Dr. Cüneyt ÜLSEVER
Kavramları, moda dünyasından
esintiler şeklinde hazmeden ülkemizde, bir sürü kavram gibi; 'insan kaynakları'
da birkaç samimi istisna dışında, sadece ve sadece moda olduğu, hatta kurumlara
ve çalışanlara modern bir hava verdiği için baş tacı ediliyor.
Hal böyle olunca da
işletmeler 'personelcilikten' 'insan kaynakları' seviyesine yükselmeyi! en
kolay ve en ucuz yöntemle gerçekleştiriyorlar.
Ne yapıyorlar? Yeni bir
pirinç levha yaptırıyorlar. 'Personel Müdürlüğü' yazan levhayı söküyorlar;
yerine bu levhayı asıyorlar: 'İnsan Kaynakları Departmanı'. Böylece, patronlar bundan
sonra 'insanımız biçim biçim, ölürüz insanımız için', diye hava atmaya ve
kokteyllerde 'vallahi mirim benim en büyük sermayem insan sermayesidir' diyerek
viski bardağını tutan ellerinin minik bir alyanslı yüzük taşıyan serçe
parmağını, dinleyenin gözüne sokmaya hak kazanıyorlar.
Üstelik bu yeni ve çağdaş
hamle! sırasında kırk yıllık 'müdürlüğün' adı da 'departman' olarak değişiyor.
Zira, viski içene beyaz peynir didiklemek uymayacağı gibi, senfoni orkestrası
kıvamında 'işte çağdaş Türkiye'nin! simgesi haline gelmiş 'insan kaynakları'
kavramına da 'müdürlük' kelimesi yakışmıyor; hatta streç pantolon giymiş
kadınların selülit deposu kalçalarına hırka bağlamaları gibi bir hava dahi
vermiyor.
Bu sırada 'personel
müdürlüğü'nde çalışan insanlar da büyük bir şaşkınlıkla memurluktan uzman
yardımcılığına; şeflikten uzmanlığa yükseldiklerini! öğreniyorlar. Onlar da hak
ettikleri terfilerin kendilerine nihayet teslim edildiği düşüncesi ile durumu
eş ve dosta muştulayıp; hemen yeni kartvizitlerini bastırmak için girişimde
bulunuyorlar.
Ben başta bu düzenbazlığa
kızıyordum; sonradan o kadar çok örneğine şahit oldum ki, kanıksadım. Hatta benden
insan kaynakları departmanı kurmak için yardım isteyen bazı işletmelere, gözüm
tutmadığı zaman, 'boşuna zahmet etmeyin, sizi pirinç bir levha parasına
kurtaracak çözümler var', diyerek akıl vermeye başladım!
* * *
Personelcilik ile insan
kaynakları yaklaşımı aynı şeyler mi; biri diğerinin modern adı mı?Katiyen böyle değil. İkisi de
çalışanların yönetimine yönelik çabalar. Ancak, vaaz ettikleri
politikalar çok farklı! Tarihsel olarak personelcilik
ve insan kaynakları kendilerine duyulan ihtiyaç çerçevesinde gelişmiş ve
yerleşmişlerdir. Her ikisine yön veren 'varsayımlar' farklıdır. Her ikisi de
tarihi gelişim içinde farklı zamanların farklı ihtiyaçlarına çözüm üretirler.
* * *
Personelcilik merkantilizmden
sanayi devrimine geçişin sonucu ortaya çıkmıştır. Sanayi devrimi; insanların
bir araya geldikleri zaman ve belirli bir plana bağlı olarak bir bandın
etrafında üretim yaptıklarında; o kadar sayıda insanın aritmetik toplamının
yapacağı üretimin çok daha fevkinde üretim yapacaklarını fark etmeleridir.
Tabii ki, her gelişim gibi
sanayi devrimi de teknolojide ulaşılan yeni bir boyutun yansımasıdır. İnsanlar
artık el emeğinden çok daha çabuk, sağlam ve rasyonel bir biçimde üretimi
yönlendirecek 'iş makinelerini' keşfetmişlerdir. Bu makineler etrafında
işçilerin ne şekilde dizilerek ve hangi hareketleri yaparak üretimi
hızlandıracaklarının planlanması da mühendislere ait bir görevdir. İktisat tarihinde bu
mühendislik planlamasının babalığını yapan Taylor yüzünden de bu döneme
'Taylorizm' adı verilmektedir.
Makineler ile teçhiz edilmiş
ve mühendisler tarafından işçilerin görev tarifleri planlanmış fabrikalarda en
önemli insan kaynağı tabi ki; planlamayı yapan mühendisler ve işçilerin belirli
bir disiplin içinde çalışmalarını temin edecek 'ustabaşılar'dır. İşçiler sadece ve sadece kol
emekleri ile vardırlar. Personelcilik böyle bir dönemin ürünüdür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder