SENİMER ÇALIŞMASI
ÖĞRENCİLERİN GELİŞİMLERİNE YÖNELİK OLARAK İLKÖĞRETİMDE
ANNE BABA ÖĞRETİMİ
Gençlerin toplum
içinde bize yaşattıkları olumsuzlukları gördükçe herkesin bu gençlerin
ana-babalarını suçladıklarını görürsünüz. Hepimiz şu sözleri hep duyarız :
Anne-babaları bu çocuklara hiç mi terbiye vermemiş? Bunların ailesi hiç mi
ilgilenmiyor bunlarla, böyle sorumsuzca çocuk yetiştirilir mi hiç? Hep aile suçludur. Eğer onlar çocuklarına
yeterli ve mükemmel eğitim verselerdi çocuklar böyle mi olurdu?
Ah şu aileler
yok mu, “saldım çayıra, mevlam kayıra” usulüyle hiç çocuk mu yetiştirilir? Evet
okulda yöneticiler ve eğitimciler onları suçlar, politikacılar onları suçlar,
kanun uygulayıcıları onları suçlarlar. Hep anne-babalar suçlanır. Suçlamak
kolaydır önemli olan çözüm getirmektir. Anne-babalar suçlanıyor ama onların
karşılaştıkları problemlerde onlara kim yardımcı olacak. Onlar neyi yanlış
yaptıklarını, nasıl yapmaları gerektiğini nereden öğrenecekler!
“ Karanlığa küfredeceğine bir mum da sen yak.” Konfüçyüs
Maalesef anne-babalar
suçlanır ama eğitilmez. Her yıl milyonlarca genç çift, en zor meslek sayılan
anne-babalığı üstlenir. Tümüyle aciz ve çaresiz bir bebekten, katılımcı,
üretici, iş birliğini ve insanlara yardımı seven, vatanı için çalışmaya azimli
insanlar yetiştirme sorumluluğunu yüklenir. Bundan daha zor ve özveri isteyen
bir meslek var mıdır? Kaç anne-baba bu meslek için eğitilmiştir? Şu an çalıştığımız
işlerimizi yapabilme adına her birimiz bir eğitimden geçmişizdir. Dört, beş
yıllık fakülteleri bitirmeden hiçbir işin sertifikasını bizlere veremiyorlar
ama anne-baba olma sertifikası almadan çocuklar yetiştiriyoruz bunun
sorumluluğunu kim taşıyacak, yalnızca anne-babalar mı?
Bu gün ergenlik
çağına gelen binlerce genç kendilerine göre geçerli nedenler yüzünden
anne-babalarını “işten atmışlardır”:
“Annem-babam benim
yaşımdaki gençleri anlamıyor.”
“Her gece eve
döndüğümde konferans dinlemekten bıktım.”
“Anne-babama hiçbir
şey anlatmam. Anlatsam da anlamıyorlar.”
“Keşke annem-babam
beni rahat bıraksa.”
“En kısa zamanda
evden ayrılacağım. Her konuda sürekli başımın etini yemelerine dayanamıyorum.”
Bu çocukların
anne-babaları, dile getirdikleri aşağıdaki sözcüklerle çocukları tarafından
“işten kovulduklarının” farkına vardıklarını göstermişlerdir, artık onlar
üzerinde tesir güçleri kalmamıştır.;
“On beş yaşındaki
oğlumu artık hiç etkileyemiyorum.”
“Onunla uğraşmaktan
artık vaz geçtim.”
“Nereye gittiğini, ne
yaptığını anlatmıyor.Ona nerdeydin diyorum; beni ilgilendirmediğini söylüyor.”
“Bizimle konuşmuyor.
Biz konuşmaya çalışınca; “rahat bırakın beni”
diye çıkışıyor.
Neden bu kadar çok
sayıda genç anne-babalarına “düşman” olarak görmeye başlıyor? Neden bugün
evlerde kuşaklar arası ayrılık bu denli yaygın? Neden toplumumuzdaki
anne-babalar ve çocuklar kelimenin tam anlamıyla birbiriyle savaşıyorlar? Ne
yapmamız gerekiyor?
Seminerlerimizde “ilk
çocuk sayesinde deneme-yanılma yoluyla anne-babalığı öğrendiğimizi, daha
sonrakilerde aynı hatalı davranışları sergilemediğimizi” ifade ettiğimizde
anne-babalar acı-acı gülümsüyor. Onların bu durumu bizi de derinden yaralıyor.
Bu çalışmamızla toplumumuza sevgi dolu, mutlu, insanlarla barışık, sorumluluklarının
bilincinde, ülkesi için çalışmaya azimli gençler yetişmesinde katkı
sağlayabilirsek, bahtiyar olacağız. Bu duygu ve düşüncelerle böyle bir gayret
içine girdik inşallah Allah bizi mahcup etmez.
ÇOCUKLARIMIZIN BİZİ NASIL MUTLU EDECEĞİNİ DÜŞÜNÜYOR, FAKAT
ONLARI NASIL MUTLU EDECEĞİMİZİ HİÇ DÜŞÜNMÜYORUZ.
Ah Ya Rabbi! Bu
zamanda mesut insanlar ne kadarda azaldı. Kimi işinden kimi eşinden, kimi arkadaşından,
kimi komşusundan şikayetçidir. Kimi para ve mevki peşinde koşmaktan, kimi
falanca zengine kızmaktan kendini yer bitirir.
Eğer elimde olsaydı,
mutsuz ve memnuniyetsiz insanlara çocuk yapmalarını yasaklardım. Kocasını sevmeyen
kadın kendisine arkadaş olsun diye çocuk doğurur. Bir başkası “çocuğu yok”
demesinler diye çocuk yapar. Kimi de “yaşlandığım zaman bana baksın” diye çocuk
ister.
Hayal kırıklığına
uğramış, hayatta umduğunu bulamamış kimseler, hayallerini gerçekleştirmek için
çocuğu kullanırlar. “Benim yapamadığımı çocuğum yapacak, benim olamadığımı
çocuğum olacak” derler.
Bence esas hata
şuradadır. Biz; çocuklarımızın bizi nasıl mutlu edeceklerini düşünüyor, fakat
onları nasıl mutlu edeceğimizi hiç düşünmüyoruz. Çocuğu istesin veya istemesin,
sevsin veya sevmesin, bir sürü şeyler öğretiyoruz. Neden ? “Ne harika çocuğu
var” desinler diye!
Ne olur! “çocuğunuzu
ihtiraslarınıza kurban etmeyin!”
*BİR ANNEYE MEKTUPLAR
adlı kitaptan
Hiç birimiz mükemmel değiliz; ama çoğu zaman
başkalarından ve özellikle çocuklarımızdan mükemmel olmalarını isteriz.
Anne-Babanın görevi
çocuğunu keşfetmek, onda olan yeteneklerin gelişmesini sağlamaktır; yoksa onu
her yaptığından dolayı eleştirmek değil.
ANNE-BABALARIN DİKKAT ETMESİ GEREKEN BAŞLICA NOKTALAR.
ÖNCE ÇOCUĞUNUZU İYİ TANIYIN !
Anne-babalar
özellikle çocukları tanımalı, onları ilgi ve yetenekleri doğrultusunda
yönlendirmelidir. Bu konuda kendi tutku ve arzularına göre değerlendirme yapmamalıdır.
Çocukların çeşitli derslere olan yetenekleri ayrı ayrıdır. Her dersten aynı
başarıyı beklemek, çocuğu kabiliyetinin olmadığı bir sahada zorlamak ve onu
boşu-boşuna gerilim ve stres içine atmak demektir. Bu durumdaki bir çocuğun
mutlu ve huzurlu olması mümkün değildir. Yetenekleri yeterince işlenen her
insan mutlu olur. Mutlu olan her insanda başarılı bir yol tutturur. Fakat
başarılı olan her insan mutlu değildir. Çocuklarımızın mutluluğu bizce her
şeyden daha önemli olmalı.
SON ÇOCUKLUKTA GELİŞİM (6-12 YAŞ)
Gelişimde her dönem
kendine özgü ve belirli bedensel, zihinsel, duygusal ve toplumsal özellikleri
taşır. Bireysel ayrılıklarla birlikte bu ortak özelliklerin bilinmesi bireyin
eğitiminde izlenecek yolu belirler.
Bizde yaşlara göre
bunları ele alacağız, böylece hangi yaş bizi ilgilendiriyorsa onu takip etmemiz
daha kolay olacak.
6 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ
1- Günlük işlerde sorumluluk alır.
2- Oyunu
kuralına göre oynar.
3- Başladığı
işi bitirir.
4- Kişileri
ve eşyaları paylaşır.
5- Büyüklerini
memnun etmeye çalışır.
6- Kendinden
küçüklere karşı koruyucudur.
7- Değişik
arkadaşlar edinir.
8- Haksızlığa
uğradığı zaman kendini savunur.
9- Adil
olan cezayı kabul eder.
10- Korkularını
söyler.
11- Kendisine
yetişkin gibi davranılmasından hoşlanır.
12- Çok
hızlı duygu değişiklikleri yaşar.
13- Meraklıdır
14- Heveslidir.
15- Affedicidir.
16- Alçak
gönüllüdür.
17- Okula
gitme macerasından hoşlanır.
18- Hala
okul öncesi çocuğu özelliklerini gösterir.
• Dengesiz, kurala karşı, isyankar bir
tutum
• Karar verme güçlüğü, bir şeyin olumlu
ve olumsuz iki yüzü arasında hızla gelip gider.
7 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ
1- Mantıklıdır.
2- Yumuşak
başlıdır.
3- Saçmalar.
4- Hüzünlüdür.
5- Hayalcidir.
6- Ben
merkezcidir.
7- Toleranslıdır.
8- Sıkılgandır.
9- Yeteneklerini
tekrar tekrar prova etmek ve geliştirmek ister.
10- Arkadaş
canlısıdır.
11- Endişelidir.
12- Kendi
dünyasının kontrolünü elinde tutmak ister.
13- Küçük
düşmekten korkar.
14- Şikayet
eder
15- Küser
16- Kendini
eleştirir.
17- Bir
şeyler biriktirir
18- Olayların
iç yüzünü kavrayabilir.
19- Özveride
bulunarak uzlaşır.
20- Çekingendir
21- Tanımadıkları
ile iyi geçinemez
22- Üretkendir.
23- Harekete
geçmeden önce çekimserdir.
24- İç
dünyasında çok aktiftir.
25- Kendini
başkasının yerine koyabilir.
26- Anne-babasının
sevgisine gereksinim duyar.
27- Övünür.
8-9 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ
1- Daha çok bir yetişkine benzer.
2- Yeni
fikirleri sever.
3- Gösteriden
hoşlanır.
4- Barış
severdir.
5- Coşkuludur.
6- Anne-babasına
bağlıdır.
7- Giderek
gelişen zekaya ve iç görüye sahiptir.
8- Dik
kafalıdır.
9- Kendini
ilgilendirmeyen konulara kulak misafiri olur.
10- Para
ilgisini çeker.
11- Büyüyünce
anne-babası gibi olmak ister.
12- Sevgisini
gösterir.
13- Övülmeyi
bekler
14- Güvenilmeyi
ister.
15- Bağımsızlığının
peşindedir.
16- Eleştiriseldir.
17- Karşı
cinse karşıdır.
18- Motor
becerileri gelişmiştir.
19- Terbiyelidir.
20- Başkalarını
düşünür.
21- Kendini
kontrol eder.
22- Kendine
güvenir
23- Dağınıktır.
9-10 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ
1- Dost tavırlıdır.
2- Kendi
düşünce ve davranışlarını tahlil edebilir.
3- Gergindir.
4- Unutkandır.
5- Neşelidir.
6- Kendine
güvenir.
7- Güven
duyabilir.
8- Dürüsttür
9- Gözlemcidir.
10- Arkadaşına
uyar.
11- Anne-babaya
gereksinimi vardır.
12- Bebeksi
davranışlara geri döner.
13- Endişelidir.
14- Kolaylıkla
cesareti kırılır.
15- Israrcıdır.
16- Kendini
eleştirir.
17- Ev
dışı etkinliklere bayılır.
18- Yeni
ufuklar peşindedir.
19- Sporu
sever.
20- Eli
açıktır.
21- İçtendir.
22- Kuralları
sever.
23- Kötü
kelimeler kullanır.
24- Karşı
cinse karşıdır.
25- Kendini
harekete geçirir. Eski yeteneklerini geliştirir.
10-11 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ
1- Çocukluk dönemi bitişiyle tanışır.
2- Düşünmeden
hareket eder.
3- Ağlamaklıdır.
4- Ne
dediğini bilmez kararsızdır.
5- Grup
tarafından kabul edilmek ister.
6- Duygusaldır.
7- Öfkelidir,
çabuk kızar.
8- Kendinden
küçükleri eleştirir.
9- İlginçtir.
10- Bir
kahramana aşırı ilgi gösterir.
11- Sosyaldir.
12- Dikkatsizdir.
13- Konuşkandır.
14- Ahlak
prensiplerine göre davranır.
15- Meraklıdır.
16- Gururludur.
17- Grup
çalışmasına uyar.
18- Başarı
peşindedir.
19- Uysaldır.
20- Doğal
ve ani tepki gösterir.
11-12 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ
1- Huysuz, aksi ve geçimsizdir.
2- Anne-babadan
ayrılmaya çalışır.
3- Rahat
duramaz kıpır-kıpırdır.
4- Konuşkandır.
5- Gürültücüdür.
6- Sosyaldir.
7- Gülünçtür.
8- Caziptir.
9- Ergen
gibi davranmak ister.
10- Duygu
durumu hızlı değişir.
11- Kararsızdır.
12- Vicdanlıdır.
13- Sakardır.
14- Duygusaldır.
15- Taşkındır.
16- O
mu bu mu diye sürekli düşünür.
17- Genellikle
iyi karar verir.
18- Ben
merkezcidir.
19- Mizahı
sever.
20- Vericidir.
21- Taklitçidir.
22- Her
şeyi para ile ölçer.
23- Bilgi
vermekten hoşlanır.
24- Giyim
ve davranışlarına özen göstermez.
25- Meraklıdır.
26- Rekabetçidir.
27- Eleştiriseldir.
28- Adil
davranılmasını ister.
29- Anne-Babasının
mükemmel olmadığını fark etmeye başlar.
12-13 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ
1- Ergenliğe dönüşme başlar.
2- Büyük
duygu salınımları görülür.
3- Bağımlılık,
bağımsızlık tartışmaları başlar.
4- Mantıklı
olmaya başlar.
5- Uzun
süre sonra sonucunu alacağı şeyler yerine içinde bulunduğu anı değerlendirmek
ister.
6- Yaşıtlarına
bağlıdır.
7- Temiz
olmaya başlar.
8- İyi
olmak ister.
9- Arkadaşlarıyla
bir arada olmaya heveslidir.
10- Bilgi
için açtır.
11- Soyut
düşünür.
12- Anne-babadan
uzaklaşır.
• 12 yaşına doğru çocuk muhakeme
yeteneğini çok defa aşırı bir derecede belli etmeye başlar. Her şeyi mesele
yapabilir. Bu onun çevresinde yeni güçlüklerle karşılaşmasını sağlar. Kendine
yapılan hizmetleri verilen sözleri eleştirir.
• Bu dönemden itibaren çocuk psikolojisi,
erkek ve kadın psikolojisine terk etmeye başlamaktadır. Birey artık çocukluktan
çıkmakta kendi cinsel özelliklerine adaptasyon sancıları çekmektedir.
• Büyümenin kendisine sağladığı olanaklar
karşısında yeni bir kişilik elde etme sorunu bu dönemin karakteristiğini
oluşturur.
ERGENLİKTE ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ
Ergenliğin ilk
yıllarında anne-babaların çocukları hakkında genellikle şöyle konuştuğu
görülmektedir; asi, hırçın, evde huysuz, dışarıda sıkılgan, durgun ve dalgın, sorumsuz
kendi başına buyruk, alıngan ve karamsar, ters ve olur olmaz şeye ağlıyor, ders
çalışmıyor, kaide ve kuralları tanımıyor, küstahça konuşuyor.
Bütün bu davranışlar
yetişkinleri kaygılandırsa da ergenliğin ilk yılları için normal sayılabilecek
davranışlardır. İlköğretimin 6. sınıfından itibaren dengeli ve uyumlu ilkokul
çocuğu gider ve yerine oldukça tedirgin, kuruntulu güç beğenen ve çabuk tepki
gösteren bir ergen gelir.
1- 11 yaşından itibaren çocuklar çabuk
sevinir, çabuk üzülür, birden sinirlenir ve olur olmaz şeyleri sorun yaparlar.
2- Duygularının çok özel ve ölümsüz
olduğuna inanırlar. En büyük aşkları o yaşamıştır. En büyük sıkıntıları o
çekmiş, beğenilere, övgülere o erişmiştir.
3- Derslere ilgisi azalmıştır. Çalışma
düzeni bozulmuş ve tepkisinin ne olacağı önceden kestirilemez olmuştur.
Çalışmak, başarılı olmak gibi sorumlulukları olduğunu unutur.
4- Bencilleşir, istekleri artar, konan
yasakları saçma, kendine tanınan hakları
ise yetersiz bulur. Evdeki kuralların çokluğundan ve sıkılığından hep yakınır
durur. Anne babasının uyarılarına çabuk sinirlenir ve tepki gösterir,
kabalaşır, ters cevaplar verir. “Bana karışamazsınız. Ben çocuk değilim” der.
Onların duygularını, sevgilerini, ilgilerini gereksiz yere görür. Onların
düşüncelerini eskimiş, zamanı geçmiş bulur. Onları beğenmez hatta alay eder.
5- Ailesinden yeterince ilgi ve sevgi
görmemesi ya da böyle olduğunu sanması onu başka gurupların, çevrelerin içine
sürükler. Ailesi ve çevresiyle sağlıklı iletişim kuramayan genç bu gereksinimi
doyuracak başka ilişkiler kurar. Ailenin, yakın çevrenin uzantısı olmaktan
kurtulmak için genç değişim ve yeni iletişim kaynakları arar. İletişim yaptığı
kaynak ve kişilerin özelliğine göre; giyinmesini oturmasını, yürümesini,
çalışmasını amaçlarını, inançlarını, dünya görüşünü, düşüncelerini etkileyen
iletiler alır. Gence her an değişik kaynaklardan gelen bu iletiler onun
tarafından özdeşleştirilip kendisiyle bütünleştirilirse gencin kimliğini ve
kişiliğini oluşturur. Gençlik çağında arkadaş grubunun genç üzerindeki etkisi
gencin içinde bulunduğu bütün diğer gruplardan daha önde gelir. Evde
anne-babasından anlayış göremeyen, onlarla çatışma içinde olan genç evde bulamadığı
güveni arkadaş çevresinde arar. Onlara daha çok bağlanır ve benimser. Onlardan
aykırı kalmamak için kendisine aykırı gelen düşünce, tutum, davranış ve
eylemleri bile benimser. Kendilerine sırdaş ve dert ortağı ararlar. ( Günlük
tutma bu dönemde yaygındır.) Argo konuşur. Arkadaş gurubundan ayrı düşmekten
korkar. Evde arkadaşlarının eleştirilmesine kızar.
6- Sürekli bir gidiş geliş içindedir.
Kabına sığmaz gibidir, evde durmak istemez. Eve akşamları dönüş saatine dikkat
etmez. Gece sokağa çıkmak ister.
7- Dağınık ve savruktur.
8- Evde ne bulursa yer, ayak üstü
atıştırır.
9- Gençlik çağı bağımsızlık çağıdır.
Kendisi ve çevresiyle ilgili tüm kararlarda, bağımsız ve özgür olmak ister.
Giyeceğine, yiyeceğine, eve geliş gidiş zamanına başkalarının karışmasını
istemez. Alabildiğine bağımsız ve özgür yaşamak için her türlü çabayı
gösterirken ailenin ekonomik durumunu görmezlikten gelir. Gençler evden kopar
ve çevresine yönelir. Gençler için evde oturmak onlara işkence gibidir. Spora
ilgi artar.
10- Sporda kazanılan başarı gencin kendine
olan güvenini arttırır. Grup halinde yapılan sporlar, gencin yaşıtlarıyla
kaynaşmasını sağlar.
11- Artık eski Ayşe, Aslı, Fatma, Sevda,
Mehmet, Hasan, Ali gitmiş yerine ilgileri artmış, gelip geçici hevesleri
çoğalmış, gürültülü müzik dinleyen, süse ve giyime özen gösteren gençler
gelmiştir. Genç kızlar kendilerine daha iyi bakmakta, ayna karşısında uzun
zaman geçirmektedirler. Bazen bir sivilce genç kızların moralini bozmaya
yetmektedir.
12- Özel ve biricik olduklarını hissetmek
isterler. Gençlerin bu dönemde en çok önem verdikleri şey; adam yerine
konulmaktır.
13- Başkalarından daha önemli olduğu
düşüncesi hakimdir. Kendisini evrenin merkezinde etkin ve güçlü gören genç,
anne-babasını hatta öğretmenini etkisiz, güçsüz, yetersiz görmeye başlar. Bunu
da hissettirir. Onlara duyduğu güveni azalır. Hatta onları eleştirir, küçümser.
Bu durumda aile yada öğretmen onunla güç kimde mücadelesine girmemelidir.
14- Bedensel gelişimin ardından ortaya çıkan
zayıflık, şişmanlık, uzun boy, kısa boy gibi unsurlar problem olmaya
başlamıştır.
15- Evde yalnız kalmayı isterler. Kendilerini
kendi odalarına yada evin boş bir odasına kapatırlar. Kardeşlerini terslerler.
16- Film yıldızlarına veya isimleri ön plana
çıkan kişilere hayranlık duyarlar.
17- Telefon tutkusu başlar, arkadaşlarıyla
uzun uzadıya konuşurlar.
18- Artık onlar birer genç kız ve
delikanlıdırlar. Bir yandan büyümek için sabırsızlanırlar; ancak çocuksu
davranışları da bırakamazlar.
Ergenliğin ilk
yıllarında görülen bu kararsızlıkları ve tutarsızlıkları sağlıklı bir kişilik
gelişiminin görünümü saymak gerekir. Bu olumsuz davranışlar benlik yapısının
bir zorlama karşısında olduğunu göstermektedir. Ve zorlanmaların daha çok
bağımsızlığa duyulan gereksinimlerin artışından ve cinsel uyanıştan
kaynaklandığı söylenebilir. Bu dönemde genç, toplum içinde kendini aramaya,
kişilik sınırlarını belirlemeye başlar. Kim olduğunu, ne olacağını, toplumdaki
yerinin neresi olduğunu bulmaya çalışır. Bilinçli ve bilinçsiz olarak
kişiliğini oluşturur. Ergenin yeni gereksinimlere doyum getiren aynı zaman da
toplumsal kurallarla çelişmeyen davranışlar kazanıncaya kadar pek çok
yanılgılar içine düşmesi doğaldır. Bu dönemde duygusal, dengesiz ve önseziden
yoksun olurlar.
Eğer kişi bebeklik
çağından başlayarak ergenlik yıllarına kadar getirdiği kişilik yapısında;
- Temel güven duygusu yerine ---
güvensizlik,
- Bağımsızlık yerine --- kararsızlık,
- Girişim yerine --- güvensizlik,
suçluluk,
- Başarı duygusu yerine --- yetersizlik
duygusu ile yoğrulmuşsa ergenlik çağının doğal bunalımları sırasında çok fazla
zorlanacaktır.
Farklı ekonomik ve
toplumsal düzeylerden gelen, kız ve erkek öğrenciler üzerinde yaptığımız anket
araştırmaları, gözlem ve konuşmalar bunların
% 30 ‘ unun bedensel
değişme ve gelişmeden kaynaklanan iletişim sorunları olduğunu ortaya koymuştur.
Bu sorunlar sıklık sırasına göre,
• Aşırı duyarlılık ve coşku, Mutlu,
uysal, dengeli çocuğun yerini, kaygılı, tedirgin, dengesiz, uyumsuz genç alır.
Genç, bocalama ve kararsızlık içindedir. Duyguları, ilgileri çabuk değişir.
Coşkuları ölçüsüz, sınırsız dengesizdir. Gençlik çağı, abartılmış aşırı, çabuk
ve kolay değişen duygu kaymaları ve coşkularla yaşanır. Genç kaygıdan
mutluluğa, sevinçten sıkıntıya, kızgınlıktan taşkınlığa değişen duygu ve
coşkularla iletişim kurar ve bu taşkın davranışlar bizi şaşırtabilir.
Başkasının tatlı ve yumuşak bakışı, gülümseme, bir iki övgü sözcüğü onu mutlu
eder. Asık bir yüz, sert mimik yada jest, kırıcı bir iki sözcük onu kaygının
kızgınlığın, umutsuzluğun derinliklerine sürükler. İlgi ve sevgiyle iletişim
kurduğu insanlara karşı bir süre sonra kin ve nefret duyar. Kızıp öfkelendiğini
daha sonra beğenip yüceltir. Çekinip korktuğuna daha sonra sokulup yaklaşır.
Kısacası gençlik çağının başlangıcı ruhsal bakımdan duyguların egemen olduğu
çelişkili düşüncelerin ve davranışların bulunduğu bir geçiş dönemidir.
• Utangaçlık, çevreden uzaklaşma,
• Sorumluluktan kaçma,
• Bilişsel (Bilgiyle ilgili) süreçlerde
azalma, Aşırı duygu yoğunluğu ve coşku ; algı, dikkat bellek, düşünme, mantık
gibi bilgiyle ilgili işlevleri olumsuz yönde etkiler. Başarı, çalışma ve
yaratıcılıkta verim düşer.
• Girişim yetersizliği, ilgisizlik
olarak sıralanabilir.
Gençlerle anne-baba
arasında ortaya çıkan ve kuşak çatışmasına yol açan durumları olayları tanımak
amacıyla yaptığımız araştırmada, bu tür olayları, biçim ve içerik bakımından
iki büyük grub içinde topladım.
BİÇİM OLARAK KUŞAK ÇATIŞMASI YARATAN DURUMLAR, OLAYLAR.
• Eve dönüş ve yemek saati.
• Çalışma, eğlenme, gezme zamanı
• Giyinme ve süslenme biçimi
• Sözlü ve sözsüz iletişim biçimi
• Müzik dinlerken ve iş yaparken
gürültü çıkarmak
• Arkadaş seçimi, arkadaş ilişkileri
• Kız-erkek arkadaşlığı
• Büyüklere karşı saygı
• Ekonomik olanaklar, para sorunu.
İÇERİK OLARAK KUŞAK ÇATIŞMASI YARATAN DURUMLAR, OLAYLAR.
• Özdeşleşme, Özerklik, sorumluluk
anlayışından kaynaklanan düşünce farklılıkları
• Hak ve görev kavramı.
• Gelenek, görenek, din anlayışı ve
yorumu
• Geçerli değer yargıları.
• Meslek seçimi
• Başarılı ve saygın insanın tanımı
• Müzik türü, dergi, günlük gazete,
kitap seçimi
• Dinlenen radyo, izlenen televizyon,
seçilen video kasetlerinin türü ve konusuna ilişkin görüşler.
• Dünya görüşü, yaşam felsefesi.
• Toplumun, ülkenin, insanlığın
geleceğine ilişkin görüşler.
• Ekonomik, ideolojik ve siyasal
görüşler.
Kuşak çatışmasının
olumsuz, sağlıksız boyutlara erişmesini önlemek sağlıklı bir iletişimle
gerçekleşebilir.
ANNE-BABALAR BU DÖNEMDE NE YAPMALI, NASIL DAVRANMALI?
• Kendinizi karşı tarafın yerine koyun.
Onu anlamaya çalışın. Siz genç olsaydınız bu durumda nasıl davranırdınız?
• Ona olan sevgi ve saygınızı belli
edin. Zorlamayla bu dönemde hiçbir şeyi değiştiremeyeceğinizin farkında olun.
Kırıcı, sert, yıkıcı davranışlarda bulunmayın.
• Gençlik çağının fırtınalı ve zor
olduğunu göz önünde tutun.
• Tutarlı davranın, kimi kez yerdiğiniz
davranışlarını sonra övmeyin ya da övdüğünüzü sonra yermeyin.
• Onu ciddiye alın, verdiğiniz sözleri
mutlaka tutun.
• Gencin yaşamı, giyinişi, süslenmesine
ilişkin karar alırken durumu gençle tartışmak yerine onun düşünce ve
önerilerine anlayış ve saygı gösterin.
• Aile ve evle ilgili konularda ve
sorunlarda gencin de düşünce ve önerilerini alıp ona da danışın.
• Yaptığı hatadan dolayı hemen ona
aşırı tepki göstermeyin, bunun aranızdaki ilişkiyi sarsacağını bilin.
• Konuşma ve tartışmalar sırasında gencin doğru düşündüğü, gerçeği bulup
söylediği durumlarda ona hak verin, düşünce ve önerisini gerçekleştirmek için
ona yardımcı olun.
• Gençlerle yapılan konuşma ve
tartışmaları onları korkutarak ve yıldırarak kesmeyin.
• Gencin tutum ve davranışlarına biçim
ve yön verirken ”Benim gençliğimde” diye başlayan konuşma ve öğütlerden kaçının.
• Gence bol-bol öğüt vermek yerine
örnek davranışlar yapın ve örnek davranışları bulup gösterin.
• Karşılaştığınız problemlerde onun
sevdiği, değer verdiği kişilerden istifade edin.
BU DÖNEMDE GENÇLER NE YAPMALI, NASIL DAVRANMALI?
• Kendinizi karşı tarafın yerine koyun.
Anne-babanızı anlamaya çalışın. Kendi davranışlarınızı değerlendirirken; “siz
anne-babanızın yerinde olsaydınız bu durumda nasıl davranırdınız?” diye düşünün.
• Bütün amaç, beklenti ve
isteklerinizin hemen o anda tümüyle gerçekleşmeyeceğini bilin.
• Her yerde ve her zaman erişkin ve yetişkinlerden
öğrenmeniz gereken bilgiler, deneyimler olduğunu kabul edin.
• Konuşma ve tartışmalarda kırıcı ve
sert olmaktan kaçının.
• Engeller, sorunlar, zorluklar
karşısında size destek ve yardımcı olacak insanların anneniz-babanız,
yakınlarınız olduğunu unutmayın.
İLGİ VE SEVGİ...
“Çocuklarınızı çokça öpün! Her öpücük karşılığında
cennette bir derece alacaksınız.”
H.z. Muhammet (s.a.v.)
“Sevgi gelince tüm
eksiklikler biter.” Yunus Emre
Çocuk eğitiminde en
önemli koşul sevgidir. Her zaman her koşuda sevildiğini bilen çocuğun duygusal gelişimi dengeli olur.
Anne-babalar, çocuk
için en önemli besinin “sevgi” ve “sevecenlik” olduğunu bilerek, çocuklarına
yeterince ilgi ve sevgi göstermelidirler. Bu konuda özellikle aşırıya kaçmamaya
dikkat edilmelidir.
Bir kişi susadığı
zaman, ona sunulan su değerlidir. Çocuk için de O istediği zaman verdiğiniz sevgi daha değerlidir.
Zamanınız ne kadar az, işiniz ne derece
önemli ve yoğun olursa olsun, çocuk sevgi istediğinde ona yaklaşılmalı ve sevgi gösterilmelidir. Sevgi,
temelde çocukla geçirilen zaman anlamına gelmektedir. Siz ister çocuğunuza çok
zaman ayırmak arzusunda olun, ister olmayın, çocuk her şeyin farkındadır. Ne
onu oyuncağa boğmak, ne bol öpücükle karşılamak, ne eğitim konusunda ona üstün
olanaklar hazırlamak, ne de sosyal açıdan her türlü avantajı sağlamak onunla
birlikte sevgi ile bütünleşerek geçirilen zamanın yerini doldurabilir. Çocuk
onunla geçireceğiniz zamana bakarak, onu sevip sevmediğinizi bilecektir. Bu
nedenle anne-babalar, çocuklarına olan sevgilerini onlara zamanlarını vermekle
göstermelidirler

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder