Az
sayıda insan Sigmund Freud denli etkili ya da tartışmalı olmuştur. 1939’da
öldüğü zaman, Freud geniş bir izleyiciler kitlesini esinlendirmiş ve kendini
onun düşüncelerini sürdürmeye adayan bir ruhçözümlemeci devim yaratmıştı. Devim
bugün Uluslararası Ruh-Çözümleme Birliği olarak sürmekte, üyeleri bugün de
aşağı yukarı Freud’un uygulamış olduğu yolda sağaltım işlemlerini yerine
getirmekte ve ruhçözümsel araştırmayı sürdürümektedirler.
Bir başka önemli sağaltımcılar kümesi Freud’un görüşlerinden
yola çıktılar, ama daha sonra şu ya da bu nedenle onun kümesinden ayrılarak
kendi ‘‘yeni-Freudcu’’ okullarını yaratmaya başladılar. Aralarında Alfred Adler
(1870-1937), Carl Gustav Jung (1875-1961) ve Karen Horney (1885-1952) de olmak
üzere kimileri Freud’un kuramında eşeyselliğin rolünü aşırı vurguladığına
inandılar ve toplumsal ya da ekinsel etmenleri vurgulayan yeni dizgeler
geliştirdiler. Otto Rank (1884-1939) gibi başkaları ise tam ruhçözümsel
sağaltımın gerektirdiği uzun zamana karşı tepki göstererek süreci kısaltmayı
amaçlayan uygulayımlar geliştirdiler. Bu bireylerin her biri çok sayıda
izleyici çeken ve çekmeyi sürdüren iyi eklemlenmiş birer kişilik kuramı
geliştirdi.
Günün en etkili ruhsağaltımcıları arasında pek çoğu
başlangıçta Freudcu uygulayımlarda eğitilmiş ama daha sonra açıkça bunlara
tepki göstermiş olanlar vardır. Örneğin Carl Rogers klasik Freudcu
ruhçözümlemecinin rolünde haksız bir herşeyi-bilirlik havası olarak gördüğü
şeyin üstesinden gelmeyi amaçlayan bir girişimle hasta-özeksel sağaltımı geliştirdi. Joseph Wolpe ise Freud’un
sinircenin temelde yatan nedenleri üzerine bireysel belirtiler pahasına
getirdiği vurgu konusunda anlaşmazlığa düştü. Hastasını sağaltım aramaya
yönelten tikel belirtilerden çabuk ve belirli bir kurtuluş sağlamaya yönelik
girişiminde davranış sağaltımının
en yaygın biçimlerinden birini geliştirdi.
Bu çok kabataslak betimlemelerin imlediği gibi, bugün
ruhsağaltım sahnesi aşırı ölçüde türlülük gösterir. Sağaltımcılar kullanılacak
en iyi yaklaşımlar konusunda aralarında anlaşma içinde değildirler, ve ancak
bir azınlık tam olarak Freud’un kullanmış olduğu uygulayımları kullanır. Buna
karşın, bir genelleme olanaklıdır: hemen hemen tüm sağaltımcılar bugün Freud’un
kendisi tarafından kullanılmış, izleyicileri tarafından onun kuramlarının
uzantıları olarak geliştirilmiş, ya da ruhçözümsel uygulamalara karşı açık
tepki gösterenler tarafından geliştirilmiş olan uygulayımları kullanırlar.
Freud bu sahnedeki tek başat kişiliktir, ve ister ondan yana isterse ona karşı
olsun aşağı yukarı tüm sağaltımcılar ona göre konum almaya zorlandıklarını
duyarlar.
Ruhsağaltım üzerinde olağanüstü bir etki yaratmış olmanın
yanısıra, Freud’un kuramları ruhbilimciler tarafından kişilik gelişimi üzerine
yapılan sayısız çalışmayı doğrudan ya da dolaylı olarak esinlendirmiştir.
Kişilik araştırma yöntemlerinin birçoğu doğrudan doğruya ruhçözümsel
uygulamalardan türemiştir. Örneğin, Rorschach ya da Tematik Tamalgı Testi gibi yansıtmalı testler öznelerin söz
gelimi mürekkep lekeleri ya da ikircimli resimler gibi ‘‘yansız’’ uyaranlara
karşılıklarının, özgür çağrışımın sonuçlarına oldukça benzer bir yolda,
kendilerinin bilincinde olmadıkları çatışmaları ve kişisel ırasalları ortaya
serebildiklerini varsayarlar.
Ruhçözümsel önsavlar kişilik araştırmacıları tarafından
birçok değişik kişilik tiplerini açıklamada kullanılmıştır. Yetkeci kişilik azınlık kümelere
karşı önyargılı tutumlara yatkın kişilik böyle geniş olarak incelenmiş bir
tiptir. Araştırmalar çocuk-yetiştirme uygulamalarının yetkeci bireyleri
yansıtma olarak adlandırılan savunma düzeneğinin oldukça yoğun bir kullanımına
götürdüklerini düşündürür. Bu kişilikler kendi düşmanlıklarını azınlık kümelere
yansıtır, ve böylece bilinçli olarak kümeleri onlara düşman olarak görürler. Bundan sonra, yansıtmada
bulunanlar azınlıklara karşı düşmanca bir yolda davranabilir ve
saldırganlıklarını bir öz-savunma sorunu olarak ussallaştırırlar.
Kişiliğin gelişiminde çocuk-yetiştirme değişkenleri üzerine
vurgu da Freud’dan gelen oldukça önemli genel bir kalıttır. Erken çocukluk
yaşantılarının yetişkin karakterin gelişimi için önemini göstererek, Freud
bütün bir yeni araştırma alanının kapısının açılmasına yardımcı olmuştur.
Ekinimizin çocuk-yetiştirme uygulayımları konusundaki güncel ilgisi Freud’un
öncü araştırmasının doğrudan, ama sık sık çarpıtılan bir uzantısıdır.
Freud’un düşünceleri tarafından etkilenen başka güncel araştırma alanları uyku, düşler, hipnotizma, eşeysellik, eşey ayrımları, saldırganlık ve yaratıcılık gibi konuları kapsar. Gerçekte, belki de kişilik ya da anormal ruhbilim araştırmalarının Freud’un düşünceleri tarafından etkilenmiş olmayan hiçbir alanı yoktur.
Freud’un düşünceleri tarafından etkilenen başka güncel araştırma alanları uyku, düşler, hipnotizma, eşeysellik, eşey ayrımları, saldırganlık ve yaratıcılık gibi konuları kapsar. Gerçekte, belki de kişilik ya da anormal ruhbilim araştırmalarının Freud’un düşünceleri tarafından etkilenmiş olmayan hiçbir alanı yoktur.
Hiç kuşkusuz, Freud’un etkisi ruhbilim ve ilgili bilim
dallarına sınırlı kalmamıştır. Bilinçsiz ansal etmenlerin önem ve yaygınlığını
betimlemesi öylesine etkili olmuştur ki, bu bir zamanların devrimci düşüncesi
bugün aşağı yukarı sorgusuzca alınır. Zamanımızın en iyi sanatı ve yazını
insanları kendileri ile çatışma içindeki, kişisel bilinçli denetimlerinin
ötesindeki güçlere bağımlı ve kendi öz kimliklerinden habersiz yaratıklar
olarak sunar. Freud’un kuramının pekçok özgün yanı sınanmamış ya da
sorgulanabilir olarak kalırken, insanlık görüşünün karşılık veren bir tele
vurmuş olduğu konusunda hiçbir kuşkuya yer yoktur. Sigmund Freud çalışmaları
yalnızca tek bir özelleşme alanını değil ama bütün bir anlıksal iklimi dirimsel
olarak etkilemiş az sayıda bireyin arasında durur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder