelişim seyri görülür.
1.
Refleksler:
Bebekler geniş refleksler topluluğuyla dünyaya gelirler. Emmeye başlama
refleksi, arama refleksi, yutma refleksi, moro refleksi, babinksi refleksi,
yakalama refleksi, adım atma refleksi bunlardan bazılarıdır. Bu reflekslerden
çoğu doğumdan sonraki 3-5 ay içinde azalarak geçmektedir.
2.
Motor
Yeteneklerin Gelişimi: Yeni doğanın hareket yetenekleri fazla etkileyici
değildir. Çocuğun ilk kazandığı yeteneğin başını kaldırmak olduğu, bunun
ardından el ve kollarını kullanabildiği, nihayet ayak ve bacaklarını kullanmaya
başladığı görülmüştür.
0 ay -
Fötal duruşunu sürdürür.
1. ay - Çenesini kaldırabilir.
2. ay - Göğsünü kaldırabilir.
3. ay - Başarısız uzanmalarda bulunur.
4. ay - Destekle oturur.
5. ay - Kucağa oturup nesneleri yakalar.
6. ay - Mama sandalyesinde oturup sallanan nesneleri yakalar.
7. ay - Kendi başına oturabilir.
8. ay - Yardımla ayağa kalkabilir.
9. ay - Sandalyeye tutunarak ayakta durabilir.
10. ay - Emekler.
11. ay - Eli tutulduğunda yürüyebilir.
12. ay - Bir eşyayı tutup kendini çekerek ayağa kalkabilir.
13. ay - Dört ayak üzerinde merdiven çıkabilir.
14. ay - Kendi başına ayakta durabilir.
15. ay - Kendi başına yürüyebilir.
1. ay - Çenesini kaldırabilir.
2. ay - Göğsünü kaldırabilir.
3. ay - Başarısız uzanmalarda bulunur.
4. ay - Destekle oturur.
5. ay - Kucağa oturup nesneleri yakalar.
6. ay - Mama sandalyesinde oturup sallanan nesneleri yakalar.
7. ay - Kendi başına oturabilir.
8. ay - Yardımla ayağa kalkabilir.
9. ay - Sandalyeye tutunarak ayakta durabilir.
10. ay - Emekler.
11. ay - Eli tutulduğunda yürüyebilir.
12. ay - Bir eşyayı tutup kendini çekerek ayağa kalkabilir.
13. ay - Dört ayak üzerinde merdiven çıkabilir.
14. ay - Kendi başına ayakta durabilir.
15. ay - Kendi başına yürüyebilir.
El yakalama becerisinde; 6 aylık bebek nesneyi tüm
eliyle yakalamaya çalışır, 9 ay civarında yakalama davranışı tüm parmaklar
tarafından yürütülür ve 2 yaşında sadece başparmak ve işaretparmağı ile küçük
nesneleri yakalar.
1.1b ALGISAL GELİŞİM
Görme keskinliği; doğumdan hemen sonra
parlaklıktaki değişime duyarlıdırlar ve bu duyarlılık ilk iki ay içersinde
hızla gelişir. Yeni doğan bebekler 19 cm. uzaklıktaki nesneleri net
görebilirler. Dört aylıkken normal bir yetişkin gibi görebilirler.
Şekil algısı; 5-7 hafta arasındaki bebeklerin daha
çok gözlere baktığı belirlenmiştir. Bu nedenle, bebekle sağlanan göz teması,
bebekle bakıcısı arasında sosyal bağın gelişmesinde önemli rol oynar.
Algısal değişmezlik; iki aylık bebeklerin şeklin değişmezliğinin algısına, 4 aylık bebeklerin ise rengin değişmezlik algısına ulaşmış oldukları gösterilmiştir.
Algısal değişmezlik; iki aylık bebeklerin şeklin değişmezliğinin algısına, 4 aylık bebeklerin ise rengin değişmezlik algısına ulaşmış oldukları gösterilmiştir.
Derinlik algısının; bebeklerde 1. 5-2 ay sonra
geliştiği düşünülmektedir. Nesne kavramı; nesnenin sürekliliğine ilişkin ilk kanıt iki ay
dolaylarında kendini gösterir. Bebeğe gösterilen oyuncak saklanınca şaşırdığı
görülür. Ancak arama davranışı 6 ay dolaylarında görülür. Tamamen görüş
alanından çıkan nesnenin aranması ise 8-12 aylar arasında gelişir. İşitme duyusu; yeni doğmuş bebeklerin yetişkinlere yakın bir keskinlikle
duyabildikleri gösterilmiştir.
Konuşma algısında; çok küçük bebekler konuşma
seslerini algılayabilir ve konuşucuları çok erkenden ayırt edebilirler.
Gerçekten de bebekler anne babalarının yüzlerini daha henüz tanımadan önce,
onları seslerinden ayırt edebilir gibidirler.
Koku ve tat alma duyuları; yeni doğmuş bebekler
kokuları ayırt edebilirler, ancak koku duyusu 6 yaşına kadar tamamlanır. Yeni
doğmuş bebekler hem tatlı, ekşi ve biberli gibi tatlara duyarlıdırlar hem de
aralarında ayırım yapabilirler.
1. c. SOSYAL VE DUYGUSAL GELİŞİM
Sosyal ilişkilerin tartışılmasında temel kavram
"ATTACHMENT-BAĞLILIK"dır. "Bağ" kavramı, iki kişi
arasındaki duygusal bir zincir olarak açıklanır. Anne-baba ile çocuk arasındaki
bağın oluşum sürecinde iki adım vardır:
Birinci adım: İlk bağlar (anneler açısından). -
Annelerin çocuğuna karşı duyduğu bağın oluşumunda kritik bir dönemin varlığı
ileri sürülmektedir ki bu da doğumdan hemen sonraki dönemdir. Bu dönemde
bebeklerini kucaklarına alarak seven annelerin, çocuklarına daha kuvvetli
bağlarla bağlandıkları belirlenmiştir.
İkinci adım: Bağların kaynaşması. - İlk hafta ve
aylarda anne-baba ile bebek arasında karşılıklı olarak birbirlerine kenetlenme,
bağlanma şeklinde davranış örüntüleri gözlenir. Gerçek bir bağın oluşması için
zamana ve denemelere ihtiyaç vardır. Bu süreç sakin bir şekilde yürüdükçe ve
anne-baba çocuklarının ihtiyaçlarını sezmeye başladıkça, anne-babalık görevi
daha doyumlu olmaya başlar ve bebeklerine olan bağları kuvvetlenir.
Babaların çocuklarına olan bağlarının annelere
benzediği, fakat doğumdan birkaç ay sonra, babaların annelerden farklı bir rol
üstlendikleri araştırmalarda saptanmıştır. Annelerin çocukların bakımını
üstlendikleri gibi, onlarla daha fazla konuştukları, daha fazla kucaklarına
aldıkları, daha fazla şefkat gösterdikleri ve daha sakin bir etkileşime
girdikleri görülmüş; Babaların ise daha çok çocuklarıyla fiziksel boğuşma
davranışına girdikleri ve daha çok oyun oynadıkları gözlenmiş, bunun da bebekle
etkileşim örüntüsünde pek etkili olmadığı bulunmuştur.
Bebeğin anne-babasına
olan bağlarının gelişimi:
Bağlanma Öncesi. İlk 3-4 ay süresince bebek
kişilere ayırım yapmadan tepkide bulunur.
3.
Faz.
3-5 ay arasında ise bebek yüzler arasında ayırım yapar ve aşina olduğu kişi
bebeği daha kolay sakinleştirir.
4.
Faz.
6-7, 11-12 ayları arasında bebek genellikle tek bir kişiye bağlanır, bu da
genellikle annedir. 6-8 aylar arasında bağlandığı kişiye karşı ayrılma endişesi
başlar. 8-12 aylar arasındaki bebeğin yabancılardan korkma davranışı, yine bu
bağı kanıtlayıcı bir tepkidir.
5.
Faz.
2-3 yaşlarına doğru konuşmaya ve yürümeye başladıkça, yetişkinin muhakkak
yanında olmasını istemez ve çevreyle temasını arttırır.
Annenin tepkilerinin çocuklarıyla olan etkileşime
etkisi: Annenin güven duygusu; Güvensiz anneler genellikle ya sık sık
çocuklarına bakma ve eğitme biçimlerini değiştirirler ya da hiçbir esneklik
göstermeden belirli bir rutin içinde hareket ederler, çünkü bu rutin
kendilerinin sahip olmadıkları güven duygusunu sağlar. Bu tür tutumlar ise
çocuklarda güvensizliğe neden olur.
Annenin bebeğinin özelliklerini ve gereksinimlerini
algılama derecesi; Anneleri ile uyumlu etkileşim içinde olan bebeklerin
çevrelerine karşı daha ilgili ve daha az ürkek oldukları, bebeğine daha fazla
tepki veren annelerde bebeklerin istekleri kolaylıkla yerine getirme
olasılıklarının daha fazla olduğu görülmüştür. Anneleri ile olumlu sosyal
ilişki içinde olan bebeklerin çevrelerini ve yeni nesneleri keşfetmeye daha
açık oldukları belirlenmiştir. Ancak annenin tepki dozunu kaçırıp, çocuğun en
hafif sızıldanmalarına gereğinden fazla duyarlı olup tepkide bulunması da anne
ile çocuk arasında sembiyotik bağın gelişmesine neden olur ki, bu da çocuğun
bağımsız bir kişilik geliştirmesini engeller.
Annelerin bebeklerinin faaliyetlerine tepki şekli;
Annenin tepkilerinin bebeğin davranışıyla uyumlu olması halinde, bebek neden
sonuç ilişkisini daha kolay sezecek, bebeğin zeka gelişimi olumlu bir şekilde
etkilenecek ve çevre üzerinde etkili olabileceği konusunda olumlu bir beklenti
içine girebilecektir. Annelerin bebeklerinin olumlu ve olumsuz davranışlarına
gösterdikleri tepki şekilleri bebeklerin çevreye karşı uyumu açısından
önemlidir. Annelerin iletişim biçimlerinin bebeklerin zihinsel gelişimine
etkisi; Doğumdan on yaşına kadar süren dönem içinde yapılan bir araştırmada
duyarlı ve tepki veren annelerin çocuklarının on yaşındaki zeka bölümleri,
duyarsız ve tepkisiz annelerin aynı yaştaki çocuklarının zeka bölümlerinden
daha yüksek bulunmuştur.
Yaşamın ilk aylarında bebek kendini diğer
bireylerden ayıramaz, kendisini annesinin bedeninin bir uzantısı olarak
algılar. Bazı deneyler çocukların çoğunluğunun 21 ile 24 ayları arasında
kendilerini açıkça ayrı bir varlık olarak gördüklerini gösterir niteliktedir.
1.d. BİLİŞSEL (ZEKA) GELİŞİMİ
Çocuğun dünya hakkında bilgisi şekillendikçe
birbirine bağlı zihinsel gelişim evrelerinden geçtiği savunulur. Yaşamın ilk 18
ayında bebeğin öğrenmesi, algı ve hareketlerini organize etme şeması ya da duyu
hareket şeması biçiminde düzenleme ve geliştirmekten ibarettir.
0-1ay arasında doğuştan olan refleks tepkilerini geliştirirler.
1-4. aylar arasında; bebekler hareketleri üzerinde daha istemli bir
denetim sağlayabilir ve yaptıkları davranışı yinelemekten hoşlanır, çevredeki
ilginç değişiklikleri fark edebilirler.
4-8. aylar arasında; neden ve
sonuçları ayırma yeteneği görülmeye başlar. Sabit duran nesneleri tüm
duyularıyla inceler, dikkatlice bakıp seslerini dinler, nesneleri birçok kez
elleri içinde döndürürler. Sadece zevk almak için birçok karmaşık ve ilginç
yolu denerler ve böylece de oyun davranışlarına ilk kez girişirler.
yetişkinlerin kol ve bacaklarıyla yaptıkları hareketleri taklit edebilirler.
8-12 ay arasında; en büyük özelliği daha mükemmel
şekilde neden ve sonuçların birbirinden ayrılmasıdır. Amaçlarına götürecek
yolları deneyerek, değiştirerek uygun olanını bulmaya çalışırlar. Görüş
alanından kaybolan oyuncakları ararlar. Daha önce yapmadıkları yetişkin
davranışlarını taklit edebilirler.
12-18 aylar arasında; bebek deneme yanılma yoluyla
sorunların çözümü için yeni yollar keşfeder ve keşfinin sonuçlarını görmeye
çalışır. Yerden aldığı oyuncakları atar, böylece seslerini, kırılganlıklarını
fark ederler. Görüş alanından çıkan nesneyi sistematik olarak en son saklanan
yerden arama davranışı gösterir. Karmaşık ve bütünüyle yeni devinimleri
yineleyebilir ve bunlara oyununda yer verir.
18-24 aylar arasında; bebek artık zihninden sonuca
götürecek yollar düşünür, zihinsel sembolleri kullanarak (tabure, sopa gibi)
istediği şeye ulaşmaya çalışır. Yine sembol kullanma yeteneğine bağlı olarak ,
oyunlarında da büyük ölçüde değişiklik görülür. Etkilendiği örnek görüş
alanında bulunmasa da onun davranışlarını taklit edebilir.
1.e. DİL GELİŞİM
Konuşmayı öğrenmek uzun ve karmaşık bir olgudur. 0
ile 12-15 ay arası çocuk iletişimini mimiklerle, ağlama biçimleriyle ve
anlamsız mırıldanmalarla dile hazırlık şeklinde yapar. İlk sözcükler genellikle
birinci yılın sonlarında kullanılmaya başlar. 9-18 aylar arasında iki sözcükle
farklı anlamların ifade edildiği cümlelerin kurulduğu dönem başlar. Çocuğun ilk
konuşmaları öncelikle günlük yaşamlarında yakından ilgilendikleri ve onlar için
işlevi olan objelerle ilgilidir.
Sesli uyarıcıları bol çevrede yetişen bebek, daha
fazla seslendirme etkinliğinde bulunmakta ve daha çeşitli sesler
çıkarabilmektedir. Genizden konuşanlar incelendiğinde, genellikle sütleri çok
yavaş emdikleri, bu nedenlerle annelerin biberon deliğini fazla genişlettiği
öğrenilmiştir, ancak bu konuşmaya yardımcı olacak olan normal emmeyi
engellediği için önerilmemektedir. Biberon deliği gereğinden fazla küçük
olanlarda ise ileri de peltek konuşma olabileceği için bu da önerilmemektedir.
0-6 ay arasında; bir yaşından önce çocuk dili
anlamlı şekilde kullanamaz, ancak seslendirme (vocalisation) işlevi vardır.
Birinci ay süresince bebekte seslendirmelere pek sık rastlanmaz.
6.ay. Bu aydan itibaren bebeğe bir ses verildiğinde
o da bir sesle tepkide bulunur. Kendi çıkardığı sesleri dinlediği gibi
başkalarının çıkardığı sesleri de dinlemeye başlar. Bu toplumsallaşmış
seslendirmedir.
8 ay. Sesli ifadeleri duygularını açığa
vurur.
10 ay. İşittiği sesleri taklit eder gibi görünür, ancak başarılı olamaz.
12 ay. Çocuk ilk anlamlı sözcüğünü genelde bir yaş
civarında söyler. Bazı sözcük ve basit emirleri anlar. Yetişkinin çıkardığı
sesleri papağan gibi yineler ancak, konuşmasında anlaşılır bir akıcılık yoktur.
18 ay. 18. ay civarında çocukların kelime bilgisi
artmaya başlar. Ancak çocuk az sayıda kelime bilgisine sahip olduğu için
bildiği kelimelerle genellemeler yapar (çoğu yiyeceğe birden mama demesi gibi).
Çocuk iki nesne arasında ayırım yaptıkça yeni sözcüğe gereksinim duyar.
İkinci yaş 2 yaşına gelince iki sözcüklü cümleler kurmaya başlarlar ve çevrelerindeki hemen her şeyi isimlendirirler. Cümle kurarken cümlenin anlamı için önemli olmayan takıları atarlar.
İkinci yaş 2 yaşına gelince iki sözcüklü cümleler kurmaya başlarlar ve çevrelerindeki hemen her şeyi isimlendirirler. Cümle kurarken cümlenin anlamı için önemli olmayan takıları atarlar.
Konuşmayı geciktiren
öğeler;
-Duygusal
çatışma, sevgi, şefkat eksikliği gibi.
-Münakaşa, dilin sürekli münakaşa etmek için kullanılan ortamda büyüyen çocuklar.
-Aşırı düşkünlük, bu tür çevrede çocuğa konuşmak için yeterince fırsat verilmez.
-İlgisizlik.
-Münakaşa, dilin sürekli münakaşa etmek için kullanılan ortamda büyüyen çocuklar.
-Aşırı düşkünlük, bu tür çevrede çocuğa konuşmak için yeterince fırsat verilmez.
-İlgisizlik.
1. f. İLETİŞİM BİÇİMLERİ
Sözel tepkiler ile çocuğun konuşmalarına yanıt
verilecek böylece kendine olan güveni artacak, atılımda bulunmak için teşvik
edilmiş olacaktır. Anne çocuğuna iletmek istediği mesajı kendi ifadesiyle
yineleyerek, doğru anlayıp anlamadığını denetlemesi ile çocuk sonraki
iletişimlerinde kendini daha açıkça ifade edebilecek ve kendi eylemlerinin
başkalarının üzerinde etkili olduğunu görerek kendine olan güveni artacaktır.
Duruma göre tepki türlerinin ayarlanmasında önemli
olan yetişkinin duruma göre tepki türlerini ayarlamasıdır. Çocukların
kendiliğinden olan iletişimleri: İstek bildiren iletişimler, bilgi aktaran
iletişimler ve öğrenmeye ilişkin iletişimler olmak üzere 3'e ayrılır.
Çocuğun isteğinin yerine getirilemeyeceği
durumlarda istediği şeyin yerine geçecek başka olumlu bir şey önerilmeli, aynı
zamanda basit sözcük ve kavramlar kullanarak, yasaklamanın nedeni açıklanmalıdır.
İki yaşındaki çocukların keşfetme isteklerini kuvvetlendirmek için, denetleyici-kısıtlayıcı konuşmaların elden geldiğince az sayıda olması gerekir. Bunun için de çevredeki tehlikeli ve kolay kırılacak nesnelerin kaldırılarak çocuğun görüş alanının dışında tutulmalarında ve böylece çocuğun kısıtlanmadan rahat hareket edeceği bir alanın sağlanmasında yarar vardır.
İki yaşındaki çocukların keşfetme isteklerini kuvvetlendirmek için, denetleyici-kısıtlayıcı konuşmaların elden geldiğince az sayıda olması gerekir. Bunun için de çevredeki tehlikeli ve kolay kırılacak nesnelerin kaldırılarak çocuğun görüş alanının dışında tutulmalarında ve böylece çocuğun kısıtlanmadan rahat hareket edeceği bir alanın sağlanmasında yarar vardır.
Etkin öğretimin temeli olan tepkisel öğretim
çocuğun konuşmalarına verilen tepkide bir seri öğretici unsurlarda
eklenmesidir. Spontan öğretim ise yetişkinin durup dururken renklere, sayılara
ilişkin konuşmaya geçmesidir.
Onaylama çocuğun sürekli atılımlar yapan aktif bir
keşfedici olarak kabul edildiğini belirtme açısından önemlidir.
Tüm bu iletişim yolları, çocuğun sadece dil ve zeka
açısından gelişimini tamamlamakla kalmaz, çocuğun gelişmekte olan egosunu da
güçlendirerek kendine güvenen, atılımlardan çekinmeyen, duygusal yönden
sağlıklı ve öğrenmeye karşı güdüsü (motivasyonu) artmış bir birey olarak
yetişmesini de sağlar.
2.
OKULÖNCESİ DÖNEMİ (3-6 YAŞ)
Üç yaşından itibaren oyun çağına giren çocuk, motor
becerilerinin gelişmesiyle çevre üzerinde egemenlik kurmakta ve bunu giderek
genişletmektedir. Sayı sayma, şarkı şiir öğrenme ve çevresindeki dünya hakkında
sorular sorma gibi alanlarda dil ve zihinsel yetenekleri ilerlemektedir. Üç
yaşındaki bir çocuk artık çevresinde kendisinden bağımsız bir dünyanın
varlığını ve kendisinin de o dünya içinde bir birey olduğunu kabul etmiştir.
3 yaşındaki çocuk koşarken ve büyük oyuncakları
itip çekerken önüne çıkan engelleri aşabilir, üç tekerlekli bisiklete
binebilir. Kendi giysilerini kısmen giyebilir. 3 yaşındaki çocuğun bildiği
kelime sayısı 1000'e ulaşır. Uyku ve temizlik alışkanlıkları büyük ölçüde
kazanılmıştır. Mükemmele yakın bir şekilde kendi kendilerine yemek yemeyi
başarabilirler. Çocuğun sfinkter kaslarını kontrol etmeyi başarabildiği 2
yaşlarından sonra başlatılan tuvalet eğitimi 3. -4. yaşlarda artık sonuç
vermeye başlamıştır. Bu yaş grubu çocuklar son derece ben-merkezcildirler ve
çoğunlukla kendi başlarına oynarlar. Konuşma ve cümleler 3 yaş çocuğunda
dilbilgisine daha uygun hale gelmiştir. Artık aralarında neden-sonuç ilişkisi
bulunan düşünceler, bileşik önermeler alarak tek bir cümlede ifade edilmeye
başlar, ancak konuşurken başkalarının görüş açısını dikkate almaz. Dil, hareket
ve toplumsal gelişim yönünden, büyük ilerleme gösteren 3 yaş çocuğu zengin bir
hayal gücüne sahiptir ve bunlar gerçek olaylar, gerçek kişilermiş gibi
davranır. Yetişkinlerin giysilerini giymekten, onların davranışlarını taklit
etmekten, ev işlerine yardım etmekten, büyüklerin çeşitli davranışlarını
yinelemekten zevk alır. Ayrıntıya girmeyen küçük kısa hikayelerden hoşlanır.
4 yaş çocuğu isteklerinin anında yerine
getirilmemesini anlayışla karşılamayı öğrenmeye başlar. O artık kendi dışındaki
dünyanın kuralları olduğunu ve başkalarının hak ve istekleri olduğunu görür ve
beklemeyi öğrenir. 4 yaşında, üç yaşına göre daha sakin, daha uyumlu ve hareketlerini daha
kolay kontrol edebilecek durumdadır. Bu dönemde çocuk kendisiyle oynayacak bir
ya da iki arkadaşını seçmeye başlar. Oyun arkadaşları ilkokula başlayana kadar
her iki cinsten de olabilmektedir. Rahatça koşmayı, zıplamayı, elini ve
parmaklarını kullanmayı başarabilir. Kağıt, kalem, fırça ve boyalar bir önceki
yaşından daha ustalıkla kullanılmaya başlanmıştır. Çevresini tanıma çabası
içinde olduğundan sürekli sorular sorar ve açıklamaları dikkatle izler.
Yetişkinlerle olumlu ilişkilerini sürdürürken kendi yaşıtı olan çocuklarla daha
uzun süre birlikte olmaya başlar. Dört yaş çocuğu son derece açık sözlüdür,
düşünceleri somuttur.
5 yaş: Bu dönemde çocuk daha bilgili ve olgun bir
birey görünümündedir. Çevresine karşı dostça bir yaklaşım içindedir. Çocuk
çevresine ait yeni keşiflerde bulunur, yetişkin desteğine daha az ihtiyaç
duyar. Kaslarının kontrolü gelişmiştir. Düzenli cümlelerle insanlarla olan
kişisel ve sosyal ilişkileri artmıştır. Hep konuşmak ister. Yetişkinler gibi
uzun cümleler kurmaya çalışır. Olayları ve masalların sırasını bozmadan
anlatır. Oyunlarında genellikle yetişkinin ciddi uğraşlarını konu alır,
oyunlarda öğretmen, otobüs şoförü, anne-baba, doktor olur. Ev, el işlerine de
ilgili olduğundan tamamlayabileceği görevler verilmeli ve böylece sorumluluk
duygusunun gelişmesi desteklenmelidir. Grup oyunlarında beraberlik daha
uzundur, grup üyeleri kuralları birlikte koyarlar. Genellikle canlı, neşeli ve
hareketli bir görünüm içindedir. Kısaca 5 yaşındaki çocukta, motor dengenin,
düşüncenin, bireysel-toplumsal ilişkilerin (benlik kavramının); evde okulda ve
toplum içinde uyumun daha belirgin olduğu görülür.
6 Yaş. Son çocukluk döneminde çocuk, motor ve dil
gelişimi açısından büyük aşamalar kaydetmiş ve dengenin gelişmesi sonucu hızlı
yürüyebilen, futbol oynayabilen, el-göz koordinasyonunun gelişmesi sonucu eki
eli de bağımsız kullanabilen bir birey haline gelmiştir. Altı yaş çocuğu
değişmekte olan bir çocuktur. Anneler çocuklarındaki bu ani değişiklikleri “ Bu
çocuğa ne oldu? Bilmiyorum, çok değişti” şeklindeki sözcükleriyle dile
getirirler. Daha tembel ve kararsız bir görünümdedirler. Altı yaş çocuğunun
ince motoru oldukça gelişmiştir. El işlerinde daha beceriklidirler. Kesip
yapıştırır, boyama yapar, resim yapar, tüm araç ve gereçleri iyi kullanır.
Oyunlarda ve ilgi alanlarında kız ve erkek çocukları arasında farklılıklar
gözlenir. Bir çok hayali role girerler. Grup oyunlarından çok hoşlanırlar. Bazı
sorumluluklar yüklenir, söylenenleri dikkatle dinlerler. Kendisiyle gerçek
nitelikte eğitim uygulamaları yapılacak bir çağa gelmiştir.
Oyun:
Okul öncesi
çağdaki çocuğun temel uğraşı, öğrenme için kullanılan başlıca yoldur. Oyun,
çocuğun sosyalleşmesini sağlar, duygularını ifade edebilmesi ve büyümesini
yansıtabilmesi için en uygun yoldur. Çocuğa alınacak oyuncaklar pahalı bebek ve
elektronik oyuncaklar değil, çocuğun güvenle ve çok amaçlı olarak
kullanabileceği biçimde seçilmelidir.
Okul
Öncesi Eğitim Kurumları:
Günümüz toplumlarında çocuğun giderek artan güvenli
oyun imkanı ve yaşıtları ile birlikte bulunma ve sosyal gelişim ihtiyaçlarına
cevap verebilmek açısından önemli bir görevi yerine getirmektedirler. Bu
nedenle yalnızca çalışan annelerin değil, evde çalışan annelerin de çocuklarını
bu tür eğitim kurumlarına göndermeleri özellikle 4 yaşından sonra
desteklenmelidir.
Kitle
İletişim Araçları:
Ülkemizde en sık kullanılan kitle iletişim araçları
arasında özellikle kitap, radyo ve televizyon sayılabilir. Kitaplar, çocuğa
sundukları zengin ve çeşitli bilgilerle onun doğal öğrenme isteğini besleyerek
gelişimine büyük ölçüde katkıda bulunurlar. Radyo, yalnız işitme duyusuna
yönelik olduğu için çocuk dikkatini yoğunlaştırmayı ve dinlemeyi öğretir.
Değişik seslerin çocukta bıraktığı izlenimler çocuğun hayal gücünün gelişmesine
katkıda bulunur. Televizyon, çocuğun bütün gününü başında geçirecek bir araç olarak
değil, sadece günlük yaşamda karşılaşabileceklerin-den çok daha çeşitli
konularla ilgili bilgi ve izlenimler edinmesine yardımcı bir araç olarak
görülmelidir. Temel ihtiyaçların kazanılmasında ailenin rolü
Açlık ve iştah
Açlık duygusu midede meydana gelen kısa aralıklı
kasılmaların oluşturduğu gerilimdir. Buna çoğu zaman genel bir huzursuzluk ve
halsizlik de katılır. İştah yemek yemeye yönelik fizyolojik bir ihtiyaçtır.
Açlık duygusu bebeklik döneminde bir gün içinde 8 kez görülür, çocukluk ve yetişkinlikte
ise 3-5 defaya iner. Sevgi, elem, öfke ve hiddet iştahı bozucu etkenleridir.
Ana babanın görevi, açlık ve iştah duygularının sağlıklı bir şekilde
gelişmesini ve yemek yeme zamanlarının doğru biçimde yerleşmesini sağlamaktır.
İlk ayların beslenme yöntemi meme ve biberondur. Bu yöntemler kullanılırken
bedene kulak verilmeli, mide açısından hazım için uygun zaman aralıklarının
geçmesine ve bedensel olarak açlık duygusunun oluşmasına dikkat edilmelidir.
Ağlama ve huzursuzluk nöbetleri meme ile geçiştirilmiş bebekler, ileri
yıllarda, mutluluğu buzdolaplarında aramaya, aç olunmadığı halde yemek yemeye
ve yeme düzeninin dışında ufak tefek, besin değeri olmayan ama ağız dolduran ve
tat veren besinlere yönelirler. Bebeğin psikolojik ihtiyaçlarını da düşünerek
beslerken kucakta sevgi ve ilgiyle tutulmalıdır. Çocuk ilk beslenme kalıplarını
alırken, onu çok hızlı beslemek, gürültülü ve huzursuz bir ortamda tutmak,
sevmediği şeyleri yemeye zorlamak olumsuz yaşantılara sebep olur.
Uyku alışkanlığının kazanılması
Fizyolojik olarak bebek rahim içi hayattan rahim
dışı hayata geçtiğinde gününün üçte birini uyanık, üçte ikisini ise uykuda
geçirir. İlk 40 günden sonra uzun uykuların ağırlıklı olarak akşam saatlerine,
özellikle de 23-24'ten sabah 6-7'ye doğru kayması beklenir. Uyku sırasında
fizyolojik REM ve NONREM dönemleri vardır. NREM uykusunun da dört basamağı
vardır ve bu basamaklar boyunca uyku derinleşir. Bu dört basamaktan en derin
uykunun uyunduğu delta basamağından sonra REM uykusuna geçilir. NREM bölümü, insanın
bedensel dinlenmeyi, REM uykusu ise psikolojik dinlenmeyi sağlar. Rüyalar da
REM döneminde görülmektedir. Bebekte ilk yıllarda REM uykusu yetişkinlik
dönemlerindeki REM uykusunun süresinden çok daha uzundur. Doğumdan sonra
ortalama olarak uykunun % 50'sinden fazlası REM'dir. Özellikle 36. aydan
itibaren uyku kalıpları yetişkinlik kalıplarına benzemeye başlar.
Rahat bir uyku için gereken dış koşullardan birinci ve gerekli en temel unsur, kişinin günlük ritmine uygun saatlerin uyku için kullanılmasıdır. Bunun yanında uyku sırasındaki gürültü, ışık, oda sıcaklığı, uykudan önce yenilen besinle ve yatağın kalitesi de önemli dış koşullardır.
Uyku için en elverişli oda sıcaklığının 17-24 C arası olduğu belirlenmiştir. Yatak kalitesinde önemli olan bedenin S şeklindeki esas yapısını zorlamayacak bir yatak kullanılması ve başa çok az bir yükseklik sağlanmasıdır. Uykuda önce verilen süt ve bal uykuya geçişi ve uyku derinliğini artıran bazı hormon benzeri maddelerin salınıcına yardımcı olmaktadır.
Rahat bir uyku için gereken dış koşullardan birinci ve gerekli en temel unsur, kişinin günlük ritmine uygun saatlerin uyku için kullanılmasıdır. Bunun yanında uyku sırasındaki gürültü, ışık, oda sıcaklığı, uykudan önce yenilen besinle ve yatağın kalitesi de önemli dış koşullardır.
Uyku için en elverişli oda sıcaklığının 17-24 C arası olduğu belirlenmiştir. Yatak kalitesinde önemli olan bedenin S şeklindeki esas yapısını zorlamayacak bir yatak kullanılması ve başa çok az bir yükseklik sağlanmasıdır. Uykuda önce verilen süt ve bal uykuya geçişi ve uyku derinliğini artıran bazı hormon benzeri maddelerin salınıcına yardımcı olmaktadır.
Tuvalet eğitiminin kazandırılması
Çocuk genellikle 20 aylık olduktan sonra tuvalet
eğitimi için yeterli olgunluğa ulaşmaktadır. Buna rağmen bu olgunluğa bazı
çocuklar 18. ayda, bazıları ise 24. ayda ulaşabilirler. Bu nedenle çocuğun bir
yaş dolaylarında olduğu dönemde tuvalet eğitimine başlamak son derece
sakıncalıdır. Tuvalet eğitimine başlamadan önce mesane kontrolü, bedensel
olarak hazır olup olmadığı ve zihinsel gelişiminin değerlendirilmesi
önerilmektedir. Eğitim sırasında bezlerin terk edilmesi hem gündüz, hem de gece
için geçerlidir. Eğitim süresince başarıyı kutlamak, olumlu geri bildirimler
yapmak ve ödüllendirici yaklaşımlardan yaralanılabilir.
3. SON
ÇOCUKLUK DÖNEMİ
Bedenin ve hareketlerin gelişimi: İlkokul döneminde
fiziksel büyüme-gelişme yavaş fakat kas dokusu gelişimi hızlıdır. Bu nedenle
kaslarla iskeletin birbirine uyuşması sırasında "büyüme ağrıları"
görülür. Büyük kas becerilerinin yanı sıra, küçük kas becerilerinde de yaşla
artan düzenli ve sürekli gelişme, olgunlaşma söz konusudur. Bu dönemde çocuk, bireyselleşmenin adımlarını atarak, bir birey olarak
toplumda yer almaya başlar. Çocuğun zihinsel ve sosyal becerileri, hayal kurma,
canlandırma ve espri yetenekleri gelişir. Bu dönem çocuğu sürekli canlı ve
hareketlidir. Oyun ve ilgi evden sokağa kaymıştır.
İlkokul birinci sınıfta yazı yazmayı öğrenebilen
çocuk el yazısını ancak ikinci sınıfta becerebilir. Okul çağı çocuğunun
konuşmasında da belirgin gelişmeler olur, sözcük dağarcığı genişler ve ilkokulu
bitiren çocuğun 50. 000 sözcük bildiği varsayılır. Bu dönemde niçin, ne, nasıl
soruları çok sorulur. İlkokul çocuğunda pek çok kavram da gelişmiştir. 5
yaşındaki çocuk sağ-sol kavramını öğrenir. Ama kendinizin sağınızı-solunuzu
sorarsanız bilemez. İlkokul dönemindeki çocuk bunu gösterebilir. Şekil, boyut,
uzaklık, sayı, zaman kavramları da gelişir. Ancak çocuğun en zor öğrendiği
kavram ölüm kavramıdır. 2-7 yaş dönemindeki çocuklar ölümü geçici bir durum
olarak düşünürler. 6-7 yaşından itibaren ölümün nedenleriyle ilgilenmeye
başlarlar. 9-15 yaş arasında da yetişkinler düzeyinde ölüm kavramı gelişir. 8-9
yaşından önce çocuklar kuralların nedenini, anlamadan ya da farkında olmadan
ailelerinden, çevrelerinden öğrenirler. 9-10 yaşından itibaren kuralların
nedenini ve anlamını fark etmeye başlarlar. Akran grupları 6-12 yaş döneminde
gelişir ve çocukların sosyalleşmesinde önemli rol oynarlar.
4.
ERGENLİK DÖNEMİ
10-12 yaşlar arası önergenlik (buluğ öncesi,
prepuberte), 12-15 yaşlar arası ergenlik (buluğ, puberte, ilk gençlik), 15-17
yaşlar arası delikanlılık dönemi olarak tanımlanabilir. Bu dönem erişkinlik
çağına dek sürer. Ergenlik döneminde kız ve erkek çocukta cinsiyetle ilgili
içsalgı bezleri işleve başlar ve böylece kadın ve erkek olmakla ilgili bedensel
değişiklikler hızlanır. Bedensel olan değişme ve gelişmeyle birlikte ruhsal ve
toplumsal değişme ve gelişme de olur. Böylece cinsel benlik ya da kimlik
kazanılır. Gençte kendi beden yapısına, değişen gelişmelere ilişkin birbirine
karşıt, çelişik, değerlendirmeler ve düşünceler ortaya çıkar. Bir yandan, beden
yapısının, yüzünün çirkinleştiğini düşünüp kaygı duyar, sıkılıp üzülür. Hatta
utanır. İçine kapanır, çevreden uzaklaşır. Öte yandan, bedenindeki değişme ve
gelişmeleri ortaya çıkarmak, kazandığı güzellikleri başkalarına göstermek için
çaba harcar. Gençlik çağında çirkinlik ve güzellik kavramlarının oluşmasında
çocukluk çağı yaşantıları ve ailenin tutumu önemli rol oynar. Gençlik çağı
abartılmış, aşırı, çabuk ve kolay değişen duygulanım ve coşkularla doludur.
Başarı, çalışma, yaratıcılık, verim düşer. Kendisini evrenin merkezinde etkin
ve güçlü gören genç, anne babasını etkisiz, güçsüz, yetersiz görmeye başlar.
Gence her an türlü kaynaklardan gelen iletilerin özdeşleşme süreci içinde
bütünleşip genç tarafından benimsenenleri gencin kimliğini, kişiliğini oluşturur.
Genç alabildiğine özgür ve bağımsız yaşamak için her türlü çabayı gösterirken
ailenin ekonomik durumunu görmezlikten gelir. Çalışmak, başarılı olmak gibi
sorumlulukları olduğunu unutur. Özerklikle sorumluluk arasındaki denge sağlıklı
iletişim ve özdeşleşmeyle kurulur. Böylece genç dengeli, düzenli, tutarlı,
gerçekçi davranmayı öğrenir. Özdeşleşme sürecindeki iletişimler, denediği
roller, kullandığı davranış kalıpları birbiriyle çatışırsa genç kendi kimliğine
yabancı kalır ve "kimlik bunalımı" gelişir.
Ergenlik döneminin ilk yıllarında genç, duygu ve
düşünceleriyle bir düş, düşlem dünyası yaratır ve onun içinde yaşar. Genç
kişiliğinin gerçek sınırlarını çizemez ve başkalarının kendisini anlamadığı,
dinlemediği kanısındadır. Gençlik çağının başında olan hızlı ilerleyen bedensel
değişme ve gelişme zamanla yavaşlar ve durur. Bunu ruhsal ve toplumsal değişme
izler. Gençlik döneminin başlangıcı ruhsal bakımdan duyguların egemen olduğu
çelişkili düşüncelerin ve davranışların bulunduğu bir geçiş dönemidir. Kimisinde
hafif, kimisinde gürültülü geçer. Sonuçta genç bilinçli ve bilinçsiz olarak
kişiliğini oluşturur. Bu oluşum içinde özdeşleşme yapar ve özerkliğin,
özgürlüğün, sorumluluğunun dengesini kurar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder