Gün içinde tek kelime bile etmeden
anlattığımız ve neredeyse her sözcüğe, kullandığımız her cümleye bilinçli ya da
bilinçsiz bir şekilde simgesel kodlarla anlamlandırdığımız ve insanlarla
kurduğumuz iletişim süreci içerisinde kullandığımız bir dilimiz daha var: Beden
Dili...
İnsanı diğer varlıklardan
ayıran en önemli özellik simgesel kodları oluşturmanın yanında onları
anlamlandırabilmesi ve bunu değişik iletişim araçlarını kullanarak
istediklerini, duygu ve düşüncelerini diğer insanlara aktarabilmesidir. Sözsüz
iletişim en önemli bölümünü oluşturan görsel kodların kullanımı iletişim tarihi
kadar eskidir. İnsanoğlu sözlü ve yazılı iletişim araçlarının yanında, bedeni
ile kendi yaşadığı duygu ve coşkuyu, sevinci ve hüzünü yansıtarak iletişim kurmaktadır.
Öğretmeninizle konuşurken, yöneticinizin odasında, bir otobüs durağında ve
örneklerini daha çoğaltabileceğimiz, bulunduğumuz bir çok yerde, insanlarla
etkileşim de bulunduğumuz her an içinde bilinçli ya da bilinçsiz olarak
karşımızdaki insanlarla, sözel olarak kendimizi ifade etmenin ötesinde
bedenimizi kullanarak iletişim kurarız. Kişiler arası yüz yüze iletişimde
mekan, ses tonlaması, jestler, mimikler, bedenimizin duruşu bizim iletişim
çevremizi belirlememizde ve anlamanın ortaya konmasında her zaman için etkili
olmuştur.
Karşımızdaki insanların içinde bulunduğu
durumu anlayabileceğimiz ve insanoğlu tarafından kültürel farklılıklar olsa da
aynı anlamları taşıyan( mutluluk, korku, kızgınlık, şaşkınlık vb.) duygusal
bilgiyi dışa vurmamızı sağlayan temel hareketler olsa da, kullanılan beden dili
açısından farklılık arz etmektedir. Başka bir deyişle, her toplumun kültüründe
kullandığı beden dili, kullanım biçimi o kültürün kendine özgüdür.
Bu güne kadar beden diline ilişkin yapılan
araştırmalar yurt dışı kaynaklı olup kendi kültürlerine uygun bilgiler
içermesine rağmen ülkemizde yüz ve beden
ifadeleri ile ilgili ve kendi kültürümüzü yansıtan araştırmalar da yapılmıştır.
Beden dili bugün pek çok iş alanında da kullanılmakta en çok ta müşterilerle
birebir ilişki kuran pazarlamacıların karşısındaki kişiyi anlaması gerekliliği
şirket içerisinde beden dili ile ilgili eğitimler verilerek yetiştirildiği şirketlerin beden dili konusunda ne kadar
önem verdiklerini göstermektedir.
Beden dili, sözsüz iletişim içinde kişiler
arası iletişimde sözlü iletişimle birlikte etkin olan tamamlayıcı olmasıyla
birlikte daha çok jest ve mimik kodları, vücudun duruşu vb. unsurlarla
ilişkilerin belirlenmesinde ve duyguların ifade edilmesinde önemli bir yere
sahiptir.
Yöneticisinden, esnafından, öğretmeninden
öğrencisine, annesinden çocuğuna, iletişim süreci içerisinde beden dilinin
önemli rol oynadığını düşünüyorum.
Bu nedenle “ ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ
Akçakoca Turizm İşletmeciliği Ve Otelcilik Yüksek Okulu Öğrencilerinin İletişim
Süreci İçerisinde Beden Dilinin Etkinliğine İlişkin Uygulamalı Bir
Araştırma”nın birinci bölümünde iletişim, iletişimin temel amacı, toplumsal ve
kültürel sistemler içinde iletişimin işlevi, kişiler arası iletişim ve iletişim
çeşitleri, beden dili konusun içinde bölgeler, avuç hareketleri, el ve kol
hareketleri, bacakların kullanılışı, baş hareketleri, göz işaretleri, oturma
biçimler, cinsel sinyaller ve ilgi işaretleri, yalan, samimiyetsizlik, şüphe ve
tereddüt, aksesuarlar, etkili bir ses geliştirme başlıkları altında bedenimizin
dilini şekillerle destekleyerek açıklamaya çalıştım.
İkinci bölümde araştırmamla ilgili bu güne
kadar yapılan araştırmalara yer verdim. Üçüncü bölümde araştırmanın yöntemi,
evren ve örneklemi, araştırmanın modeli ve elde edilen verilerin çözümleme
yöntemiyle ilgili bilgilere yer verdim. IV. Bölümde alt problemlere ait
bulgular ve yoruma yer verdim. V. Bölümde ise örneklemden elde edilen verilere
dayanarak çözümleme aşaması sonrasında ortaya çıkan sonuçlar ve etkin bir
iletişim süreci içerisinde beden dilinin kullanımına ilişkin öneriler
verilmiştir.
Bu bilgiler ışığında yaşadığımız hayat içinde
etkin, çatışmasız bir iletişim süreci gerçekleştirirken bedeninizin
söylediklerini de dikkate alarak mutluluğu yakalamanız dileklerimle.
TEŞEKKÜR
Bu araştırmayı ben yaptım. Ama şunu da
unutmamak gerekir hiçbir araştırma araştırmacının tek başına ortaya çıkardığı
bilgiler yığını değildir ve öğrendiklerimizin tümü başkalarından
öğrendiklerimizdir. Öncelikle ilk öğretmenlerim olan annem Şefika EVKARALI ve
babam Kamil EVKARALI’ya teşekkür etmek istiyorum.
Bu araştırmayı ortaya koymam süreci içinde
araştırmacı ruhumu keşfetmemi sağlayan, araştırma yapmayı bana öğreten Değerli
Hocam Yrd.Doç.Dr. Ayhan URAL’a, bilgilerini benimle paylaşmaktan hiç
çekinmeyen, bilgilerinin ışığında yolumu aydınlatan, sorularıyla araştırmama
yön veren, en yoğun dönemlerinde bile bana
vakit ayıran Araş. Gör. Elbeyi PELİT’e, Araş. Gör. Emrah ÖZKUL’a ve
Araş. Gör. Selma GÜLTEKİN’e teşekkür etmek istiyorum. Ayrıca bu araştırmamda
öğrendiklerimi kendimde gözlemlememe izin veren Ben’e, gözlemlediğim bütün
insanlara, emeği geçen herkese teşekkür etmek istiyorum.
Araştırmam boyunca, sorularımı sıkılmadan
cevaplayan, araştırma yapmak ve bilimselliğin içerisinde araştırmamı ortaya
koymak için bilgisini benimle paylaşan, daha iyinin en kalitelisine ulaştırmak
adına araştırmacı yönümü geliştirmem adına duygularıyla değil mantığıyla
yaklaşan ve beni yetiştiren, bildiklerimle ben olmayı öğrettiği kadar
paylaşmakla anlam kazanmasını sağlamamı öğreten Değerli Hocam, Danışmanım Öğr.
Gör. İbrahim KILIÇ’a teşekkür etmek istiyorum.
“Ben yokum, Biz’i sizlerden öğrendim. Şimdi
sizlerde her bir ben ile biziz.”
Baki EVKARALI
05.05.2002
Akçakoca
I. bölüm
Bu bölümde araştırmaya ilişkin problem
durumu, alt problemler, önem, sınırlılıklar yer almaktadır.
1.1. Problem Durumu
1.1.1. İletişim Kavramı Ve Tanımı
Yakın zamanlara kadar, dilimize Fransızca’dan ve Fransızca söylenişi ile
geçen komünikasyon (communication) sözcüğü ile birlikte ve aynı anlamı
karşılamak için haberleşme kavramı kullanılıyordu. Günümüzde kullanımı
yaygınlaşan iletişim sözcüğü ise haberleşmeyi de içeren daha geniş kapsamlı bir
ileti alışverişi anlayışı yansıtmaktadır.Fransızca ve İngilizce’de yazılışı aynı,
söylenişi ayrı communication kavramı Latince’deki communicatio sözcüğünün
karşıtıdır. Sözcüğün 14. yüzyıl Fransızca’sında, ticaretin(merkantilizmin)
geliştiği dönemde ticaret ve ilişkiler karşılığında kullanılması, belli bir
dönemdeki etkinliklerin sözcüklere yükledikleri anlamlar açısından ilginç bir
örnektir. Communication’un kökeninde ve Latince’deki communis kavramı
bulunmaktadır. Birçok kişiye ya da nesneye ait olan ve ortaklaşa yapılan
anlamlardaki bu kavramlardan hareketle iletişim sözcüğünün özünde, yalın bir
ileti alışverişinden çok toplumsal nitelikli bir etkileşimi, değiş tokuşu ve
paylaşımı içerdiğini söyleyebiliriz. “ Birisiyle iletişim kurmak”; “Bir haberin, bir bilginin iletilmesi”;
“Çağımız iletişim çağıdır”; “Bir dosyanın, belgenin iletilmesini istemek”;
“Kitle iletişim araçları, dünyayı küçük bir köye dönüştürdü”; “İnsan-makine
iletişimi”; “Sistemler arası iletişim”; “İletişim sistemler”; “Hayvanlarda
iletişim özellikleri” iletişim kavramının kullanımında akla gelebilecek pek çok
örnekten yalnızca birkaçıdır.Düşünce ve görüşlerin sözlü olarak karşılıklı
alışverişidir. Başka bir tanıma göre; Bizim başkalarını başkalarının da bizi
anlaması süreci olarak tanımlanmaktadır. Doğan Cüceloğlu ise; “iletişim iki birim
arasında bir biriyle ilişkili mesaj alışverişidir” şeklinde açıklamıştır. Birim
kelimesi insanı, hayvanı ya da makineleri kapsamaktadır. İletişim sadece insana
özgü bir olay değildir. (http://abone.turk.net/elibal/yazim/iletisim.htm)İletişim
kavramı o denli değişik alanlarda kullanılıyor ki, birbirinden çok ayrı
anlamları yükleniyor. Yazılı kaynakların taranması yöntemiyle yapılan bir
araştırmada sözcüğün 4560 kullanımı derlenmiş ve daha sonra 15 anlamı
belirlenmiştir.Düşüncenin sözel olarak(konuşma ile) karşılıklı değiş tokuşu;
- İki kişinin birbirini anlaması, insanın karşısındakine kendisini anlatabilmesi;
- Organizma düzeyinde bile olsa ortak davranışa olanak veren etkileşim;
- Bireyde benlikle ilgili olarak belirsizliğin azaltılması;
- Duyguların, düşüncelerin, bilgi ve becerilerin aktarılma süreci;
- Bir kişi ya da bir şeyin başka bir kişiye/bir şeye içinden aktarımla, değiş-tokuşla dönüşme değişme süreci;
- Yaşayan bir evrenin parçalarının ilintilenmesi, bağlantılarının kurulması süreci;
- Bir kişinin tekelinde olanın başkalarıyla paylaştırılması, başkalarına da aktarılması süreci;
- Askeri dilde iletişim(komutun) iletiyi gönderilmesi ile ilgili araç, usul ve teknikler;
- İletiyi alanın belleğinin, iletiyi gönderenin beklentisine uygun yanıt verecek şekilde uyarılması;
- Organizmanın ortamdaki uyarıya verdiği fark edilir yanıt, ortamdaki değişime uyarlanma yanıtı; bu yanıtla diğerini etkileme;
- Kaynaktan çıktıktan sonra iletiyi alan için bir uyaran olan davranış;
- Kaynağın karşı tarafı etkilemeyi amaçlayan davranışı;
- Belli bir konumdan, yapıdan bir diğerine geçiş süreci;
- Güç(iktidar) kaynağı olarak kullanılan mekanizma.
Bu çok değişik anlamlardaki kullanımına
karşın “iletişim”deyince akla ilk gelen genellikle insanlar arası iletişim ve
bu amaçla kullanılan araçlardır. Nitekim Türk Dil Kurumu sözlüğünde de
iletişim:
“1. Duygu, düşünce ya da bilgilerin usa
gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması, bildirişim,
haberleşme(...)
2.
Telefon, telgraf, televizyon, radyo gibi aygıtlardan yararlanarak yürütülen
bilgi alış verişi, bildirişim, haberleşme...” Olarak tanımlanmaktadır.
Bununla birlikte, sözcüğün sibernetikte
olduğu gibi, cansız ve çalışan sistemlerdeki öğeler arası etkileşim için
kullanılmasını bir yana bırakırsak da, canlılar dünyasındaki etkileşim için
kullanıldığını göz ardı edemeyiz. Çünkü, canlılar içinde ileti alışverişi
anlamında iletişim kurma yetisine, becerisine sahip tek tür insan değildir.
Ancak canlılar içinde yalnız insan
simge(sembol) yaratma özelliğine sahiptir. Bu özelliği ile başkalarına yalnız
duygularını belirtme değil, düşünce ve bilgilerini de biriktirip aktarma
olanağına sahiptir. Böylece, çevresinde bulunamayan nesneler, olay ve olgular
ya da nesnel varlığı olmayan duygu ve düşünceler hakkında ileti alışverişinde
bulunabildiği gibi, geçmişte olmuş bitmişler ya da gelecekte olabilecekler
konusunda da iletişimi gerçekleştirebilir. Ayrıca, yine bu özelliği sayesinde
iletilerini değişik mekanlara ulaştırabilir. Örneğin, doyduğunu belirtmek için
“doydum” der ya da elini ağzının hizasına getiri; “güneşi” göstermeden de
resmini çizerek, adını söyleyerek, yazarak güneşle ilgili ileti aktarabilir;
“güzellik” için heykel, resim yapabilir, şiir yazabilir; “savaşa çağrı” için
ok, mektup gönderebilir. Bu nedenle insan iletişimini, anlamlarında uzlaşılmış
simgeler aracılığı ile bilgilerin, düşüncelerin, duyguların biriktirilip
aktarılmasının ve alışverişinin hem ortak hem de değişik zaman ve mekan
boyutlarında gerçekleştirilmesi, olarak tanımlayabiliriz(ZILLIOĞLU, 1993:
s.3-7.)
1.1.1.1.İletişimin Temel Amacı
Kuşkusuz, bütün insanlar her iletişim
eyleminde bilgilenmek, ikna etmek, bilgilendirmek, yönetmek, eğlenmek vb. bir
dizi nedeni ve amacı va5rdır. Bu amaçların bir kısmı, karşılığını/ödülünü hemen
elde etmek istediğimiz amaçlardır; bir kısmı uzun vadeli beklentilere dayanır.
Schramm, amaçlarla ilgili beklentileri “gecikmeden ödüllendirilme”ye ve
“sonradan ödüllendirme”ye yönelik beklentileri olarak sınıflandırır. İletişimde
bulunanlar bazı iletileri daha üretirken ya da aktarırken ödüllenmiş olurlar.
Örneğin, ozanın şiir yazarken, müzisyenin beste yaparken ya da konser verirken,
öğretmenin ders anlatırken, yöneticinin bir toplantıda yeni iş projelerini
açıklarken aldıkları keyif ve bunun hedef aldıkları kişilerce de
paylaşılacağını ummaları gecikmeden ödüllendirme beklentisi ile ilgilidir. Buna
karşılık ozanın yada yayınevi yetkililerinin şiirlerin beğenilip satışı
artıracağını, öğretmenin mesleki becerisinden ötürü ilerde övgü ile anılacağını
ya da meslektaşları tarafından taktir edileceğini, yöneticinin yeni projeleri
kabul ettirip işinde daha üst bir konuma ya da gelire kavuşacağını umması,
iletişimde geleceğe yönelik bir yatırımın, başka deyişle sonradan ödüllendirme
beklentisinin örneklerini oluştururlar. böyle, iletişim amaçları, karşılığı
hemen beklendiğinde “tüketime” yönelik; daha sonraki ödüllendirmeler hedeflendiğinde”araçsal”olarak ayırt
edilebilir.Beklentilerin zamansal boyutu ne olursa olsun, bireylere göre
amaçları çok çeşitli olan iletişimin temel bir amacından söz edilebilir mi? Bu
soruya yanıt verebilmek için, insanın doğumundan başlayan iletişim
yaşantılarına kısaca değinmek yaralı olacaktır.Yeni doğan bir bebek kendi
başına hiçbir şeyi yapamaz. Ne kendi, ne de başkalarının davranışları ne de
fiziksel çevresi üzerinde herhangi bir denetimi, amaçlı olarak etkileme gücü
yoktur. Kısa bir süre sonra fizyolojik bazı becerileri gelişir, başını,
kollarını ve ayaklarını isteyerek oynatmaya başlar. Sonra çıkardığı seslerle
çevresinde istendik davranışlar yaratabildiğini gözler ve bunu kullanır. Bir
yaş civarında istediği şeylere uzanır, istemediklerinden uzaklaşır. Böylece,
çevresini belirlemeye ve etkilemeye başlar. Yürütme becerisini kazanması bu
yönde temel bir adımdır.Daha sonra konuşmayı öğrenir. Önce sözcüklerle, sonra
tümcelerle derdini anlatmayı, istediklerini belirtmeyi becerir. Bu, aynı
zamanda konuşma yoluyla çevresinde daha fazla etkin olabildiğinin bilincine
varması demektir. Başka deyişle deneme yanılma ve taklit yoluyla çıkardığı ve
başkalarınca anlamı olan seslerin önceki sesçil ve sessiz davranışlarından daha
etkili olduğunun kavrar. Bir kez konuştuktan sonra durmadan soru sorar, bu
sorulara aldığı yanıtlarla canlı ve cansız çevresini tanımlamayı ve
anlamlandırmayı sürdürür. Okulda, yeni bilgilerle birlikte, belli bir biçimde
akıl yürütmeyi öğrenir. Genişleyen çevresinde diğer insanları tanır,
değerlendirir, yargılar; fizik çevresi ile ilgili görüşleri genişler,
biçimlenir. Bu arada kendisi hakkındaki düşünceleri ve değerlendirmeleri de
önem ve yoğunluk kazanır. Gençlik ve yetişkinlik çağlarında yaşadığı ortama,
koşullara ve içine girdiği ilişkilere göre belirlenen çevresiyle etkileşimde
bulunur ve bu durum yaşamı boyunca sürüp gider. Bütün bunlar iletişim
yaşantılarıdır. Bu yaşantılarla birey emir vermeyi/almayı, başkalarından
istemeyi/onların isteklerine yanıt vermeyi öğrenir, olgular ve olaylar hakkında
ve bunların nasıl gerçekleştikleri, bozuldukları/geliştikleri, değiştikleri
hakkında az/çok bilgilenir. İnsan bunca zahmetli, doyum verdiği kadar hatta
belki de ondan daha çok sıkıntılı ve üzücü ilişki ve iletişim yaşantısına neden
katlanır ve bunları sürekli çoğaltmaya çalışır? Ek olarak neden bu konulara
ilişkin düşüncelerini, bilgilerini genişletip derinleştirmeye uğraşır?
Berlo’ya göre”amaçlı olarak etkilemek,
değiştirmek için iletişim kurarız”. Böylece, birey için iletişimin temel amacı,
kendisi ile çevre arasında başlangıçta kendisi yeniden olumsuz olan ilişkiyi
etkileyebilmek, yönlendirebilmek, eş deyişle, dış güçlerin hedefi olmak yerine,
kendisini güçlü kılabilmeyi sağlayabilmektir. Bu bağlamda iletişim, insanın
çevresi ve kendi yaşamı üzerinde etkin ve belirleyici olabilme çabasını
yansıtır. Bireyin bu çabasının ardında başkalarından hemen ya da sonraki bir
zamanda kendi isteklerine uygun yanıtlar, tepkiler alabilme beklentisi yatar. Bu
beklentimizin bilincinde olup olmamamız ya da geçmişte kurduğumuz
iletişimlerdeki temel amacımızı anımsayıp anımsamamamız önemli değildir.
Çocukluğumuzdan beri gözlemlerimiz ve uygulamalarımız bize sözel ve sözel
olmayan iletişim kodlarını kullanarak çevre üzerinde etkili olunabileceğini
öğrettiği için bu konuda alışkanlık kazanırız. Kısaca iletişimin kişi açısından
özel amaçları ne olursa olsun, temeldeki amacı çevre üzerinde etkin olmak,
başkalarında davranış, tutum geliştirmek ve değiştirmektir. (ZILLIOĞLU, 1993:
s.9-13.)
1.1.1.2. Toplumsal Ve Kültürel Sistemler Ve İletişim İşlevleri
İletişimle toplumsal kültürel sistemler
arasındaki ilişki karşılıklıdır. İletişim toplumsal/kültürel sistemleri yeniden
üretimi ve değişiminde rol oynadığı gibi toplumsal/kültürel sistemlerde
iletişim sistemlerini ve bireylerin ilişkilerini belirler. Bunun yanında
iletişim toplumsal/kültürel sistemler hakkında bilgi vererek bireylerin
iletişim davranışlarında öngörü sağlar.İletişim bir aktarma ve paylaşma süreci
olduğu kadar bazı kişi ve grupların başkaları üzerinde güç kazanmasında da rol
oynar.İletişimin işlevleri psikolojik ve toplumsal işlevler olarak
sınıflandırılabilir. Psikolojik işlevler: Ben merkezli; araçsal; oyun ve
benliğin geliştirilmesidir. Toplumsal işlevler ise haberdar etme; eşgüdüm;
kuşaklar arası aktarma ve eğlence işlevleridir. Bireysel iletişimde toplumsal
boyuttaki iletişime geçişte üç aşamadan söz edilebilir. Birincisi küçük gruplar
içinde bireylerin gerçekleştirdiği iletişim; ikincisi bu iletişimlerin zamanda
ve mekanda birbirine eklendiği aşama; ikinci aşamada ki iletişimlerin kitle
iletişim boyutunda genişlediği aşamadır. (ZILLIOĞLU, 1993: s.89.)
1.1.1.3. Temel İletişim Süreçleri
İletişim bir süreç
içerisinde gerçekleşen bir olaydır. Bu süreç içerisinde kod, kodlama, kod açma,
yorumlama, geri iletişim yer almaktadır. ( Cüceloğlu, 1992: s.72-78)
a- Kod: Mesajın işaret
haline dönüşmesinde kullanılan simgeler ve bunlar arasındaki ilişkileri
düzenleyen kuralların tümüne kod adı verilir. Şu anda bu yazıyı Türkçe kod
kullanarak yazıyorum. Karşılıklı konuşurken aynı anda değişik kodlar
kullanılır. Yüz ifadesi, söyleyiş tarzı, el ve kolların hareketleri de ayrı
ayrı kodlar aktaran mesajlardır.
b- Kodlama: Mesajın
içeriğinin kod simgelerine dönüştürülmesine kodlama denir. Belirli bir niyet ya
da duygunun değişik kodlarla ifade edilebileceğini yukarıda belirtmiştik.
Örneğin kızgınlık duygusu kullanılan kelimelerle, söylenilen kelimelerle ifade
edilebileceği gibi kişinin yüz ifadesiyle de belirtilebilir.
c- Kod açma: Kodlanarak
gelen mesajın içeriğini yeniden elde etmek için yapılan çözümleme sürecine kod
açma denir.
d- Yorumlama: Yorumlama
yeniden bir değerlendirmeyi gerektirir. Kod açılarak elde edilen mesajın
içeriğine, o andaki bütün ilişkiler ve koşullar çerçevesi içinde yeniden anlam
verilmesine yorumlama denmektedir. Bazı durumlarda kod açılarak elde edilen
anlamla yorumlama sonucunda elde edilen anlam arasında pek bir fark yoktur.
Bazen de tamamen farklı bir yorumlama yapılabilir. Bazen bizim söylemek istediğimiz
şeyle karşıdakinin anladığı arasında farklılıklar meydana gelebilir.
e-Geri iletim: Kaynak
birimin gönderdiği mesaja karşılık hedef birimin gönderdiği cevaba geri iletim
adı verilir.
f- Kişinin kendisinin
gönderdiği mesajı kendisinin alması sürecine kendine geri iletim adı verilir.
Eğer kişi kendi söylediklerini duyamaz ise 3-4 dakikadan fazla konuşamaz.
1.1.1.4. Bir İletişim Modeli
Kaynak: İnsan İnsana, Doğan
Cüceloğlu, İstanbul, s.72.
Konuşan iki kişiden birisi
kaynak diğeri de hedef birimi oluşturur. Bu iki birim arasında mesajın gidip
geleceği kanallar vardır. Örnekte kaynak ve hedef birim insan olduğundan
birimler yapı ve işlev olarak birbirlerine benzerler. Her birimde merkez,
gönderici ve alıcı vardır. İletişim modelindeki öğeler ve süreçler ise
şunlardır.
1- Kaynak Ve Hedef Birimler
2- Kanal
3- İletişim Ortamı
Bunlara yakından göz atmak
gerekirse;
1-Kaynak ve hedef birimler:
- Merkez: Gönderilecek mesajların içeriğinin (duygu, düşünce, niyet, güdü, eylem vb. ) oluştuğu ve gönderilmek üzere seçildiği bölümdür.
- Gönderici: Merkezdeki içeriği sözlü ya da sözsüz işaretler haline dönüştürerek kanala bırakan öğedir. Bedenin hareketleri ve duruşu mesaj niteliği taşıdığından tüm beden bir gönderici olarak çalışır.
- Alıcı: İşaret biçimine dönüşmüş olarak kanaldan gelen mesajları alan ve merkeze aktaran öğedir.
2- Kanal:
Kaynak ve hedef
birimler arasında yer alan ve işaret haline dönüşmüş mesajın gitmesine olanak
sağlayan yola, geçide kanal adı verilir. Bilindiği gibi telefonla sadece
işitsel kanalla iletişim kurulabilir. Karşımızdakinin yüz ifadesini göremeyiz.
Buna karşılık yüz yüze iletişimde aynı anda birden fazla iletişim kanalı ile
iletişim kurarız. İletişimde kullanılan kanal sayısı arttıkça iletişimin etkisi
de o derecede artar. İşaret mesajın göndericiden geçtikten sonra temsil
edildiği fiziksel biçim. Şu anda burada yazılan kelimeler fiziksel işaretlerden
meydana gelmektedir.
- Çıktı: Kaynak birimin gönderdiği işaretlerin tümüne çıktı adı verilir.
- Girdi: Hedef birimin alıcısının yakaladığı işaretlerin tümüne girdi adı verilir.
- Gürültü: Kaynak birimin gönderdiği mesaj ile hedef birimin aldığı mesaj arasında fark varsa bu farka gürültü denir.
3- İletişim ortamı:
İletişim sürecinin
etkileyebilecek nitelikleri olan ve iletişim durumu içinde bulunan kişi nesne
ve olayların tümüne iletişim ortamı denir. Burada bir noktaya değinmekte fayda
vardır. Algılamanın kalitesi de iletişimde çok önemli rol oynar. Örneğin
karşısındaki kişi ile iletişimde bulunan bir insan kendisinin ve
karşısındakinin psikolojik fiziksel ve sosyal düzeyde durumlarının bilincinde
bulunmaya özen gösteren ve algıladığı durumların sayısını ve kalitesini
arttıran insanın insan ilişkilerinde daha başarılı olabileceğini
söyleyebiliriz. Bir de şöyle bir durum söz konusudur; insanın bir algılama
kapasitesi vardır ve bunun ötesinde her şey kendisine anlamsız gelecektir.
1.1.1.5. Kişiler Arası İletişim
İki kişi arasında yüz yüze
gerçekleşen iletişim. Kişiler arası iletişim genellikle kendiliğinden ve
teklifsizdir. İletişimi gerçekleştirenler birbirlerinde sürekli geri bildirim
alırlar. Roller görece esnektir. Çünkü taraflar nöbetleşe gönderici ve alıcı
olarak iletişimde bulunurlar. Bu iletişimin gerçekleşmesi sırasında bireyler
genellikle aynı fiziksel ortam içerisinde bulunurlar(Mutlu, 1994: s.132).
Gelişen teknolojiyle beraber kişiler telefon ve chat gibi iletişim alanındaki
teknolojiden yararlanarak iletişim kurmaktadır. Kişiler arası iletişimi bir
şema ile gösterecek olursak;
İletişim birey A'dan birey
B'ye olduğu gibi aynı şekilde Birey B'den Birey A'ya doğru da olabilir(Usluata
, 1991:s.47) Burada bireyler arasında sürekli bir geribildirim
gerçekleşmektedir. Geribildirimin olmadığı takdirde iletişim gerçekleşmez,
iletim gerçekleşir. İletişim çift taraflı iletim ise tek taraflıdır.
Kişiler arası iletişimin
diğer bir tanımına göre de başkalarını tartıp, varılan yargıya göre davranma
sanatıdır(Usluata , 1991:s.48)Başka bir tanıma göre de kişiler arası
iletişim(Dökmen, s.23) kaynağını ve hedefini insanların oluşturduğu
iletişimdir. Karşılıklı iletişimde bulunan kişiler, bilgi-sembol üreterek,
bunları birbirlerine aktararak ve yorumlayarak iletişimi sürdürürler. Bazı
araştırmalara göre ise her türlü iletişimi kişiler arası iletişim saymamak
lazımdır.
Yapılan bir araştırmaya göre
bir iletişimin kişiler arası iletişim sayılabilmesi için 3 şart aranır
1. Yüz yüze olması
2. Katılımcılar arasında bir
mesaj alışverişinin olması
3. Söz konusu iletişim sözlü
veya sözsüz nitelikte olmasıdır.
Örneğin yazışmalar kişiler
arası iletişim sayılmaz. Bu çok sayıda tanımın buluştuğu nokta kişiler arası
iletişimin psikolojik nitelikli bir bilgi alışverişi olduğudur. Bu arada bir
noktayı belirtmekte yarar var; sadece sosyal roller arasında kurulan ilişkiler
kişiler arası iletişim değildir. Kişiler arası iletişimin olması için mutlaka o
sosyal rolün dışına çıkılmalıdır. Örneğin hoca ile öğrenci arasındaki iletişim
sadece derse yönelikse bu kişiler arası iletişim değildir. Ne zaman ki dersin
dışına çıkılıp kişisel konulara girilince o zaman kişiler arası iletişim
gerçekleşmiş oluyor. Yine bir tanıma göre de kişiler arası iletişim (Usluata,
s.52)kişileri başkalarından ayıran özellikler, kişisel tutumlar, düşünceler,
beğeniler belirlenecek biçimde bir bilgi alışverişi yapıldığında
gerçekleşmektedir.
Kişiler arası iletişimin en
karmaşık aracı olan konuşma; bilgi aktarma, başkalarının davranışlarını
yönlendirmeyle, buyruklarla , kimi kez şakayla, kimi kez saldırgan kırıcı
sözlerle karşıdakini etkilemek için kullanılır. Kişiler arası iletişim kendini
iki şekilde gösterir. Sözlü ve sözsüz. Sözlü iletişimde konuşma en önemli yeri
tutarken sözsüz iletişimde ise , yüz anlamları, göz hareketleri, bedenin
duruşu, giyinmeyi , sesin özelliklerini içeren bu iletişim beden dili olarak
bilinir( Usluata, s.54) Kişinin bedensel
duruşu kişinin içinde bulunduğu duygusal durumu açıklayabilir. Örneğin , kızgınlık,
ilgisizlik , utanma, kararsızlık vb(Usluata, s.55)
Grup iletişimi de kişiler
arası iletişimi etkileyen önemli bir faktördür. Örneğin aile bir gruptur ve bu
grubun içerisinde kişiler arası iletişim gerçekleşmektedir. Grup içerisinde de
alt gruplar oluşabilir ve de bunlar daha çok daha derin ilişki içerisinde
olabilirler(Arkonaç, s.25) Aynı grubun üyesi olan kişiler arasında mutlaka iyi
ilişkilerin olması beklenemez. Örneğin sizinle aynı siyasal görüşte olanların
oluşturduğu grubun içerisinde hoşlanmadığınız ve iletişim kurmak istemediğiniz
kişiler olabileceği gibi sizin karşıt olduğunuz grup içerisinde yer alan fakat
çok hoşlandığınız ve iletişim kurmak istediğiniz insanlar da olabilir.
Karşıdaki insanla iletişim kurmaya nasıl başlanılacağı, iletişimin sürdürülüp
sürdürülmeyeceğine karar vermeden önce diğer kişinin tutumlarının duygularının
kişilik yapısının hakkında bilgi sahibi olunması başarılı bir iletişim için
gereken unsurlardandır. Aksi takdirde şakacı bir insana çok ciddi davranırsanız
başarısız sonuçlar elde etmiş olursunuz ve o kişiyle iletişimi sürdürmekte
büyük güçlüklerle karşılaşabilirsiniz.
Bir insanın diğer bir
insanla iletişime geçmesinin sayılamayacak kadar çok nedeni olduğu
söylenebilir. İnsanlar genellikle bir ihtiyacını karşılamak için iletişimde
bulunurlar. Bunun yanında şu nedenlerin de iletişim kurmada etkili olduğu
söylenebilir:
1. Tanıma: İnsanlar daha
önceden tanıdığı kişilerle daha kolay iletişimde bulunurlar.
2. Çekici bulma: İnsanın
içerisinde çekici bulduğu kişiye karşı daha çok iletişim kurma isteği olduğu
söylenilebilir.
3. Zorunluluk: Bazen bazı
işlerimizi görmek için bazı insanlarla iletişim kurmak zorunluluğu doğar.
Örneğin kütüphaneden kitap ödünç almak isteyen bir insanın zorunlu olarak
kütüphane çalışanları ile iletişim kurması gerekebilir.
4. Benzer özelliklere sahip olma: İlgi
alanları birbirine yakın olan insanların daha kolay iletişim kurdukları
söylenebilir. Örneğin aynı futbol takımının taraftarı olan insanlar daha kolay
iletişime geçebilirler.
1.1.1.6. Sözlü İletişim
İletişimimizin en temel kodunu oluşturan(konuşma) dilinin doğası ve
kaynağı antik yunan felsefesinden beri yoğun tartışmaların odağını
oluşturmuştur. Günümüzde benimsenebilecek görüş dilin bir simge sistemi, kod
olduğu görüşüdür.Dil toplumsal ve kültürel bir etkinliktir. Bu nedenle bir
dilin yapısı ve sözcük dağarcığı kültürel sistemle yakından ilişkilidir. Buna
bağlı olarak ta bireylerin algılama biçimlerini etkiler. Bir dil anlamlandırma
haritası dile getirilmek istenen anlamlar için seçenekler sunduğu gibi, bu
anlamları biçimlendirir ve
sınıflandırır. Dil kuralları ve dildeki deneyimlerin, sözcüklerin kullanılış
sıklığı iletişimde artık bilgiyi sağlar. böylece ortak dil yaşantılarına sahip
olanlar için iletişimde öngörüyü olanaklı kılar. Dillerin kökeninin ortak olup
olmadığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, günümüzde konuşulan diller değişik
dil aileleri içinde sınıflandırılırlar.Dil, anlatım aracı olduğu kültürlerin
mekandaki ve zamandaki farklılaşmasına farklı olarak değişir. Ulusal diller uluslaşma
ve sanayileşme süreçlerine koşut olarak ve yönetimin merkezleşmesinin sonucu
olarak bir lehçenin diğerlerine egemen olmasıyla ortaya çıkmışlardır. Ekonomik,
siyasal açıdan güçlü olan bir ya da birkaç ülkenin dilin uluslararasında ortak
bir anlaşma dili olması bir yana bırakılacak olursa, tüm uluslara ve kültürlere
ortak evrensel dilin kullanımı-bazı öneri ve çabalara karşın-olanaklı
görülmemektedir. (ZILLIOĞLU, 1993: s.145.)
1.1.1.6.1. Karşımızdakini Dinlemek
İtiraf
edelim ki, birbirimizi her zaman dinlemeyiz. Bunun sonucu, kimi zaman “ Ben ne
diyorum, sen ne diyorsun!” diye atışmaya kadar bile gidebilir.
Etkin
iletişim kurabilmek için birinci temel beceri karşımızdakini dinlemektir. Ve
türlü türlü dinleme şekilleri vardır. Örneğin:
- Görünüşte Dinleme: Dinlermiş gibi yapmak, aslında ne söyleyeceğimizi aklımızdan geçirmek gibi başka şeyler düşünmek.
- Savunmada Dinleme: Dinlerken söylenenler içinde bize yönelik bir eleştiri ya da saldırı olup olmadığını araştırmak.
- Seçerek Dinleme: İlk önce görünüşte dinlemedeyken daha sonra ilgimizi çeken bir konudan söz edildiğinde kulak kesilmek.
- Tuzakçı Dinleme: konuşanın sözlerine, bir açığını yakalayıp üzerine çullanmak amacıyla kulak vermek.
- Denetçi Dinleme: Kaşımızdakilerin bize nasıl tepki gösterdiğini ve istediğimiz sonucu alıp almadığımızı ölçmek için dikkat kesilmek.
- Nezaketen Dinleme: Dinlememek ayıp olduğu için dinlermiş gibi yapmak.
- Ürkek Dinleme: Karşınızdakini dinlemek istemediğimizi açıkça söyleyemediğimiz için dinleme pozu takınmak.
- Yaltaklanmacı Dinleme:
Karşımızdakinin hoşuna gitmek için dinliyormuş izlenimi yaratmak(Dicleli ve
Akkaya, s.44)
1.1.1.7. Yazılı İletişim
Yazılı iletişim, insanın zaman ve mekandaki iletişim sınırlılıklarını
genişletmede en etkin ilk iletişim biçimidir. Uzaktan haberleşmede bilgi ve deneyimleri
zamanda biriktirmede sözlü iletişime göre daha güvenilir bir yol olan yazı ile
iletmenin kökeni mağara resimlerindendir.Figüratif mağara resimlerini izleyen
stilize çizimler bir tümceyi ya da tümce grubunu temsil eden bireşimli yazı
kavramları dile getiren ideografik yazı, sesleri karşılayan simgelerden oluşan
fonotik(alfabetik) yazı, yazı tarihinin bilinen ve genelde birbirini izleyen
aşamaları sayılırlar. Bu aşamalar aynı zamanda insanın simgesel düşüncesini
geçirdiği değişimleri de yansıtır.Ekonomik gereklerle ortaya çıkan yazı
toplumsal/kültürel ilişki ve kuramlar üzerinde etkili olmuştur. Buna karşılık
bu kuramlarda yazının evrim ve yayılma süreçlerinin yönünü ve hızını
belirlemişlerdir.Avrupa da on beşinci yüzyılda matbaanın icadı ve yoğun kullanımı
yazılı iletimin hızla çoğalmasının bilgi ve düşüncelerin yayılmasına neden
olmuştur. Ancak bu yayılmanın hızı okur yazarlık oranıyla belirlenmiştir. Okur
yazar olmama sorunu ise günümüzde de
tümüyle ortadan kalkmış değildi. (ZILLIOĞLU, 1993: s.174.)
1.1.1.8. Sözsüz İletişim
İletişimimizin temel bir yönünü sözsüz iletişim oluşturur. Başka deyişle,
günlük yaşamda gerçekleştirilen başvurulan simgesel kodlar içinde sözsüz
olanlar, anlam yaratma ve paylaşmada çoğu kez bilincinde olmaksızın, ama
kaçınılmaz olarak sürekli kullanılırlar.
Bununla birlikte, sözsüz iletişimin bilimsel
bir ilginin ve araştırmaların odağı haline gelmesi yeni sayılır.sözel ve yazılı
dillerin iletişimin temel türleri sayıldığı, söz ve yazı sanatının yüceltildiği
toplumlarda bu gecikme doğaldır. Bunda, kişiler arası yüz yüze iletişimin
konuşma ile başlayan bir olgu olduğu-yanlış- varsayımı da etkili olmuştur.
Kısaca, iletişimin doğası ile ilgili bu yanılgı, insanın işitme ile birlikte en
çok gelişmiş olan görsel kanalları aracılığı ile açımladığı sözsüz iletişim
kodlarına uzun süre gerektiği kadar önem verilmemesine yol açmıştır. Oysa
sözsüz iletişimin en önemli bir bölümünü oluşturan görsel kodların kullanımı
insanın iletişim tarihi kadar eskidir. İlkel ve geleneksel toplumların insanı,
günlük uygulamalar için olduğu kadar, din kökenli törenler içinde son derece
yetkin görsel kodlar geliştirmiştir.ayrıca, kişiler arası yüz yüze iletişimde
doğal olarak yer alan ses tonlaması, yüz ifadeleri, mimikler, beden
hareketleri, jestler sözlü iletişimin çerçevesini ve anlamını belirlemede her
zaman etkili olagelmiştir.öte yandan, oluşmasında görsel kodlar sezgisel
değerlendirme aracı olarak önemli bir işlev üstlenir. (ZILLIOĞLU, 1993:
s.178-179.)
1.1.1.8.1. Sözsüz İletişimin İşlevi
Kişiler arası iletişimde sözsüz iletişimin önemli işlevleri
vardır. Bu işlevleri iki ama gruba ayırabiliriz. Bunlardan birincisi, sözsüz
iletişim yoluyla bir takım anlamlar iletilebilir. Örneğin yakamıza taktığımız
rozetle mesleğimizi, başımızı sallayarak bir görüşü onaylamadığımızı,
dostumuzun elini tutarak onu sevdiğimizi ifade edebiliriz. Sözsüz iletişimin
ikinci işlevi ise, sözlü iletişimi desteklemesi, onun akıcılığına katkıda
bulunmasıdır. Konuşan kişi yüzünü ve bedenini kullanarak sözlü anlatımı
destekler. Dinleyen ise, sergilediği yüz ve beden ifadeleri ile konuşana geri
bildirim verir. Bu sırada ise konuşan kişi, karşısındakinin söylediklerini
anlayıp anlamadığını ya da sıkılıp sıkılmadığını, onun davranışlarına bakarak
tatmin etmeye çalışır. Sözsüz iletişim türlerinden iki tanesi, kişiler arası
iletişimi başlatmada önemli rol oynar. Bunlardan birisi göz kontağı, diğeri ise
vücutla yönelmedir( Dökmen, s.34)
1.1.1.8.2. BEDEN DİLİ
Konu
insan davranışları olunca, bunların belirli kalıp ve sınıflara nasıl
sokulabildiği sorusu akla Enstein’ın ünlü sözlerini getiriyor: “ Bilim,
duygusal deneyimlerimizin kaotik çeşitliliğini, mantıksal açıdan standart bir
düşünce sistemine karşılık getirme çabamız. Bu sistemde tekil deneyimler,
kuramsal yapıya öyle bir şekilde karşılık gelmeli ki, benzersiz ve inandırıcı
bir sonuç ortaya çıksın. Duyusal deneyim, insanın dışındaki bir konu
çerçevesinde gerçekleşir. Ancak onu yorumlayacak kuram, insan elinden çıkma ve
olağanüstü bir çabayla zahmet gerektiren bir uyum sürecinin sonucu: varsayıma
dayalı, asla tam anlamıyla kesin olmayan ve her zaman sorgulamaya, kuşkuya
hedef olmaya mahkum bir sonuç.”
Neden vücut dili?
1.Başkaları üzerinde
olumlu bir etki yaratarak amacımıza ulaşmak
2.Karşımızdakileri daha
iyi anlayarak etkili bir iletişim kurmak.
3. Kendi beden
hareketlerimizi denetleyerek, sosyal ortamlara daha çabuk uyum sağlamak
4.Başkalarının gerçekte ne söylemek istediğini
anlamak.
Bazen
bir hareket bin söze bedeldir. Bir kişiyle iletişim kurduğumuzda
söylediklerimiz ne kadar önemli ise hareketlerimizle o kişide bıraktığımız
intiba da o kadar önemlidir. El, kol hareketleri, mimikler, dokunma, vücut
pozisyonu... İş yaşamında başarılı olmak isteyen kişi, iletişim kurduğu
kişilerin sadece söylediklerini değil, yüzü, eli, kolu ve bedeniyle
yaptıklarını da duymalıdır.
Araştırmacılar
da benzer bir çabayla kinezik adı altında inceledikleri iletişimsel beden
hareketlerini, yüz ifadelerini ve jestleri, bir sisteme oturtma amacıyla birkaç
grupta toplamışlar. Sözcük ve cümleler yerine kullanılan beden hareketlerini,
amblemler: sözlü mesaja eşlik eden anlamlarını güçlendiren hareketleri
“tanımlayıcılar”; yüz ve ya beden de duygu ifadesine neden olan hareketleri “
duygusal gösterimler”; iletişim akış ve hızını denetleyen hareketleri
“düzenleyiciler”; gerilimi denetleme hareketlerini “ ayarlayıcılar” olarak
sınıflamışlardır. Amblemler, anlamlarının ülkeden ülkeye, bölgeden bölgeye
değişebilmesine bağlı olarak, tümüyle evrensel kabul edilmiyor. Sözgelimi
birçok batı ülkesinde “her şey yolunda” veya “tamam” anlamına gelen baş parmağı
gösterme işareti İran, Afganistan, Nijerya da, ayrıca İtalya ve Yunanistan’ın bazı
bölgelerinde hakaret niteliğinde.amblemlerin önemli bir özelliği de, sözcük
öğrenir gibi öğrenilmeleridir. Çünkü bunlar bedenin doğal çıktıları olmaktan
çok, simgesel gösterimler. Tanımlayıcılarsa daha evrensel olmakla birlikte bazı
evrensel yanlış anlamaların da kaynağı. Başını hafifçe yukarı aşağıya
sallayarak onu dinler görünen kocasının, kendisiyle hemfikir olduğunu sana
birçok kadın, farkında değil ki aslında “ sen devam et, bende arada kulak
kabartırım.” Diyor. Tabii bütün hareketlerin bu sınıflardan birine mutlaka
dahil olacağını söylemek mümkün değil.
Postür, yani duruş, kişi hakkında önemli ipuçları veren,
kişi açısından da söylemek istedikleri için çok verimli bir araçtır. Kıpırtısız
dimdik bir asker, öğretmenin karşısında büzülmüş bir öğrenci, bacak bacak
üstüne atmış mağrur bir hanımefendi.... Salt oturuşu ya da yürüyüşüne bakarak
tanımadığımız birini çekingen, pısırık yada kendinden fazla emin olmayarak
değerlendirdiğimiz, mutlaka olmuştur. Postür’ün iletişimsel değerini en iyi
takdir edenler tiyatro ve sinema oyuncuları, başta da pandomimciler olsa gerek.
Ancak araştırmacılar içinde çok yeni bir konu değil. William James, beden
postürü yoluyla ifadeyi konu alan ve 347 farklı postürü incelediği 1932 tarihli
çalışması sonucunda yüz ifadesi, jest ve postürlerin, çözümlemeye yönelik
olarak ayrı ayrı incelenebilirseler de ,ifadenin bütünü açısından birbirleriyle
bağlantılı olduklarını vurgulamıştır. Günümüzde kabul edilen modellerde aslında
pek farklı değil: En çok benimsenen model, postürü açık/kapalı ve ileri/geri
şeklinde tanımlıyor. Annesi onu azarlarken kollarını kavuştur mu, yüzünü yana
çevirmiş duran bir çocuk, annesinin mesajına “kapalı” bir çocuktur. Sizi
dinlerken tümüyle size dönük, “ileri” uzanmış biri de iletişime büyük
olasılıkla açıktır. Bu iki grubun farklı kombinasyonları da söz konusudur.İş dünyasındaki hemen hemen bütün insan kaynakları
kursları, sözsüz iletişim ya da beden dili üzerinde durmaktadır. Müzakere
kurslarında, eğitmenler birinin karşısındakini nasıl bir kitap gibi “okuyabileceğini”
vurgulamaktadır. Eleman seçme kurslarında öğretmenler adayların yalan söyleyip
söylemediğinin nasıl belirlenebileceğini öğretmektedirler. Değerlendirme atölye
çalışmalarında danışmanlar değerlendirilenlerin, kendi geri bildiriminden nasıl
hoşnut olduklarını ya da düş kırıklığına uğradıklarını göstermek için video
geribildirimi yöntemi kullanmaktadırlar. Hiçbir satış kursu, satışları en
yükseğe çıkarmak için müşterilere neyi ve nasıl gözlemlemeleri gerektiği
konusunda öğüt vermeden geçmez.
Yüz ifadeleri, beden dilinin hem anlamı en açık
sözcüklerini, hem de neden- sonuç ilişkisine oturtması en güç bölümünü
oluşturuyor. Özellikle gözlerin ve bakışların kazandığı önem, bazı
araştırmacıların ilginç çıkarımlar yapmalarına bile neden olmuştur. Yüz ifadesiyle ilgili olarak 19. yüzyılda Charles
Bell’le, özellikle de ifadenin anatomi ve fizyolojisiyle ilgili olarak
yayımladığı kitabıyla başladığı kabul ediliyor. Bell’in çalışmaları, duygusal
ifade üzerine incelemelerde Darwin ve kendisinden sonra gelenlerin yıllar
boyunca duygularla dolaysız ilinti kurdukları yüz ifadelerini şimdilerde bu
yönüyle sorgulayanlar, ifadelerle
duygular arasında bire bir ilişki zorunluluğunun olmadığını savunanlarda yok
değil. Evet diyorlar, yüz ifadelerinin duyguları yansıttığı tümüyle mantıksız
değil; ancak, aslında her şeyin duyguları yansıttığı gerçeğinin göz önüne
alınması koşuluyla. Hele gerçek duyguları gizleyebilme özelliğinin bile
duygulardan kaynaklandığı düşünülecek olursa! Diğer karşı çıkışlar da,
hepimizin aynı yüz kaslarına sahip olduğumuz ancak bu kasların, ifadede farklı
kültürlerde farklı kombinasyonlarla kullanılacağı yolunda. Darwin dönemi ve
sonrasındaki bilim adamlarının, duyguların yapay ve hatta batı kültürünün bir
icadı olduğu iddiaları da kayda değer. Darwin bu konuda üç ilkeyi ortaya
atmıştır. Bunlardan birincisi, hareketlerde oluşan bazı ifadelerin amaca
yönelik olduğu “kullanılabilir alışkanlıklar” ilkesi; bir diğeri, bazı
ifadelerin, diğerleriyle zıt olmaları nedeniyle seçildiği”antitez” ilkesi; üçüncüsü,
“sinir sisteminin doğrudan hareketi” ilkesidir. (Tozar,s.70-72)
Buna karşın, beden dilimizi kullanma yetisini kazanmak için
fazla zaman ayırmıyoruz. Bir hastayla konuşmak istediğinizde girip yanında
ayakta mı duracaksınız? Gülümseyecek misiniz? Elinizi uzatıp ona doğru mu
yaklaşacaksınız? Bir işe ve ya yere müracaat ettiğinizde, karşınızdaki kişi
sizin sinirli olmanızın nedenini bilmeyecektir. Her ne olursa olsun, beden
dilimiz, kafanızdaki düşüncelerinizi bir şekilde ortaya koyacaktır. Ancak, bu dışa
vurumun tercüme edilmesi gerekmektedir. Fakat beden dili tek başına gerçekleri
anlatıcı kriter olarak da görülmemelidir. Beden dilinin olumlu ya da olumsuz
olarak nitelenen bir sözlüğü olduğu bilinmektedir. Desmond Morris’in, beden
dili kitabında insan jestlerinin ne anlama geldiği anlatılmıştır. Morris
600’den fazla mimiğin anlamını sıralamıştır(Tekeli, s.27)
1.1.1.8.2.1. BÖLGELER
Hayvanlar, kuşlar, balıklar ve primatların
bölgelerini belirleme ve korumalarıyla ilgili binlerce kitap ve makale yazılmışsa
da insanların da kendi bölgeleri olduğu ancak son yıllarda keşfedilmiştir.
Bunu öğrenip ne anlama geldiğini anladıktan sonra kişi başkalarının ve kendinin
davranışlarıyla ilgili inanılmaz bir anlayış elde etmekle kalmaz aynı zamanda
başkalarının yüz yüze gelindiğindeki tepkilerini tahmin edebilir. Amerikalı
antropolog Edward T. Hall insanların mekansal ihtiyaçları konusunda öncülerden
biriydi ve 1960'Iarın başında 'proksemik' ('yakınlık' anlamına gelen
'proximity' den) sözcüğünü uydurdu. Bu alandaki araştırmaları hemcinslerimizle
ilişkilerimizi daha iyi anlamamızı sağlamıştır.Her ülke iyi tanımlanmış
sınırlarla belirlenmiş ve bazen de silahlı nöbetçilerle korunmuş bir bölgedir.
Genelde her ülkenin içerisinde il ve ilçeler gibi daha küçük bölgeler vardır.
Bunların da içinde daha küçük olan ve semtleri ve içinde yaşayanlar için kapalı
bir bölge olan pek çok sokağı içeren şehirler vardır. Her bölgede yaşayanlar o
bölgeye karşı bir bağlılık duyarlar ve bölgelerini korumak için vahşet ve
öldürme yollarına başvurdukları görülmüştür.Bir bölge aynı zamanda bir kişinin
sanki vücudunun uzantısıymışçasına kendinin olarak benimsediği bir alan veya
boşluktur. Her birimizin çitlerle çevrili evi, arabasının içi, yatak odası veya
sandalyesi ve hatta Dr. Hall'un keşfettiği gibi vücudunun etrafında tanımlanmış
bir boşluktan oluşan kendi mallarını çevreleyen alanı içeren kendi bölgesi
vardır.
1.1.1.8.2.1.1. Kişisel Alan
Çoğu hayvanın
vücudunun etrafında kendi kişisel alanları olarak sahip çıktıkları belli bir
boşluk vardır. Bu boşluğun büyüklüğü temelde hayvanın yetiştiği alanın ne kadar
sıkışık olduğuyla ilişkilidir. Afrika'nın uzak bölgelerinde yetişen bir aslanın
bölgesindeki boşluk o bölgedeki aslan popülasyonunun yoğunluğuna bağlı olarak
elli kilometre veya üzerinde bir çapa sahip olabilir. Aslan bölgesel
sınırlarını işeyerek ve dışkılayarak işaretler. Öte yandan esaret altında
yetiştirilen bir aslanın kişisel alanı sıkışık koşulların doğal bir sonucu
olarak sadece birkaç metrelik bir büyüklüğe sahip olabilir.Diğer hayvanlar
gibi insanın da kendisiyle taşıdığı portatif bir 'hava kabarcığı' vardır ve bu
kabarcığın büyüklüğü yetiştiği bölgedeki nüfus yoğunluğuyla ilişkilidir. O
halde bu kişisel bölge mesafesi kültürel olarak belirlenir. Japonlar gibi bazı
kültürler kalabalığa alışıkken bazı başka kültürler 'geniş açık alanlara'
alışıktırlar ve mesafeyi korumayı severler. Statü de bir kişinin diğerlerine
göre gerek duyduğu mesafeyi etkileyebilir ve bu da daha sonraki bir bölümde
tartışılacaktır.
1.1.1.8.2.1.1.1 Bölge Mesafeleri
Avustralya, Yeni
Zelanda, İngiltere, Kuzey Amerika ve Kanada'da yaşayan orta sınıf, şehirli
kişilerin etrafındaki hava kabarcığının yarıçapı genel olarak aynıdır. Dört
farklı bölgeye ayrılabilir.
1 Mahrem Bölge (15
ila 45 cm. arasında)
Kişiler bu bölgeyi
kendi mallarıymışçasına koruduklarından tüm bölgeler arasında en önemlisi
budur. Sadece o kişiye duygusal olarak yakın olan kişilerin bu bölgeye
girmesine izin verilir. Burada bir de sadece fiziksel temas sırasında
girilebilen ve vücuttan uzaklığı 15 cm olan bir alt-bölge vardır. Bu da yakın
mahrem bölgedir.
2 Kişisel Bölge ( 46 cm ila 1.22 rn. arasında)
Bu da kokteyllerde, ofis partilerinde, sosyal etkinliklerde ve arkadaş
toplantılarında başkalarıyla aramızdaki mesafedir.
3 SosyalBölge (1.22 ila 3.6 metre arasında)
Yabancılar, örneğin evimizde tamirat yapan tesisatçı veya doğramacı,
postacı, bakkal, işyerindeki yeni eleman ve çok iyi tanımadığımız kimselerle
aramızdaki mesafe budur.
4 Ortak Bölge (3.6 metrenin üzerinde )
Kalabalık bir gruba hitap ettiğimizde durmayı tercih ettiğimiz rahat
mesafe budur.
Bölge Mesafelerinin Pratik Uygulamaları
Normal olarak mahrem bölgemize başka birisi aşağıdaki iki nedenle girer.
Birincisi yakın bir akraba veya arkadaştır ya da bize cinsel olarak yaklaşmaya
çalışmaktadır. İkincisi ise karşımızdakinin saldırgan olması ve bize saldırmak
üzere olmasıdır. Kişisel ve sosyal bölgelerimize yabancıların girmesine
dayansak da bir yabancının mahrem bölgemize girmesi vücudumuzda fizyolojik
değişikliklerin olmasına neden olur. Kalp kanı daha hızlı pompalar, kanımıza
adrenalin akar ve olası bir 'kaç veya saldır' durumuna hazırlık yapılırken
beyin ve kaslara daha fazla kan pompalanır.Bu da yeni tanıştığınız birinin
omzuna elinizi koymanızın veya ona sarılmanızın karşınızdaki sizi gücendirmemek
için gıiIümsese bile onun size karşı olumsuz duygular beslemesine yol açacağı
anlamına gelir. İnsanların yanınızda rahat olmasını istiyorsanız altın kural
'mesafeli davran'dır. Başka insanlarla ilişkilerimiz yakınlaştıkça bölgelerinde
daha yakına girmemize izin verilir. Örneğin, yeni bir eleman diğer personelin
başlangıçta kendisine soğuk davrandıklarını düşünebilir ama aslında onu daha
iyi tanıyana kadar sosyal bölge mesafesinde tutmaktadırlar. Diğer çalışanlar
onu daha iyi tanıdıkça kişisel bölgelerine ve hatta bazı durumlarda mahrem
bölgelerine girmesine izin verirler.
Öpüşmekte olan iki kişinin kalçalarının mesafesi bize aralarındaki
ilişki hakkında bilgi verir. Sevgililer bedenlerini birbirlerininkine
bastırırlar ve birbirlerinin mahrem bölgelerinde hareket ederler. Bu yılbaşı
gecesi bir yabancıyı veya en iyi arkadaşınızın eşini öpmekten farklıdır.
Bunların her ikisi de pelvislerini sizinkinden en az 15 santim uzakta
tutarlar.Mesafe/mahremiyet kuralının istisnalarından biri mekansal mesafenin
kişinin sosyal statüsüyle ilgili olduğu durumdur. Örneğin bir şirketin müdürü
astlarından biriyle hafta sonları balığa gidiyor olabilir ve balığa
gittiklerinde birbirlerinin kişisel veya mahrem bölgesinde dolaşıyor
olabilirler. Ancak, büroda müdür, yazılı olmayan sosyal tabaka kurallarına
uymak için 'balık' arkadaşını sosyal mesafede tutar.Konserler, sinema,
asansörler , tren veya otobüslerin kalabaIık olması başka kişilerin mahrem
bölgelerine girilmesini kaçınılmaz kılar ve insanların bu müdahaleye
tepkilerini seyretmek eğIenceli olabilir. Batı kültürlerinde insanların
sıkışık bir asansör veya toplu taşıma aracı gibi kalabalık bir durumda katı bir
şekilde uydukları bir dizi yazılı olmayan kural vardır. Bu kurallar arasında
şunları sayabiliriz:
- Tanıdığınız birisi dahil olmak üzere kimseyle konuşmamalısınız.
- Asla başkalarıyla göz teması kurmamalısınız.
- 'Poker suratı' takınmalısınız - hiçbir şekilde duygular belli edilmemelidir.
- Elinizde kitap veya gazete varsa ona gömülmüş görünmelisiniz.
- Kalabalık ne kadar fazlaysa o kadar az hareket edebilirsiniz.
- Asansörlerde başınızın üzerindeki kat numaralarını seyretmek zorundasınız.
Sabah ve akşam saatlerinde işe giden insanları tarif ederken 'mutsuz',
'üzgün' ve 'umutsuz' gibi sözcüklerin kullanıldığını sık sık duyarız. Bu
ifadeler genellikle yolcuların yüzündeki boş, anlamsız ifadeler yüzünden
kullanılırsa da gözlemci yanlış hükümlere varmaktadır. Gözlemcinin aslında
gördüğü kalabalık bir kamu alanında mahrem bölgelerine kaçınılmaz olarak
müdahale edilmesinde geçerli olan kurallara uyan bir grup insandır.
Bu konuda
şüpheniz varsa kalabalık bir sinemaya tek başınıza bir daha ki sefere
gidişinizde nasıl davrandığınıza dikkat edin. Yer gösterici sizi tanımadığınız
suratlardan oluşan bir kalabalıkla çevrili olan koltuğunuza doğru
yönlendirirken nasıl önceden programlanmış bir robot gibi kalabalık yerler
için yazılı olmayan davranış kurallarını uygulamaya başlayacağınıza dikkat
edin. Yanınızdaki tanımadığınız kişiyle koltuğun kol dayanağı için bölgesel
bir savaşa başladığınızda kalabalık bir sinemaya tek başına gidenlerin neden
ışıklar sönüp de film başlamadan yerlerine geçmediklerini anlarsınız. Kalabalık
bir asansör, sinema veya otobüsteyken etrafımızdaki insanlar insan olmayan
varlıklara dönüşür - yani bizim açımızdan yok olurlar ve biz de mahrem
bölgemize müdahale edildiğinde saldırıya uğramış gibi davranmayız.Ortak bir
amaç için savaşan kalabalık bir grup veya protestocular bölgelerine müdahale
edildiğinde bireylerle aynı şekilde davranmazlar, hatta çok daha farklı bir
durum ortaya çıkar. Kalabalığın yoğunluğu arttıkça her bir bireye daha az
kişisel alan düşer ve kişiler gitgide saldırganlaşır. Bu da kalabalığın
büyüdükçe daha kızgın ve çirkin olmasının ve saldırganlaşmaya başlamasınm nedenidir.
Bu bilgi, herkesin daha fazla kişisel alana sahip olarak sakinleşmesini
sağlamak amacıyla kalabalığı dağıtmaya çalışan polis tarafından
kullanılır.Yüksek yoğunluklu yerleşim projelerinin kişilerin kişisel alanlarını
ellerinden almaktaki rolünü hükümet ve şehir plancılarınm anlaması ancak son
yıllarda olmuştur. Yüksek yoğunluklu yaşam ve aşırı kalabalığın etkilerini
yakın zamanda Amerika Birleşik Devletleri'nde Chespeake Körfezi'nde Maryland
kıyılarmdan iki kilometre uzakta yer alan James Adası'ndaki geyik nüfusu üzerinde
yapılan bir araştırma göstermiştir. Bol miktarda yiyecek olması, avcılara
rastlanmaması ve enfeksiyon olmamasına rağmen geyiklerin çoğu topluca
ölmekteydi. Önceki yıllarda sıçan ve tavşanlar üzerinde yapılan benzer
çalışmalar da benzer bir eğilimi göstermişti ve araştırmaların sürdürülmesi
geyiklerin, nüfus arttıkça her bir geyiğin kişisel bölgesinin yok olmasından kaynaklanan
stresin yol açtığı adrenalin bezlerinin aşırı çalışmasından öldüğünü ortaya çıkardı.
Adrenalin bezleri büyüme ve üremenin düzenlenmesi ve vücut savunma
seviyelerinin belirlenmesinde önemli bir rol oynarlar. Böylece ölümlere yol
açanın açlık, enfeksiyon veya saldırı değil aşırı nüfusun yol açtığı strese
karşı fizyolojik bir tepki olduğu anlaşılmıştır.Bunun ışığında en yüksek insan
nüfusu yoğunluğuna sahip bölgelerin neden en yüksek suç ve şiddet oranına da
sahip olduğunu görmek mümkündür.Karakolda sorgucular genellikle sorgulanan
suçluların direncini kırmak için bölge müdahale tekniklerini kullanırlar.
Suçluyu odanın boş bir yerindeki kolsuz, sabit bir sandalyeye oturtarak soru
sorarken onun mahrem ve yakın mahrem alanına girerler ve soruya cevap alıncaya
dek de orada kalırlar. Bu bölgesel tacizin suçlunun direncini kırması genelde
çok kısa sürede gerçekleşir.Yöneticiler aynı yaklaşımı astlarından gizlemekte
oldukları bilgileri elde etmek için kullanabilirler ama bir pazarlamacının
müşterilerine karşı bu yaklaşımı kullanması için salak olması gerekir.
1.1.1.8.2.1.1.1. Bölge Mesafelerini Etkileyen Kültürel Faktörler
Danimarka'dan Sidney'e yakın zamanda göç eden
genç bir çift Jaycees'in yerel şubesine katılmak üzere davet edildiler. Kulübe
kabul edilmelerinden birkaç hafta sonra bazı kadın üyeler Danimarkalı adamın
kendilerine asıldığını ve bu nedenle ondan rahatSIZ olduklarını söylerken
kulübün erkek üyeleri de Danimarkalı kadının kendilerine sözel olmayan şekilde
cinsel olarak elde edilebilir olduğunu hissettirdiğini söylediler.
1.1.1.8.2.1.1.2. Bölge Ve Mülkiyet
Bir kişinin sahip olduğu mülkler veya düzenli
olarak kullandığı yerler onun için özel bir bölge özelliğine sahip olup tıpkı
kişisel alanı gibi korumak için savaş verebilir. Kişinin evi, ofisi ve arabası
gibi şeylerin her biri bir bölgedir ve her birinin de duvar, bahçe kapısı, çit
veya kapı gibi kesin belirlenmiş sınırları vardır. Her bir bölgenin birkaç alt
bölgesi olabilir. Örneğin, evde bir kadının özel bölgesi mutfağı veya çamaşırhanesi
olabilir ve kendisi buraları kullanırken kimsenin girmesini istemeyebilir. Bir
işadamının toplantı odasında yeri, yemekhaneye takılan birisinin orada masası
ve babanın da evde koltuğu vardır. Bu bölgeler genellikle üzerlerinde veya
etraflarında kişisel eşyalar bırakılarak veya sık kullanımla işaretlenirler.
Yemekhaneye sürekli takılan kişi masasına adını kazıyacak kadar ileri
gidebilir. İşadamıysa toplantı masasındaki bölgesini 46 santimetrelik mahrem
bölge sınırına yaydığı kül tablası, kalemler, kitaplar ve kıyafetleriyle
işaretleyebilir. Dr. Desmond Morris, kütüphanelerdeki oturma konumlarıyla
ilgili olarak yapılan çalışmalarda bir masaya bırakılan kitap veya kişisel eşyanın
orayı ortalama yetmiş yedi dakika süreyle boş tutarken, bir sandalye üzerinde
bırakılan bir ceketin iki saat süreyle boş tuttuğunu gözlemlemiştir. Evde aile
fertlerinden biri sandalyesinin üzerine veya yakınına piposu veya dergisi gibi
kişisel bir eşyayı bırakarak o alanın mülkiyetini ilan edebilir.Aile reisi
pazarlamacıya oturmasını söyler ve o da farkında olmadan aile reisinin
koltuğuna oturursa müstakbel alıcı bölgesine girilmesi nedeniyle elde olmayan
nedenlerle ajite olur ve savunmaya geçebilir. 'Hangi koltuk sizin?' gibi basit
bir soru böyle bir bölgesel hata yapmanın olumsuz sonuçlarının önüne geçebilir.
1.1.1.8.2.1.1.3. Şehir ve Kırsal Alan Mekansal Bölgeleri
Yukarıda da belirtildiği gibi bir bireyin
ihtiyaç duyduğu kişisel alan yetiştirildiği bölgenin nüfus yoğunluğuyla
ilgilidir. Nüfus yoğunluğu düşük kırsal alanlarda büyüyen insanların nüfus yoğunluğu
yüksek olan şehirlerde yetişenlere kıyasla daha fazla kişisel alana
ihtiyaçları vardır. Bir kişinin el sıkışırken elini ne kadar uzattığı şehirden
mi köyden mi geldiği konusunda iyi bir ipucu olabilir. Şehirlilerin 46
santimetrelik kişisel bir kabarcıkları vardır, bu aynı zamanda el sıkışmak
için uzandıklarında bedenleriyle bilekleri arasındaki mesafedir. Bu da
ellerinin karşıdakinin eliyle tarafsız bölgede 1 karşılaşmasını sağlar Nüfus
yoğunluğunun çok daha düşük olduğu kasabalarda yetişmiş kişilerin bölgesel
'kabarcığı' 100 santimetre veya daha fazla olabilir ve bu da kırsal alandan
gelen birisi el sıkışmak için elini uzattığında bedeniyle bileği arasında
ölçülebilen mesafedir.Kırsal alanda yaşayan kişiler el sıkışırken ayakları yere
sağlam basar ve sizinle el sıkışmak için eğilebildikleri kadar ileri doğru
eğilirler. Öte yandan bir şehirli el sıkışmak için öne doğru adım atar. Uzak
veya tenha yerlerde yetişen insanların genel olarak kişisel alan gereksinimleri
daha fazla olup 6 metreye kadar çıkabilir. Bu kişiler el sıkışmaktansa uzakta
durup el sallamayı tercih ederler. Şehirden gelen pazarlamacılar özellikle
tarım malzemeleri satmak için tenha kırsal bölgelerdeki çiftçileri ziyaret
ederken bu tür bilgilerden faydalanırlar. Çiftçinin 100 ila 200 santimetre veya
üzerinde bir 'kabarcığı' olabileceği göz önüne alındığında el sıkışmak onun
bölgesine bir müdahale olarak görülerek çiftçide olumsuz tepkiye yol açabilir
ve onun savunmaya geçmesine neden olabilir. Kırsal alanda çalışan başarılı
pazarlamacılar en iyi görüşme koşullarının kırsal alandaki kasaba sakinleriyle
uzaktan el sıkışarak ve ıssız bir bölgedeki çiftçiye de uzaktan el sallayarak
sağlandığında neredeyse oybirliğiyle fikir birliğine varırlar(Cooper, 1989:
s.18-20)
1.1.1.8.2.2. AVUÇ HAREKETLERİ
Açık avuçlar
dürüstlük anlamına gelebilir
1.1.1.8.2.2.1. Açıklık Ve Dürüstlük
Tarih boyunca açık avuç gerçek, dürüstlük,
sadakat ve teslimiyetle bağdaştırılmıştır. Pek çok yemin el kalbin üzerindeyken
edilirken mahkemelerde tanıklık ederken avuç havada tutulur. İncil sol elde
tutulurken sağ avuç da mahkeme üyelerinin görebileceği şekilde yukarıda
tutulur. Gündelik karşılaşmalarda insanlar iki temel avuç konumunu kullanırlar.
Birincisinde avuç yukarı dönüktür ve yiyecek veya para dilenen dilencinin
tipik hareketidir. İkinci harekette ise avuç sanki bir şeyi tutuyor veya
kısıtlıyormuşçasına aşağıya dönüktür. Birinin açık ve dürüst olup olmadığını
anlamanın en anlamlı yollarından biri avuç hareketlerine bakmaktır. Nasıl bir
köpek teslimiyet veya yenilgiyi belirtmek için boynunu gösterirse insan denen
hayvan da aynı tavır veya duyguyu belirtmek için avuçlarını kullanır.
Örneğin, insanlar istediklerinde her iki avuçlarını da karşılarındaki insana
açık tutarak 'Sana karşı tamamen dürüst olacağım' gibi bir şeyler söylerler.
Birisi açılmaya veya gerçeği söylemeye başladığında avuçlarının tamamını veya
bir kısmını karşısındakine açmaya başlar. Vücut dilinin çoğu öğeleri gibi bu da
tamamen bilinçsiz olarak yapılan ve sizde karşıdakinin doğruyu söylediği hissini
uyandıran bir harekettir. Bir çocuk yalan söylediğinde veya bir şeyi
gizlediğinde avuçlarını arkasına saklar. Benzer şekilde arkadaşlarıyla
dışarıda bir gece geçirdikten sonra nerede olduğunu söylemek istemeyen bir
erkek de nerede olduğunu açıklamaya çalışırken avuçlarını ya ceplerine
saklayacak ya da kollarını kavuşturacaktır. Böylece gizlediği avuçlarından
karısı doğruyu söylemediği hissine kapılacaktır.Pazarlamacılara, müşteri
satılan malı neden alamayacağını anlatırken onun avuçlarına bakmaları
öğretilir. Gerçek nedenler sadece avuçlar açıktayken söylenir.
1.1.1.8.2.2.2. Avuçların Kandırmak Amacıyla Bilerek Kullanılması
Okuyucu, 'Yani
avuçlarımı göstererek yalan söylersem insanlar bana inanır mı?' diye
soracaktır. Bu sorunun cevabı hem evet - hem de hayırdır. Avuçlarınız açık
olarak yalan söylerseniz dürüstlükle ilgili hareketlerin çoğu eksik olacağından
ve yalanla ilgili olumsuz hareketleri de açık avuçlarla çelişkili biçimde
yapacağınızdan samimi olmadığınız anlaşılabilir. Daha önce de belirtildiği
gibi profesyonel yalancılar sözel olmayan işaretlerinin sözel yalanlarıyla
uyuşması sanatını öğrenmiş insanlardır. Profesyonel yalancı yalan söylerken
dürüstlükle ilgili sözel olmayan işaretleri ne kadar etkili olarak kullanırsa
işini o kadar daha iyi yapar. Ancak başkalarıyla iletişim kurarken açık avuç
hareketlerini kullanarak kendinizi daha inandırıcı kılmanız mümkündür. Buna
karşılık açık avuç hareketleri alışkanlık halini aldıkça doğruyu söylememe
eğilimi de azalır. İlginçtir ki çoğu insan avuçları açıkken yalan söylemekte
zorlanırlar ve avuç işaretlerini kullanmak başkalarının vereceği yanlış
bilgilerin azalmasını sağlayabilir. Bu ayrıca size karşı daha açık
davranmalarını da teşvik eder.
1.1.1.8.2.2.3. Avuç Gücü
En az fark edilen ama en güçlü sözel olmayan
işaretlerden bir tanesini avucumuzla yaparız. Doğru kullanıldığında avuç gücü
kullanıcıya bir otorite ve diğerlerinin üzerinde sessiz bir iktidar sağlar. Üç
tane temel avuçla kumanda hareketi vardır: avuç yukarıya bakıyor, avuç aşağı
bakıyor ve avuç kapalı parmak ilerde konumu. Üç konumun farklarını şu örnekle
gösterebiliriz: birisinden bir kutuyu kaldırıp aynı odadaki başka bir yere
taşımasını istediğinizi varsayalım. Aynı ses tonu, aynı sözcükler ve aynı yüz
ifadesini kullandığınızı ama sadece avuç konumunuzu değiştirdiğinizi varsayalım.
Avucun yukarı bakması sokaktaki dilencinin dilenme hareketini andıran şekilde
edilgin ve tehdit etmeyen bir harekettir. Kutuyu taşıması istenen kişi bu
isteğin baskısını hissetmeyecek ve normal ast/üst ilişkisinde bu talebin
kendisini tehdit ettiğini düşünmeyecektir. Avuç aşağı doğru çevrildiğinde
anında daha otoriter olursunuz. İstekte bulunduğunuz kişi kutuyu kaldırması
için bir emir verdiğiniz hissine kapılır ve onunla ilişkinize bağlı olarak
size tepki duyabilir. Örneğin, istekte bulunduğunuz kişi sizinle eşit statüde
bulunan bir iş arkadaşımızsa avucunuz aşağıya bakarak yaptığımız isteği
reddedebilir ve isteğinizi avucunuz yukarı bakarak belirttiğinizde
gerçekleştirmesi daha olasıdır. İstekte bulunduğunuz kişi astımızsa kullanmak
için yeterli otoriteye sahip olduğunuzdan avucun aşağı baktığı hareketiniz
kabul edilebilir. Şekil 19'da avuç yumruk şeklinde kapalıdır ve ileriye
uzatılan parmak konuşanın dinleyicisini figüratif olarak dövdüğü sembolik bir
copa dönüşür. İleriye uzatılan parmak özellikle konuşma temposuna göre hareket
ettirildiğinde bir konuşmacının konuşurken kullanabileceği en rahatsız edici
hareketlerden biridir. Parmağımızı ileriye uzatma alışkanlığımız varsa avucun
yukarı ve aşağı baktığı konumları deneyin. Daha rahat bir yaklaşım oluşturduğunuzu
ve insanlar üzerinde daha olumlu bir etkiniz olduğunu göreceksiniz.
1.1.1.8.2.2.3. EL VE KOL HAREKETLERİ
1.1.1.8.2.2.3.1. EL HAREKETLERİ
1.1.1.8.2.2.3.1.1. Elleri Ovuşturmak
Geçenlerde yakın bir arkadaşımız gideceğimiz
bir kayak tatilinin ayrıntılarını tartışmak üzere bize geldi. Konuşmamız
sırasında birdenbire arkadaşımız sandalyesinde dikleşti, geniş bir gülümsemeyle
ellerini ovuşturdu ve ''Beklemeye dayanamayacağım!'' dedi. Sözel olmayan
mesajlarıyla bize gezinin çok başarılı olmasını umduğunu iletmişti.Ellerini
ovuşturmak insanların olumlu beklentilerini ilettikleri sözel olmayan yollardan
biridir. Zar atan kazanma umudunu göstermek için zarı ellerinin arasında
ovuşturur, tören düzen1eyici elleriI1i ovuşturarak izleyicilere 'Bir sonraki
konuşmacıyı din1emeyi uzun süredir istiyorduk ' der ve heyecanla pazarlamacı
satış müdürünün odasına dalar ve ellerini ovuşturarak 'Büyük bir sipariş aldık,
patron!' der. Ancak, akşamın sonunda ellerini ovuşturarak masanıza gelen ve
'Başka bir arzunuz var mı?' diye soran garson, sözel olmayan yollarla size
bahşiş beklediğini bildirmektedir.Kişinin ellerini ovuşturma hızı beklenen
olumlu sonuçların kimin yararına olacağını düşündüğünü gösterir. Örneğin, bir
ev almak istediğinizi ve emlakçıya gittiğinizi varsayalım. Nasıl bir ev
istediğinizi dinledikten sonra emlakçı ellerini hızlı hızlı ovuşturarak 'Tam
size göre ur yerim var!' der. Emlakçı sonucun sizin için olumlu olmasını
beklediğini göstermiştir. Ama eğer ellerini yavaş yavaş ovuşturarak sizin için
ideal evi bildiğini söyleseydi kendinizi nasıl hissederdiniz? Bu durumda büyük
olasılıkla üçkağıtçı veya çıkarcı birisi gibi görünecek ve sonuçların sizden
çok onun iyiliğine olacağı hissine kapılacaktınız. Pazarlamacılara
müşterilerine ürün veya hizmet tanıtımı yaparken ellerini ovuşturacak olurlarsa
alıcının savunmaya geçmemesi için hareketi hızlı hızlı yapmaları söylenir. Öte
yandan alıcı ellerini ovuşturarak pazarlamacıya ''Neleriniz var bir bakalım?''
derse bu alıcının iyi bir şey görmeyi umduğu ve satın alma olasılığının yüksek
olduğu anlamına gelir. Küçük bir uyarı: otobüs durağında soğuk bir kış günü
beklerken ellerini ovuşturan birisi büyük olasılıkla bunu otobüs beklediğinden
yapmıyordur. Sadece elleri üşümüştür!
1.1.1.8.2.2.3.1.2. Başparmağm Parmağa Sürtülmesi
Başparmağın parmak uçlarına veya işaret parmağına sürtülmesi genellikle
bir para bekleme hareketi olarak kullanılır. GenelIikle başparmaklarını
parmaklarına sürterek müşterilerine ''Size %40 indirim öneriyorum ' diyen
satıcılar veya başparmağını işaret parmağına sürterek arkadaşına 'Bana on
milyon borç ver' diyen birisi tarafından kullanılır. Bu hareketin profesyonel
birisi tarafından müşterileriyle ilişki sırasında kullanılmaması gerektiği
açıktır.
1.1.1.8.2.2.3.1.3. Kenetlenmiş E1ler
Bu hareketi
kullanan kişiler genellikle gülümseyip mutlu göründüklerinden başlangıçta bu
hareket bir güven hareketi gibi görünür. Ancak bir sefer, henüz kaçırdığı bir
satışı anlatan bir pazarIamacıyı izledik. Hikayesi ilerledikçe sadece ellerini
kenetlemekle kalmadığını ve parmaklarının sanki birbirlerine yapışmış gibi beyazlaşmaya
başladıklarını gördük. Buna göre bu hareket hayal kırıklığına uğramış veya
saldırgan bir durumu göstermekteydi. Nierenberg ve Calero kenetlenmiş eller
üzerine yaptıkları araştırmalar sonucunda bunun kişinin olumsuz bir yaklaşımı
dizginlemeye çalıştığını gösteren bir hayal kırıklığı hareketi olduğuna karar
verdiler. Hareketin üç ana konumu vardır: eller yüzün karşısında kenetlenmiş,
otururken eller masanın üzerinde veya kucakta ve ayaktayken eller apış arası
hizasında. Ayrıca ellerin tutulduğu yükseklikle kişinin olumsuz duygularının
derecesi arasında da bir ilişki varmış gibi görünmektedir. Tüm olumsuz hareketler
gibi saldırgan yaklaşımın ortadan kalkması için kişinin ellerini çözerek
avuçların ve vücudun ön tarafının açık olacağı duruma getirilmesi için bir
şeyler yapılması gerekmektedir.
1.1.1.8.2.2.3.1.4. EL SIKMA TÜRLERİ
El sıkanları tiplemelerine göre üç ayrı kategoride toplayabilirız.
a) Pehlivan
b ) Süs Köpeği
c) İş Bitirici
1.1.1.8.2.2.3.1.4.1. Pehlivanlar
Size medeni
cesaretlerini göstermeye, ilgi, alaka ve dikkatlerini anlatmaya, kendilerine
ne kadar güvendiklerini ve iş bitirici olduklarını göstermeye tokalaşmayla
birlikte başlayacaklarını bilirler, inanırlar ve bu konuda muhtemelen önceden
evde ciddi ciddi çalışırlar diye tahmin ediyorum. Kimi hanımlar, bu konuda
erkeklerden daha uzmandırlar. Eliniz bir mengeneye girer, kurtulamazsınız.
Yukarıda yüzünüze gülen adam, aşağıda ''Sana bir özgüvenimi göstereyim de gör
'' diye sıkar da sıkar: Ta ki yüzünüz mor renkten sarıya dönmeye, kalp atışınız
yavaşlamaya başlayıncaya dek. Mutlaka hazırlıklı olun, bir hanım misafirim beni
aldı elimden tutup, küçükken Cincibir gazozlarının ağzını baş pannağınızla
kapatıp gazını çıkartmak için salladığınız gibi (artık Cincibir çıkmıyor ve
ben içmeyi çok severdim,) beni hazırlıksız yakalayıp salladı, üstüm başım kahve
oldu.
Çözüm: Tokalaşma sırasında gideceğiniz yöne doğru hareketlenmek olmalı.
Odanıza beraberce halay çekerek gidemeyeceğiniz için , elinizi bırakmak
zorunda kalacaktır.
1.1.1.8.2.2.3.1.4.2. Süs Köpekleri
Onlarla el sıkışırken artık daha fazla yaşamak istemediğinizi fark
edersiniz. Genelde hanımlarla bu derdi yaşarsınız. Size ellerini verirler , eli
alırsınız hiç bir şey hissetmezsiniz, sallayıp geri verirsiniz. Naylon poşet mi
salladınız? '' Amcaya merhaba de kızım.'' denilen bir kanişin patisini mi
tuttunuz? Anlamazsınız. Ülkemizde hanımlarsa aşırı dindar erkeklerin ellerini
sıkarken aynı hissi yaşarlar. Kimi zaman eliniz havada bile kalabilir. Böyle
bir durumda yanındakine dönün ve ''Siz almaz mıydınız?'' diye sorun. Kendine ve
karşısındakine güvensizlik, iletişim kurmama isteği, motivasyon düşüklüğünü
karşıya vennenin en kolay yolu olarak kabul edilebilir. Profesyoneniğe hiç
yakışmadığını rahatça söyleyebilirim.
Çözüm : 21 aspirini aynı anda için.
1.1.1.8.2.2.3.1.4.3. İş Bitiriciler
Bunlarla daha ilk
karşılaşusınız, elinizi bir elleriyle tutarken diğer elleriyle de elinizin
açıkta kalan bölümünü sarar ve okşarlar. Siz ''Bayram değil
seyran değil, Allah 'tan ortalık kalabalık'' diye düşünürken elinizi bir türlü
kurtaramazsınız. Yüzsüzlükleri arttığı oranda el yukarı gitmeye ve kolu
geriden tutmaya başlar. Bu ancak yakın bir dosta yapabileceğiniz, karşılıklı
içtenliği anlatan bir tutuş şekli olmasına rağmen, hayatınızda ilk defa
gördüğünüz bir adam yapıyorsa ondan korkun. Bunu genelde politikacılar
yaparlar, el sıkışuken elleriyle yapay bir dostluk mesajı verirler. Bayan
politikacılar bunu yaparak erkeklerin beyninin köşesindeki bir yere cinsel
mesaj gönderirken, erkek politikacılarda bunun en üst düzey şekli Hasan Celal
Güzel hareketi adıyla literatüre kazandırdığım enseden asılma
hareketidir.Yakın dostlar birbirine bunu yaparsa o zaman içtenliği anlatır. Geçtiğimiz
günlerde bir televizyon kanalının ana haber bülteni için benden görüş istendi.
Konu Yalım Erez'in hükümet görüşmesindeki beden diliyle ilgili mesa jlar. En
ilginç görüntü Y alım Erez ' in elini sıktığı tüm li derlere (Çiner hariç)
diğer eliyle de mutlaka dokunmasıydı. Bu hükümetin kuruluşu için bir yardım
beklentisinin en.açık örneğiydi. Fakat diğer eliyle Deniz Baykal 'ın sadece
eline dokunurken, FP Lideri Kutan'ın dirseğine, Ecevit'te daha yukarı, en
yakın olduğu Yılmaz'ın ise neredeyse omuzuna dokunuyordu. Liderler
arasında bir mahalle arkadaşı olsa ensesini de tutabilirdi. (Hasan
Celal Güzel hareketi). İlginç bir şekilde liderlerden el sıkma ritüeli
suasında, karşılık olarak, Erez'e diğer elleriyle dokunan sadece Yılmaz ve
Ecevit oldu. DiğerIeri dokunmadılar , bu da onu gerçek anlamda hangi
Iiderlerin koşulsuz desteklediğiyle ilgili iyi bir ipucuydu. (Ben haberi
hazırlayan televizyoncuya bu yorumları ekrana bakarak yaparken arkama
döndüğümde, haber arkasındaki diğer kişilerin merakla toplandık1arını ve
dinlediklerini gördüm). Çözüm: Aynısını yapın. Yüzünüzde daha ikircikli bir
gülümseme, daha fazla okşayın ve daha uzun tutun. Diğer elle ensenize mi
daldı? Siz de enseyi yakalayın. Unutmayın deli deliyi görünce çomağını
saklarmış! ''Bu benden daha yüzsüz'' ya da ''Onun da benden bir çıkarı var
herhalde'' deyip yanınızdan hızla uzaklaşacaktır.
1.1.1.8.2.2.3.1.4.4. Eller Ve Parmaklar
Eller insanın kendini ifadesinde en duyarlı
ve etkili organlarıdır. İnsanın elinin becerisinin gelişmesi, beynin biyolojik
gelişimine paraleldir. insan beyninin düşünüp hayal ettiğini, eller
gerçekleştirir. Ellerin tecrübeleri beyne yeni düşünce ufukları açmıştır.
İnsanın işaretparmağı ve başparmağının evrimi, bilim ve tekniğin bugüne kadar
geliştiremediği olağanüstü duyarlıkta hareketli bir organın ortaya çıkmasına
yol açmıştır. Bir çocuğun parmağının ucunda bir santimetre karede 6.000 sinir
hücresi sonlanmaktadır. Bu inanılmaz kapasite ile insan, parmakları arasındaki
bir saç kılını veya bir toz zerresini algılayabilir. İnsan kor halindeki demiri
elindeki çekiçle döverek, ona uygun sertliği verebildiği gibi; piyanonun
tuşlarında veya kemanın tellerinde bir saniyede on iki notayı, gerekli
dinamizm, ritim ve duyguyla çalabilir. İnsan eli sadece kendisine verilen
araçları biçimlendirmez. Parmak, el ve kol eklemleri aracılığıyla boşluk içinde
uzanabilir, düz ve eğimli çizgiler, köşeler, daire ve yuvarlak hareketler
yapabilir; tutar, temas eder, kavrar, okşar, çarpar, iter, çevirir, vurur,
parçalar. Elin önemi sadece son derece duyarlı hareket ve hissetme becerisine
sahip olmasından değil, aynı zamanda el ve beyin arasındaki karşılıklı
bağlantıların zenginliğinden kaynaklanmaktadır. İnsan beyninde başparmak ve
işaretparmağını kontrol eden hücrelerin kapladığı alan, baş ve bütün duyu
organlarının kapladığı alana eşit, ayağın kapladığı alandan da on kat
fazladır. İnsan bir şeyi almak veya vermek, bir şeyi tutmak veya yakalamak
istediği zaman elleri bedeninden uzaklaşır. Böyle bir işlem sırasında, kişinin
bedeni, ellerin ve kolların koruyuculuğunun sağladığı güvene ihtiyaç duyar.
Aksi takdirde el ve kolların bedeni örtme imkanından yararlanmak için, kollar
bedenden fazla uzaklaştırılmaz. Kolların hareketi özel bir önem taşır. Bu
hareket göğsü öne çıkartan, insanı harekete geçiren aktif bir duygusal enerjiyi
yansıtır. Duygusal açıdan açık insanlar karşılarındaki kişilerden kendilerine
yansıyan duygu ve düşünceleri kabul etmeye hazır olarak, doğal bir kendine
güven içinde kollarını bedenlerinden açarak hareket ettirirler.
1.1.1.8.2.2.3.1.4.5. Küçük El Hareketleri İle
Anlattıklarımız
Okşayan bir el, yumuşak hareketlerle cismin
şeklini, yüzeyini ve sıcaklığını algılamaya çalışır ve böylece kişiyle cisim
arasında bir yaşantı doğar. Temas ederek hissetmek yoluyla kazanılmış olan
duygu, entelektüel bilgi yoluyla elde edilenden çok farklıdır. Bir tavşan
postuna gözle bakmak, mikroskop altında incelemek ve elle okşamanın doğurduğu
izlenimler bütünüyle farklıdır. Temasın yarattığı farklılığı hepimiz biliriz,
ancak çoğunlukla bundan uzak dururuz. Fakat çok kere küçük bir temas insanın
içinde bir özlem doğurur ve teması tekrarlama isteğini ortaya çıkarır. Benzer
şekilde kişi kendisinde duygusal yük doğuran bir konuda konuştuğu zaman,
duyarlılığı, parmakları ve avuç içi ile adeta kelime yüzeylerine daha farklı
bir anlam vermek istemesinde ortaya çıkar. Böylece insanın sinir uçları
uyarılarak, kelimelerin, dolayısıyla da konuşmanın anlamı artar.Bir eşyanın
veya durumun ellerle anlatılması, kaynağını çok eskilerden alır. insanların
kendilerini kelime ve çizgiyle ifade edemedikleri dönemde, tek iletişim
araçları el işaretleriydi. Geçmişte el işaretleriyle cisimler, izlenimler,
duygular ve düşünceler anlatılmıştır. Ancak insanın dil becerisinin ileri
düzeyde geliştiği günümüzde el işaretleri, hala ifadeyi tamamlayıcı ve anlamı
pekiştirici etkilere sahiptir. Hatta, bazen kişi karşısındakinin anlatmak
istediğini bir tek el işaretinden bütünüyle anlayabilir. Örneğin güzel bir
kadını tarif etmek için avuç içlerinin yukarıdan aşağı orta noktada daralarak
hareket etmesi; bir konudaki tartışmayı bitirmek için elin yatay bir şekilde
hareket etmesi; kişinin acıktığını anlatmak için elini midesine vurması veya
parmaklarını toplayarak elini ağzına götürmesi yeterlidir.
1.1.1.8.2.2.3.1.4.5.1 “Gel”
Hareketinin Türkiye'de Algılanışı
“Gel,” “git,”
“dur,” “hoşçakal” anlamına gelen el hareketlerinin anlatımımızda çok önemli
yeri vardır.“Gel” anlamına gelen hareketlerin Türkiye'deki algılanış biçimi
konusunda yaptığımız araştırma sonucunda Resim 20(A) ve 20(B)'de görülen iki el
hareketinin de aynı anlamda algılandığı anlaşılmaktadır. Çeşitli kültürlerde
yaşayan insanlar birbirlerini farklı biçimde selamlayıp, farklı biçimde
vedalaşırlar. İstanbul'da yaşayanlar arasında “hoşçakal” anlamında el sallama
hareketinin, %71 gibi büyük bir çoğunlukla Resim 21 (B)'de görüldüğü gibi
yapıldığı saptanmıştır. Grafik 3, Fransızların “hoşçakal” deyiş biçiminin %55
oranında Resim 21 / A'daki gibi olduğunu göstermektedir. Resim 21/B'de görülen
Türkiye'de “hoşçakal” olarak kullanılan el hareketinin çeşitli Batı Avrupa
ülkelerinde ne oranda aynı biçimde algılandığı Grafik 41e görülmektedir. Buna
göre, Türkiye'deki vedalaşma jesti en çok İngiltere, en az da İtalya ile
benzerlik göstermektedir. İtalyanların “hoşçakal” olarak kullandıkları işaretin
Resim 21/D'deki gibi olduğu ve bu ülkenin dışında araştırmanın yapıldığı
hiçbir ülkede bu işaretin “hoşçakal” anlamında kullanılmadığı görülmüştür.
Çeşitli kültürlerde yaşayan insanlar birbirlerini farklı biçimde selamlayıp,
farklı biçimde vedalaşırlar. Bu veriler Türkiye'de İtalyanlarla benzeştiğimiz
konusundaki yaygın inançla bütünüyle çelişen bir sonuç vermiştir. İtalyanlar
söz konusu jestler açısından Batı Avrupa ülkeleri arasında Türkiye ile en az
benzerlik gösteren toplum olma özelliğine sahiptir.
1.1.1.8.2.2.3.1.4.6. Kültürel Ve Sosyal
Farklar
Türkiye,
Yunanistan, Japonya, Fransa (güney bölgesi) ve İtalya gibi Akdeniz ülkelerinde
insanların önemli bir bölümü açık jestlerle konuşurlar. Kuzey Avrupa'ya doğru
çıktıkça, özellikle endüstrileşmenin yoğun olduğu bölgelerde kollar bedene
yakın tutulur ve oldukça az hareket ettirilir.Güney ülkelerinde jestlerle yapılan
vurgulamalar, kuzey ülkelerinden daha fazladır. Araştırma filmleri üzerinde
yapılan incelemeler, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu Akdeniz ülkelerinde
jestlerin Kuzey Avrupa ülkelerinden daha sık ve daha büyük hareketlerle
kullanıldığını göstermiştir. Yapılan araştırmalar bu farkın coğrafi bölge
özelliklerinden değil, sıcaklık farklarından kaynaklandığını ortaya koymuştur.
Ancak sıcaklık farklarının hangi sebeplerle jestlerde böyle bir farklılığa yol
açtığı açıklanamamıştır. Orta Avrupa ve İngiltere'de aristokrat ailelerin
çocuklarına eğitim veren yatılı okullarda, yemek yerken öğrencilerin
koltuklarının altına kitap yerleştirilir ve hareketleri sınırlandırılır.
Yapılan uygulamalar sonucunda çocuklar aldıklarını ve verdiklerini disiplin
altına sokarlar, başkalarından bir şeyler almaları ve onlara bir şeyler
vermeleri bedensel olarak sınırlanır. Bu eğitimin amacı öğrencilere,
davranışlarını azaltarak duygularını bastırmayı öğretmektir. Böyle bir eğitim
kaçınılmaz olarak insanları sıkıştırır ve sınırlı kalıplar içinde düşünmeye
zorlar. Zamanla insanlar toplumsal zorunluluklar ve kurallarla sınırlanır,
duygularına yabancılaşır ve duygularını ortaya koymakta zorluk çekerler. Benzer
durumu çeşitli sahne gösterilerinde de gözlemek mümkündür. Alt sosyo-kültürel
topluluklar bir konser sırasında takdir, hayranlık ve beğenilerini coşkuyla
ifade ederken, üst sosyo-kültürel topluluklar hayran oldukları sanatçıları bile
son derece sönük bir şekilde alkışlamaktadırlar. Buna karşılık büyük insan
toplulukları önüne çıkan bir politikacı kollarını açar, büyük ve geniş jestler
yapar, topluluğu adeta kucaklar ve bu yolla topluluğu etkilemeye çalışır. Bir
lider ne ölçüde önemli fikirler taşırsa taşısın, donuk bir ifadeyle konuşarak
karşısındaki topluluğu etkileyemez ve onları fikirlerinin peşinden
sürükleyemez. Böyle bir konuşma sırasında ellerin havaya kaldırılması, yumruk
yapılması başarıyı, gücü ve mücadeleyi hissettirdiği için, topluluğu
heyecanlandırır ve olumlu yönde etkiler.
1.1.1.8.2.2.3.2. KOL HAREKETLERİ
1.1.1.8.2.2.3.2.1. Kol Kavuşturma Engeli
Bir canlının kendisini güvende hissetmediği
zaman bir cismin arkasına saklanması doğal bir korunma davranışıdır. insan
yavrusu da hayatının ilk yıllarından başlayarak masaların, sandalyelerin,
dolapların altına ve arkasına saklanır. İnsan büyüdükçe kendisini tehdit eden
durumları yaşadığında, saklanma davranışı biraz daha incelik kazanır ve altı
yaş dolaylarında çocuk, cisimlerin arkasına saklanmak yerine kollarını
kavuşturarak kendisini koruyucu bir engel oluşturur ve bu engelin arkasına
gizlenir. Bu davranışı yaşamın daha ileri dönemlerinde, örneğin gençlik
döneminde bacak bacak üstüne atmayla oluşturulan engel izler. Kişisel olarak
bu davranışı kendi çocuklarımızda çok açık olarak gözlediğimizi söyleyebiliriz.
Yedi yaşından itibaren oğlumuz kollarını kavuşturup, bedenini geriye çekip,
başını öne eğerek durduğunda, daima kendisini zorlayan veya tehdit eden bir
durumun varlığını fark etmişizdir. Gerçekten de bu davranış gençlik ve
yetişkinlik döneminde de, daha sonraki yıllarda da bir hayat boyu devam eden
olumsuz, savunmaya yönelik bir tavırdır ve kişinin kendisini tehdit altında
hissetmesinin en açık işaretidir. Giyim alanındaki büyük bir kuruluş, bir
yönetici arıyordu. Bu amaçla eğitimi ve geçmişi oldukça parlak bir adayla
mülakat yapılıyordu. Aday, marka, ürün yönetimi ve işletme konularındaki
sorulara cevap verirken oturduğu koltuktan öne eğiliyor, yüzü, elleri ve
kollarıyla ifadesini destekleyen jestler kullanıyordu. Ancak adayın o güne
kadar çalışmadığı tekstil alanıyla ilgili sorular sorulmaya başlayınca, aday
koltuğa yaslanıyor, kendisini geri çekiyor ve kollarını kavuşturuyordu. Birçok
kimse kollarını alışkanlıktan kavuşturduklarını veya kendilerini böyle daha
rahat hissettiklerini söylerler. Bu noktada yine psikolojinin altın kuralını
hatırlamakta yarar vardır. Dışlaşan davranış insanın iç dünyasına yansır ve
insan nasıl davranıyorsa, kendisini öyle hisseder.
1.1.1.8.2.2.3.2.1.1. Bir Araştırma
Yapılan bir
araştırma konuya açıklık ve derinlik getirmektedir. Orta eğitimin bir
sınıfındaki öğrencilere belirli bir dersi izlerken her zamanki gibi rahat ve
gevşek oturmaları, kollarını kavuşturmayıp, ayak ayak üstüne atmamaları söylenmiş;
bir başka sınıftaki öğrencilere de aynı dersi izlerken kollarını kavuşturmaları
ve ayak ayak üstüne atmaları talimatı verilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre,
kollarını kavuşturan grubun öğrenme ve hatırlama miktarının %38 daha düşük
olduğu, öğretmene ve öğretilen konuya karşı çok daha fazla eleştirici
oldukları görülmüştür. Bu araştırmanın ortaya koyduğu bir başka bulgu da,
kollarını kavuşturan bir dinleyicinin, konuşmacıya karşı sadece olumsuz bir
duygu içinde olmakla kalmayıp, söylenenlere de daha az dikkat ettiğidir.
Kollarını alışkanlıktan veya rahat ettikleri için kavuşturduklarını
söyleyenler, gerçekte korunmaya yönelik ve savunucu bir duyguya sahip oldukları
için kendilerini iyi hissetmektedirler. Ayrıca iletişim “kişiye” değil,
“kişiyle” yapılan bir etkinlik olduğu için, bizim niyetimizin değil,
dinleyicide uyanan izlenimin daha büyük değer taşıdığı unutulmamalıdır.
Dinleyicilerin bu duruşu, “olumsuz bir tavır” olarak algıladıkları
araştırmalarla ortaya konmuştur. İnsan dinlediği ile aynı fikirde değilse
kollarını kavuşturur. Bu, çok sayıda dinleyicinin bulunduğu konferanslar için
geçerli olduğu gibi yüz yüze kurulan ikili ilişkiler için de geçerlidir. insan
diliyle çok kolay, bedeniyle çok zor yalan söyler. Bu sebeple karşınızdaki kişi
veya kişilerin kolları kavuşmuş durumdaysa, bunu açmak için bir şeyler yapmanız
gerekmektedir. Bu amaçla kişinin eline bir şey vermek, soru sormak, görüşünü
açıklamasına imkan sağlamak yararlı olur. Unutmamak gerekir ki, savunucu ve
olumsuz davranış devam ettikçe, olumsuz tavır da devam eder. Ayrıca olumsuz
tavır, olumsuz jesti daha da güçlendirir. İnsanlar kollarını çoğunlukla
istenmeyen bir durumdan kaçınmak ve kendilerini korumak için kavuştururlar. Bu
davranış en sık insanın kendisini yabancıların arasında güvensiz hissettiği
asansörlerde, cafe'lerde, kuyruklarda, parti veya geniş sosyal toplantılarda
görülür. Kolların kavuşturulmasından daha olumsuz bir jest, yumrukların
sıkılarak veya pazıların sıkı kavranarak kolların kavuşturulmasıdır. Bu jestler
sadece kişinin durumdan hoşnutsuzluğunu göstermekle kalmaz, aynı zamanda artmış
olan iç gerginliğin saldırganlığa dönüşmeye hazır olduğunu haber verir. Bu
jestleri sözlü veya kişinin sosyal statüsü elveriyorsa, bedensel bir
saldırganlığın izlemesi doğaldır. Bu durumdaki kişi, kullandığı jestle vereceği
tepkinin uygunluğundan emin olmadığı için, kendisini kontrol etmek ve tepkisini
engellemek için çaba harcamaktadır.
1.1.1.8.2.2.3.2.2. Gizli (Örtük) Kol Kavuşturma Engelleri
insanlar bazen,
yabancılarla çevrili oldukları bir kokteyl partide kollarını tam olarak
kavuşturmak yerine, bir kollarını sarkıtıp, diğer kollarıyla bedenlerini
kapatabilirler. Bu gibi durumlarda rahatsızlık arttığı takdirde, bacaklarla
yeni bir engel daha oluşturulur. Böylece kişi kendini tehdit altında hissettiği
dış dünyaya karşı savunmuş olur. İnsanlarla çevrili ve ayakta durulan bir
ortamda ortaya çıkan bu jest de kişinin durumla ilgili rahatsızlığının ve
kendini tehdit altında hissetmesinin bir ifadesi olarak yorumlanır. Çok sık
görülen bir başka örtük savunma davranışı elleri önde kavuşturmaktır. Böylece
kişi kendi sınırlarını daraltır. Bir topluluk önünde konuşanlarda, bir ödüle
layık görülenlerde ortaya çıkabilen bu jest, karşıdaki kişi veya kişilere
gösterilen bir saygının da ifadesidir. Desmond Morris'e göre bu jest, korku
veren bir durumda çocuğun elinin annesi tarafından tutulması sırasında duyulan
rahatlığın yaşanmasına imkan sağlar. Örtük kol kavuşturma engelleri çoğunlukla
sık sık topluluk karşısında bulunmak zorunda olan politikacılar, satıcılar,
televizyon sunucuları gibi kimselerde görülür. Bunun, sık sık topluluk önüne
çıkan bu kimselerin güvensizlik ve iç gerginliklerini saklamaya dönük bir tavır
olduğu saptanmıştır. Öte yandan saatini veya kol düğmesini tutarak oluşturduğu
engel, kişinin kendisini güvende hissetmesine yardımcı olur. Kadınlar ellerinde
çanta taşıdıkları için bu jesti çok daha az dikkat çekerek yaparlar. Bu
jestlerin güvensizlik, sinirlilik ve iç gerginliğin işareti olarak yorumlanmalarının
sebebi, gerçek bir amaca yönelik olmamalarıdır. Benzer şekilde bir parti veya
sosyal toplantıda içki bardağının iki elle tutulması da, oluşturulmak istenen
güvenlik engelinin bir işaretidir. Kokteyl partiler insanlarda gerginlik
yaratan toplantılardır. Özellikle toplantının başlangıcı ev sahipleri için de,
misafirler için de rahatsızlığın en yoğun olduğu bir zamandır. Bu sebeple
insanlar iç gerginliklerini hafifletmek için çoğunlukla farkında olmadıkları
birçok hareket yaparlar. Kadınların saçlarını; erkeklerin bıyık (ve varsa
sakallarını) düzeltmeleri, kıyafetlerine çeki düzen vermeleri, elbiselerinin üzerinden
hayali iplik toplamaları, ellerini ovuşturmaları bu hareketlerin
başlıcalarıdır. Kokteyl partilerde iç gerginliği ortadan kaldıracak en önemli
araç içecek ve yiyeceklerdir. İçecek ve yiyecekler insanları meşgul ederek,
ellerini doldurarak gerginliği hafifletmek için çok önemli bir rol oynarlar.
Bir kokteyl partiye katılan kişi harareti olmadığı halde içer, karnı aç
olmadığı halde yer. Böylece tehdit edici bir ortamda ellerini kullanarak ve
hareket ederek iç gerginliğini hafifletme imkanı bulur.
1.1.1.8.2.2.3.2.3. Diğer Saklanma Davranışları
Bir kokteyl
partide harareti olmadığı halde içmek, karnı aç olmadığı halde yemek gibi,
doğrudan bir amaca hizmet etmeyen davranışların üzerinde durmak değerli
bilgiler verir. Buna güneş gözlüğü, çanta gibi objelerin kullanılışları da
dahildir. Güneş gözlüğü, gözleri güneşten korumak; çanta veya dosya, çeşitli
eşya ve belgeleri taşımak amacıyla kullanılır. Kapalı bir mekanda güneş gözlüğü
ile oturmak kişinin kendisini ve duygularını gizleme yönünde bir davranış
olarak değerlendirilir. Hiç kimse gözlerini görmediği bir insanla olumlu bir
ilişki kuramaz ve hele bu insanla yeni tanışıyorsa, sıcak bir duygu besleyemez.
Bu sebeple güneşli bir ortamda bile olsa, biriyle konuşurken gözlüğü
çıkartmakta yarar vardır. Ancak plaj ve deniz üzerinde yolculuk gibi durumlar,
bu konuda istisna olarak değerlendirilebilir. Benzer şekilde çanta veya dosyayı
göğsünün üzerinde tutmak, kişinin güvensizliği ve iç gerginliğinin işaretidir.
Kişi böylece kendisini dünyaya karşı bir zırhla kapatmış olur. Bu jeste
kadınlarda daha sık rastlanır. Kadınlar özellikle çantalarını bir koruyucu
olarak kullanırlar. çanta, dosya veya bir başka objeye böylesine sarılma,
kişinin kendisine dayanak aramak ihtiyacından kaynaklanır. insan kendisinin, fikirlerinin
veya duygularının kabul göreceğinden şüpheye düşerse, ihtiyaç duyduğu dayanağı
bu tür objelerde arar. Kişinin oturduğu koltuğun kolları da, çevreye fazla
ipucu vermeden kişiye dayanak görevi yapabilir. Karşısındaki kişi tarafından
duygu veya fikir düzeyinde zorlanan insan, ihtiyaç duyduğu desteği oturduğu
koltuğun kollarında arayabilir. Bu davranış, çocuğun babasının bacaklarına
sarılarak güven duygusunu yaşamasının ve endişesini azaltmasının yetişkin hayattaki
karşılığı olarak değerlendirilir. Böyle gergin bir oturuşla rahat bir oturuş
arasındaki fark, kişinin bedeninin üst kısmını kullanma biçiminde gizlidir.
Kendini baskı altında hisseden kişi başını ve göğsünü geri çekerek oturur ve
omuzları hafif kalkıktır. Oysa rahat bir oturuş sırasında omuzlar serbest, baş
ve göğüs hafif öne eğiktir. İnsanların duygularının anlaşılmasını zorlaştıran
doğal engellerden biri de sakaldır. insanın yüzündeki yaklaşık 20 çift kas
gurubunun her birinin tek bir hareketi ve bu kasların birlikte hareketleri, onun
zengin iç dünyasındaki değişiklikleri dış dünyaya yansıtır. Dış dünyaya
yansıyan bu bilgiler çevredeki insanlar tarafından algılanır ve karşılıklı bir
etkileşim doğar. Sakal karşılıklı bir etkileşimi kaçınılmaz olarak sınırlayan
doğal bir engeldir. Özellikle yüzlerinin bütününü sakal arkasına gizleyen
insanların dış dünyayla etkileşimleri -seçimleri bu olduğu için bir yönü ile-
azalmış olur. Bir başka açıdan sakalın dikkat çekiciliği ve toplumda nispeten
az rastlanması başlangıç için bir ilgi ve iletişim aracı olarak görülebilir.
Kısaca ifade etmek gerekirse sakal ilgi çekmek, farklı olmak ve duyguları
gizlemek için iyi bir araçtır.
1.1.1.8.2.2.4. BACAKLARIN KULLANILIŞI
1.1.1.8.2.4.1. Bacak Bacak Üstüne Atmak
Bacak bacak üstüne
atma biçimi çok sayıda anlam taşır ve kişinin iç dünyasıyla ilgili çok değerli
ipuçları yansıtır. Ayrıca bacak bacak üstüne atmak, kalça ve bacak kaslarına
değişik hareketler sağladığı için uzun süre yorulmadan oturmaya imkan verir.
Bu yönüyle de bacak bacak üstüne atmak amaçlı bir harekettir.
1.1.1.8.2.4.2. Keşfedilmiş Bir Davranış
İnsanlar, ağlamak
gibi bazı davranışlarıyla birlikte doğarlar. Bu davranışlar sosyal çevre
tarafından büyük ölçüde yönlendirilir. Çocukluktaki sesli ağlama yetişkinlikte
yerini sessiz gözyaşlarına veya bastırılmış hıçkırıklara terk eder. İnsanlar
ağlamak gibi doğuştan getirdikleri davranışların yanı sıra bacak bacak üstüne
atmak gibi bazı davranışları da keşfederek sonradan kazanırlar. Keşfedilen
(ikincil) davranışlar da farkında olmadan sosyal modaların izinden giderek
büyük ölçüde değişikliklere uğrarlar. Bacak bacak üstüne atmak modanın
değiştirdiği keşfedilmiş davranışlardan biridir. Çocuk bacak bacak üstüne
atarak oturmanın hoşuna giden rahat bir beden duruşu sağladığını düşünür. Kısa
bir süre sonra çocuğun içinde yaşadığı çevrenin yazılı olmayan kuralları bu
oturma biçimini köklü bir şekilde etkiler. Çocuklar büyüdükçe, hiçbir şekilde
farkına varmadan, içinde bulundukları yaş grubu, sosyal sınıf ve aynı cinsiyetten
olan arkadaşları gibi bacak bacak üstüne atmaya başlarlar.Geçen yüzyılda
İngiltere’de (Victoria Döneminde) iyi yetişmiş bir genç kız ve kadın hiçbir
şekilde bacak bacak üstüne atmazdı. Bugün de bu eğitimin izlerini Kraliyet
ailesinde görmek mümkündür. Kraliçe Elizabeth bacak bacak üstüne atmak yerine,
ancak ayaklarını bileklerinden kavuşturur. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında
sosyal davranışlarda meydana gelen büyük değişiklikler karşısında, kadınların
bacak bacak üstüne atmalarını ayıplamak mümkün değildir. Ancak yine de bacak
bacak üstüne attığı zaman oluşturacağı görüntü birçok kadın için kaygı
kaynağıdır. Dizleri hizasında veya daha kısa etek giyen bazı kadınlar sürekli
eteklerini çekiştirerek bu kaygıyı dışarıya yansıtırlar. Bir topluluk içinde
bacak bacak üstüne atarak bacaklarını ortaya koyan bir kadının tutumu,
çevredeki erkekler tarafından ''davet edici'' olarak yorumlanabilir. Bu
sebeple kadınların bacak bacak üstüne atma davranışlarına özen göstermeleri,
geçen yüzyıldan kalan bir sosyal kuralın oldukça zayıflamış bir biçimde devam
etmesidir. Kolların kavuşturulması arkaik olarak nasıl kalbi korumak amacını
taşıyorsa, bacakların kavuşturulması da cinsel organların korunması amacına
yöneliktir. Bacak bacak üstüne atma davranışı, kavuşturulmuş kollar kadar
olumsuz duyguları yansıtan bir özellik taşımaz. Ancak bu davranışın da dikkatle
değerlendirilmesi özellikle üçlü ve dörtlü ilişkilerde büyük önem taşır.Bacak
bacak üstüne atmak olumsuz ve savunucu bir tutumun ve artmış olan iç
gerginliğin işareti olabileceği gibi, karşılıklı ilişkideki incelik ve zerafeti
de yansıtabilir.
1.1.1.8.2.4.3. Alışılmış Durum
Bu jest Batı kültürünün etkisi altında
kalarak yetişen insanların geleneksel oturma biçimi olarak da tanımlanabilir.
Bu oturma biçimini tek başına olumsuz bir işaret olarak değerlendirmek hatalı
olur. Çünkü uzun süre bir toplantıyı izlemek veya ders dinlemek gibi
sebeplerle çok rahat olmayan bir sandalyede oturmak zorunda kalanlar da zaman
zaman bu oturma biçimlerini kullanırlar.Bu oturma biçimine kolların
kavuşturulması eklendiği takdirde, kişinin hoşnutsuzluğunun bir ifadesi olarak
değerlendirilir. Bu durumda oturan birine, özellikle ''evet'' veya ''hayır''
diye cevaplandırabileceği sorular sormamak daha yerinde olur. Çünkü bu şekilde
oturan kişiden olumsuz cevap alma ihtimali çok yüksektir.Bu oturuş biçimine
bir topluluk içinde eşlerinden veya erkek arkadaşlarından memnun olmayan
kadınlarda, dinledikleri konferans veya seminerden memnun kalmayanlarda da
rastlanır.
1.1.1.8.2.4.4. ''Dört'' Durumu
Bu şekilde bacak
bacak üstüne atmak tartışmaya veya rekabete dönük bir durumun varlığının
işaretidir ve kaynağını Amerikan kültüründen almaktadır.Sadece bu oturma
biçimine bakarak bir yorum yapmak zordur. Ancak bu oturma biçimi yukarıdaki
ayağın bir veya iki el ile tutulması biçimindeyse, bu şekilde oturan kişinin
fikirlerini değiştirmeye niyeti olmayan katı ve inatçı bir insan olduğunu
düşünmek hatalı olmaz.
1.1.1.8.2.4.5. Ayakları Kavuşturmak
Kolları
kavuşturmak için geçerli olan özellikler büyük ölçüde ayakları kavuşturmak
için de geçerlidir. Eğer bu oturma biçimine oturulan sandalyenin kollarına veya
kendi dizlerimize sıkı sıkı sarılmak eşlik ediyorsa olumsuz duygu, düşünce ve
tavırlarımızın, korku veya endişelerimizin gizlenmeye çalışıldığını düşünmek
yerinde olur.Ayakların bu hareketinin kadınlarda değerlendirilmesinde çok
dikkat1i olmak gerekir. Çünkü kadınların ayak kavuşturmaları eteklerinin kısa
olmasından kaynaklanabilir ve yukarda erkekler için sıralanan anlamları
taşımayabilir. Ancak sadece kadınlara özgü ve resimdeki anlamlara yakın bir
ayak jesti vardır. Otururken veya ayakta ayağın üst tarafının bacağın arka
yüzüne temas ettirilmesi kadının kendisini bulunduğu ortamda yetersiz
hissettiğinin işareti olabilir. Bu davranış daha çok utangaç, çekingen ve
olgunlaşmamış kadınlarda görülür. Unutmamak gerekir ki, bir amaca hizmet
etmeyen kişinin kendi bedenine olan teması, artmış olan iç gerginliğin
işaretidir. Bu jesti, kadının cinsel kimliğinden duyduğu memnuniyetsizliğin
ifadesi olarak da yorumlayanlar vardır. Bacak bacak üstüne atma veya ayak
kavuşturma kişilerin iç dünyalarında yaşadıkları gerginlikten kaynaklanıyor;
olumsuz duygu ve düşüncelerin korku ve endişelerin ortaya çıkmasını engellemek
için kullanılıyorsa, bunları önlemek önemli ölçüde mümkündür. Gerginlik ve huzursuzluk
bedenimize yansıdığına göre bu duygu ve düşüncemize yol açan konuya bilinçli
bir biçimde yönelmemizde yarar vardır. Bedenimizin dilini tanımamız, zihnimize
ve duygumuza önem vermemize ve onunla ilgilenmemize yardımcı olur. Eğer
karşımızdaki kişi bu özelliklere dönük bir beden diline sahipse o kişiyi
rahatlatacak yaklaşımlar yapılabilir. insanlarla iyi ilişki içinde olmanın
temel kuralı, onlara önem verildiğini hissettirmektir. Kişiye adıyla hitap
etmek, yumuşak ve sıcak bir sesle konuşmak, dostça davranmak, kişisel ve açık
uçlu sorular sormak, anlattıklarına ilgi gösterip aynı konuda yeni sorular
sormak, savunucu jestler içinde olan kişiyi rahatlatır kendisini güvende
hissetmesini ve açılmasını sağlar.
1.1.1.8.2.4.6. Açılma Süreci
İnsanlar bir grupta kendilerini rahat
hissetmeye ve gruptaki insanları tanımaya başladıkça bacak ve kolları
kavuşturulmuş konumdan rahat açık konuma doğru bir dizi yazılı olmayan hareket
kodundan geçerler. Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada ve Amerika'da yaşayan
kişiler üzerinde yapılan çalışmalar bu ülkelerdeki ayakta 'açılma' süreçlerinin
aynı olduğunu göstermiştir.
1. Aşama:
Savunmada, kol ve bacaklar kavuşturulmuş.
2. Aşama: Bacaklar
açık ve ayaklar yan yana nötr konumda.
3. Aşama: Kol
kavuşturmada üstte olan kol açılır ve konuşurken avuç anlık olarak görünür ve
geri kavuşturulmuş konuma dönmez. Diğer kolun dış tarafını tutar.
4. Aşama: Kollar
açılır ve bir kol hareketlenir veya kalça üzerine ya da cebe konabilir.
5. Aşama: Birisi
tek bacak üzerinde arkaya yaslanırken diğer ayağını grupta en ilginç bulduğu
kişiyi gösterecek şekilde ileri uzatır.Alkol bu süreci hızlandırabilir veya
bazı aşamaları ortadan kaldırabilir.
1.1.1.8.2.4.6.1. Savunmada mı Üşümüş mü?
Çoğu kişi savunmaya geçmediklerini ama kol
veya bacaklarını üşüdükleri için kavuşturduklarını iddia ederler. Genellikle bu
sadece bir bahanedir ve savunmada duruşla üşüyen birinin duruşu arasındaki
farklara bakmak ilginç olabilir. Öncelikle ellerini ısıtmak isteyen birisi
bunları savunma kol kavuşturmasındaki gibi dirseklerini altına koymak yerine
koltuk altlarına sokar. İkinci olarak üşüyen birisi kollarını kavuştururken
bir tür kendini kucaklama hareketi yapar ve bacaklarını kavuşturduğunda da
bacakları düz, kaskatı ve sıkışmış ve tuvalete gitmek istiyor da birbirine
yapışmış durumdadır. Oysa savunma duruşunda bacaklar daha rahattır.Kollarını
veya bacaklarını kavuşturmak alışkanlığında olan kişiler üşüdüklerini veya
böyle rahat ettiklerini söylemeyi sinirli, utangaç veya savunmada olduklarını
itiraf etmeye tercih edebilirler.
1.1.1.8.2.4.7. Bilek Kilitleme Hareketi
Bacak veya kolları kavuşturmak olumsuz veya
savunma tavrına işaret eder ve bilek kilitleme hareketi için de aynı şey
geçerlidir. Bilek kilitleme hareketinin erkeklerde görülen şeklinde yumruklar
da kenetlenmiş olarak dizlerin üzerinde durur ya da eller sandalyenin
kollarını sımsıkı kavrar. Kadınlarda görülen hali biraz daha farklıdır,
dizler yapışık tutulur, ayaklar yana bakabilir ve eller bacakların üstünde yan
yana veya üst erkeklerde görülen hali üste durabilir. İnsanlarla görüşmeler
yaparak ve satışla geçen on yıldan uzun bir sürenin sonunda gözlemlerimiz
karşıdakinin bileklerini kilitlediğinde aslında zihinsel olarak 'dudaklarını
ısırmakta ' olduğunu göstermiştir. Bu hareket olumsuz bir tavır, duygu,
sinirlenme veya korkuyu gizlemeye çalışma hareketidir. Örneğin, avukat bir
arkadaşım mahkemeye çıkmadan önce bir davayla ilgili kişilerin her zaman
bilekleri sımsıkı kilitli olarak oturduklarını söylemiştir. Ayrıca bu kişilerin
bir şey söylemek İçin beklediklerini veya duygusal durumlarını denetlemeye
çalıştıklarını fark etmiş.İşe alınacak adaylarla yapılan görüşmeler sırasında
adayların çoğunun görüşmenin belli bir noktasında bileklerini kilitlediklerini
yani bir tavır ya da duyguyu gizlemeye çalıştıklarını gördük. Bu hareketle
ilgili araştırmalarımızın başlangıcında mülakat yapılanın duyguları hakkında
sorular sormanın bilek kilitleme ve
dolayısıyla da zihnini açmak konusunda başarısız olduğunu gördük. Ancak,
çok geçmeden mülakat yapanın masanın karşı tarafına geçmesi ve mülakat
yapılanın yanına oturarak masa engelini ortadan kaldırması durumunda mülakat
yapılanın bileklerinin çözüldüğünü ve daha açık ve kişisel bir ortam oluştuğu
keşfedildi.Geçenlerde bir şirkete müşterilerle bağlantı kurulması sırasında
telefonun etkin kullanımı üzerine tavsiyelerde bulunurken borçlarını ödememiş
müfterileri aramak gibi pek de hoş olmayan bir işten sorumlu bir gençle
tanıştık. Birkaç telefon ederken onu izledik ve rahat görünmesine rağmen
sandalyesinin altında bileklerinin kilitli olduğunu fark ettik. 'İşinden
hoşlanıyor musun?' diye sordum. Cevabı 'Evet, çok eğlenceli' oldu. Söyledikleri
kulağa inandırıcı gelse de bu sözel ifade sözel olmayan iºa retleriyle
çeliºiyordu. 'Emin misin?' diye sordum. Bir an durakladı, biIeklerini çözdü, avuçları
açık olarak bana döndü ve ' Aslında beni çıldırtıyor!' dedi. Daha sonra telefonda
birkaç müşterinin kendisine kaba davranmış olduğunu ve diğer müşterilere
hissettirmemek için duygularını gizlemeye çalıştığını anlattı. İlginç olan bir
şey de telefonu kullanmaktan hoşlanmayan pazarlamacıların bilekleri kilitli
konumda oturduklarını fark etmemiz oldu. Pazarlık ve görüşme teknikleri
konusunda lider olan Nierenberg ve Calero bir görüşme sırasında ne zaman
taraflardan birisi bileklerini kilitlese bunun onun değerli bir itirafta bulunmaktan
kaçındığı anlamına geldiğini keşfettiler. Sorgulama teknikleri kullanılarak bu
kişinin bileklerini çözmeye ve itirafta bulunmaya teşvik edilebildiğini
gördüler. Her zaman alışkanlık gereği bilekleri kilitli olarak oturdukIarını
veya olumsuz el veya bacak hareket gruplarından herhangi birini öyle rahat
ettikleri için yaptıklarını söyleyen insanlarla karşılaşırız. Siz de bunlardan
biriyseniz böyle bir kol veya bacak hareketinin ancak savunmada olduğunuzda
veya olumsuz ya da kendini uzak tutmaya çalışan bir tavrınız varsa rahat
olacağını unutmayın. Olumsuz bir hareketin olumsuz bir tavrı
kuvvetlendirebileceğini veya daha uzun sürmesine neden olabileceğini de
düşünerek kendine olan güveninizi ve başkalarıyla olan ilişkinizi geliştirmek
için olumlu ve açık hareketleri kullanmaya başlamanız tavsiye edilir.Mini etek
modası varken genç kız olan kadınlar bacak ve bileklerini çok anlaşılır ve
gerekli nedenlerle kavuşturdular. Alışkanlık gereği bu kadınlardan çoğu haıa
böyle oturmaktadırlar ve bu da başkaları tarafından yanlış anlaşılmalarına yol
açabilmektedir. Herhangi bir sonuca varmadan önce moda akımlarını ve özellikle
bunların kadınların bacak konumlarını nasıl etkileyebileceğini dikkate almakta
fayda olabilir.
1.1.1.8.2.2.5. BAŞHAREKETLERİ
En yaygın olarak kullanılan iki tanesi onay için baş sallama ve reddetmek
için başı yana sallama olmak üzere temel baş hareketleri tartışılmadan bu
kitabın tam kabul edilmesi imkansızdır. Onay için başı sallama hareketi çoğu
kültürde 'Evet' veya onay anIamına gelen olumlu bir harekettir. Doğuştan
sağır, dilsiz ve kör olan kişilerle yapılan araştırmalarda bu kişilerin de onay
amacıyla bu hareketi kullandıklarını göstermiştir. Bu da bu hareketin doğuştan
gelebileceği kuramına yol açmıştır. Genellikle 'Hayır' anlamına gelen kafayı
yana sallama hareketinin de doğuştan geldiğini iddia edenler olduğu gibi bunun
insanların ilk öğrendikleri hareket olduğunu iddia edenler de vardır. Bunlara
göre yeni doğan bebek yeterince süt içtiğinde annesinin memesini reddetmek için
kafasını yana sağlar. Aynı şekilde karnı doyan küçük bir çocuk da ebeveynlerinin
kendisini kaşıkla yedirme girişimlerini reddet ,nek için aynı kafa sallama
hareketini kullanır. Başkalarıyla ilişkilerinizde gizlenen bir itirazı
keşfetmenin en kolay yolu karşınızdaki sözleriyle sizinle aynı fikirde olduğunu
söylerken kafasını yana sallayıp sallamadığına bakmaktır. Örneğin 'Ne demek
istediğini anlıyorum' veya 'Burada çalışmak gerçekten hoşuma gidiyor' veya
'Neden sonra kesinlikle birIikte çalışalım ' derken bir u yandan da kafasını
yana doğru sallayan birini ele alalım. Kulağa ne kadar inandırıcı gelirse
gelsin kafa sallama hareketi olumsuz bir tavrı olduğunu ve söylediklerini
ciddiye al) mayarak onu biraz daha sorgulamanızın iyi bir fikir olacağını
gösterir.
1.1.1.8.2.5.1. Temel Baş Pozisyonları
Üç temel baş pozisyonu vardır. Birincisinde baş yukarıda olup
duydukları konusunda nötr bir tavra sahip birisinin pozisyonudur. Baş ge
nellikle hareketsiz olup ara sıra ufak eğilme hareketleri yapabilir. Bu konumda eli yanağa götürme
değerlendirme hareketleri sık kulIanılır.Kafa bir yana doğru eğildiğinde bu ilgilenmiş baş pozisyonu kişinin
ilgilenmeye başladığı anlamına gelir. Hayvanlar kadar insanların da bir şeyle
ilgilenmeye başladıklarında başlarını yana eğdiklerini ilk fark edenlerden biri
Charles Darwin'di. Bir satış sunuşu veya bir konuşma yapıyorsanız dinleyicilerinizin
bu hareketi yapıp yapmadıklarına bakın. Başlarını yana eğip eli çeneye götürme
değerlendirme hareketlerini yaparak öne eğildiklerini görürseniz onlara
ulaşabiliyorsunuz demektir. Kadınlar bu baş hareketini çekici bir erkekle
ilgilendiklerini göstermek için kullanırlar. Firileri sizinle konuşurken
onların size karşı sıcak duygular beslemelerini sağlamanız için kafa yana eğik
pozisyonu kullanarak ara sıra başınızı öne eğmeniz yeterlidir.Baş aşağıya
eğikken tavrın olumsuz hatta yargılayıcı olduğunu gösterir. Eleştirel de
ğerlendirme hareket grupIarında genellikle baş aşağıya eğiktir ve karşınızdakinin
başını kaldırmasını veya yana eğmesini sağlayamazsanız bir iletişim sorunuyla
karşı karşıya kalabilirsiniz. Topluluk önünde onaylamayan pozisyonla konuşan
birisi olarak sık sık tamamı kafası aşağıya eğik ve kolları göğsünde
kavuşturulmuş kişilerden oluşan dinleyici gruplarıyla karşılaşabilirsiniz.
Profesyonel konuşmacılar ve eğitmenler genellikle konuşmalarına başlamadan
önce dinleyici katılımı gerektiren bir şeyler yaparlar. Bunun amacı
dinleyicilerin başlarını yukarıya kaldırmalarını ve katılmalarını sağlamaktır.
Konuşmacının hilesi başarılı olursa dinleyicilerin bir sonraki baş pozisyonu
yana eğik olacaktır.
1.1.1.8.2.5.2. Her İki El de Başın Arkasında
Bu hareket muhasebeci, avukat, satış müdürü, banka müdürü gibi
mesleklerden olan veya kendilerine güvenli veya bir konuda kendilerini baskın
ya da üstün hisseden kişilere özgü bir harekettir. O kişinin düşüncelerini
okuyabilsek büyük olasılıkla 'Tüm cevaplar bende' ya da 'Bir gün belki benim
kadar akıllı olursun' veya hatta ' Her şey kontrolüm altında' gibi bir şey
söylüyor olurdu. Bu hareketi aynı zamanda 'her şeyi bilenler' kullanır ve çoğu
kişi bu hareketi sinir bozucu bulur.
1.1.1.8.2.2.6. GÖZ İŞARETLERİ
Tarih boyunca göz
ve insan davranışı üzerindeki etkileriyle uğraştık durduk. Hepimiz 'Gözleriyle
onu parçaladı', 'Kocaman bebek gözleri var', 'Gözlerini kaçırıp duruyor', 'Çok
davetkar gözleri var', 'Gözünde öyle bir pırıltı vardı' ya da 'Bana en kötü
bakışıyla baktı' gibi ifadeler kullanmışızdır. Bu gibi ifadeleri kullandığımızda
farkında olmadan kişinin gözbebeklerinin büyüklüğünden ve bakışla ilgili
davranışlarından bahsederiz. The Tell-Tale Eye ad11 kitabında Hess, vücudun
odak noktası olduklarından ve gözbebekleri de bağımsız hareket ettiğinden
gözlerin tüm insan iletişim işaretleri arasında en açıklayıcı ve doğru
bilgileri verdiğini söylemiştir.Belli ışık durumlarında, kişinin ruh hali ve
tavrı olumludan olumsuza veya olumsuzdan olumluya geçerken gözbebekleri
küçülür veya büyür. Heyecanlanan birisinin gözbebekleri normal büyüklüklerinin
dört katına çıkabilir. Tam tersine, kızgın, olumsuz bir ruh hali
gözbebeklerinin 'minik boncuk gözler' ya da 'yılan gözleri' olarak bilinen
şekilde küçülmesine yol açar. Flört sırasında gözler oldukça fazla kullanılır,
kadınlar gözlerini vurgulamak için göz makyajı yaparlar. Bir kadın bir erkeği
severse ona bakarken gözbebeklerini büyütecek ve erkek de farkında olmadan bu
bilgiyi doğru yorumlayacaktır. Bu nedenle romantik buluşmalar gözbebeklerinin
büyümesine neden olan loş yerlerde gerçekleşir.Birbirlerinin gözlerine bakan
genç aşıklar farkında olmadan gözbebeklerinin büyüyüp büyümediğine
bakmaktadırlar. Her birİ diğerinin gözbebeklerinin büyümesinden heyecanlanır.
Araştırmalar, kadın ve erkekleri cinsel pozisyonlarda gösteren pornografik
filmler erkeklere gösterildiğinde gözbebeklerinin normal büyüklüklerinin üç
katına kadar çıkabildiğini göstermiştir. Aynı filmler kadınlara gösterildiğinde
gözbebeklerindeki büyüme erkeklerdekinden daha fazladır. Bu da kadınların pornografiden
erkeklere göre daha az etkilendikleri iddiasıyla ilgili şüphelere neden
olmaktadır.Bebekler ve çocukların gözbebekleri yetişkinlerinkinden daha
büyüktür yetişkinlerin yanındayken onlara olabildiğince çekici görünerek
sürekli olarak dikkatlerini çekme çabasıyla gözbebekleri sürekli olarak
büyür.Uzman kağıt oyuncularıyla yapılan deneylerde rakipleri koyu renk gözlük
taktığında oyuncuların daha az el kazandıkları görülmüştür. Örneğin, bir poker
oyununda rakibine dört as gelmesi durumunda uzman onun gözbebeklerindeki hızlı
büyümeyi bilinçli olmadan fark edecek ve bu elde oyunu yükseltmemesi
gerektiğini hissedecektir. Rakiplerin koyu gözlük takması gözbebeği işaretlerini
ortadan kaldırarak uzmanların daha az el kazanmalarına neden oldu. Gözbebeği
takibi fiyat pazarlığı sırasında alıcıların gözbebeği büyümesini izleyen eski
Çinli mücevher tacirleri tarafından kullanılırdı. Yüzyıllar önce, fahişeler
gözbebeklerini büyüterek daha arzulanır olabilmek için gözlerine dulavratotu
losyonu damlatırlardı. Merhum Aristotle Onassis'in düşüncelerinin gözlerinden
okunmaması için iş görüşmeleri sırasında koyu renk gözlük taktığı bilinirdi.
1.1.1.8.2.6.1. Bakışlarla İlgili Davranışlar
İletişim için
gerçek bir temel ancak karşınızdakiyle 'göz göze' geldiğinizde atılabilir.
Bazı insanlarla konuşurken kendimizi çok rahat hissederken başkalarıyla
rahatsız olur hatta bazılarını da güvenilmez buluruz. Bu aslında bize
baktıkları veya konuşurken bakışlarımıza karşılık verdikleri süreyle
ilişkilidir. Birisi dürüst değilse veya bir şeyler gizliyorsa bakışları
bizimkilerle toplam zamanın üçte birinden daha az oranda karşılaşacaktır.
Bakışlarınız karşınızdakinin bakışlarıyla toplam zamanın üçte ikisinden daha
uzun süreyle karşılaşıyorsa bunun anlamı şunlardan biridir: birincisi sizi çok
ilginç veya çekici buluyordur; ikincisi de size karşı saldırgan bir tavrı
vardır ve gözbebekleri de büzüşüyorsa sözel olmayan bir meydan okumada
bulunuyor olabilir. Argyle'a göre A, B'den hoşlanıyorsa ona çok bakacaktır. Bu
da B'nin A 'nın kendisinden hoşlandığını düşünmesine neden olacak ve bunun
sonucu olarak B de A 'dan hoşlanacaktır. Başka deyişle başka birisiyle iyi bir
ilişki. kurmak için toplam zamanın yüzde 60- 70'inde onunla göz göze gelmeniz
gerekir. Bu onun sizden hoşlanmasını da sağlayacaktır. Bu nedenle bakışları
sizinkilerle toplam zamanın üçte birinden daha az süreyle karşılaşan çekingen
ve utangaç birine pek güven duymamanız çok normaldir.Görüşmeler sırasında
karşınızdakilerin kendilerin süzdüğünüz hissine kapılmamaları için koyu renk
gözlük takmaktan kaçınmalısınız.Vücut dili ve hareketlerin çoğu gibi bir
insanın başka birisine bakış süresi de kültüre bağlı bir şeydir. Güney
Avrupalıların başkalarına rahatsız edici gelebilecek yüksek bir bakış sıklığı
varken Japonlar da konuşurken karşıdakinin yüzü yerine boynuna bakarlar.
Bakışın süresi kadar bakışınızı karşınızdakinin yüzünün hangi coğrafi bölgesine
yönlendirdiğiniz de önemlidir. Bu da bir görüşmenin sonucunu etkileyebilir. Bu
işaretler sözel olmayan şekillerle iletilir ve alınır ve alıcı tarafından da
doğru şekilde yorumlanır.
1.1.1.8.2.6.1.1. İş Bakışı
İş tartışmaları
yaparken karşınızdakinin alnında bir üçgen olduğunu hayal edin. Bakışlarınızı
bu bölgeye yönelterek ciddi bir ortam yaratırsınız ve karşınızdaki sizin İş
yapmak konusunda ciddi olduğunuzu anlar. Bakışlarınızın karşınızdakinin göz seviyesinin
altına düşmemesi koşuluyla etkileşimi kontrol edebilirsiniz.
1.1.1.8.2.6.1.2. Sosyal Bakış
Bakış karşıdakinin
göz Şekill091u. bakışı seviyesinin altına düştüğünde sosyal bir ortam oluşur.
Birisine bakmayla ilgili deneyler sosyal bir karşılaşma sırasında bakanın
bakışlarının karşıdakinin yüzünde gözler ve ağız arasındaki bir üçgene
baktığını göstermiştir.
1.1.1.8.2.6.1.3. Mahrem Bakış
Bakış gözlere ve
çenenin altından kişinin vücudunun diğer bölgelerine doğrudur. Yakın
karşılaşmalarda gözler ve göğüs ya da memeler arasındaki üçgen, daha uzak
karşılaşmalarda ise gözlerle apış arası arasındaki üçgendir. Kadın ve erkekler
bu bakışı birbirleriyle ilgilendiklerini göstermek için kullanırlar ve ilgi
karşılıklıysa aynı bakışlarla cevap verilir.
1.1.1.8.2.6.1.4. Yan Bakış
Yan bakış ilgi
veya saldırganlık iletmekte kullanılır. Hafif kalkmış kaşlar ve bir
gülümsemeyle birlikteyse ilgi anlamına gelip flört işareti olarak yaygın
şekilde kullanılır. Aşağıya dönük kaşlar, çatık alın veya aşağıya dönük ağız
köşeleriyle birlikte şüpheli, saldırgan veya eleştirel bir tavır anlamına
gelir.
1.1.1.8.2.6.1.5. Gözle Dışarıda Bırakma
Hareketi
Karşılaştığımız en
sinir bozucu İnsanlardan bazıları konuşurken gözle dışarıda bırakma hareketini
kullananlardır. Bu hareket bilinçsizce yapılır ve o kişinin sizden sıkılması
veya artık ilgilenmemesi ya da kendini sizden üstün görmesi nedeniyle sizi görmemeye
çalışmasından oluşur. Konuşma sırasında altı ila sekiz göz kırpış olan normal
hızdan farklı olarak göz kapakları kapanarak bir saniye ve daha uzun süre
kapalı kalırlar ve bu arada da karşınızdaki sizi anlık olarak kafasından atar.
Bunun son hali gözleri kapalı bırakarak uykuya dalmaksa da birebir
karşılaşmalarda bu pek ender olur. Birisi sizden üstün olduğunu düşünüyorsa
gözle dışarıda bırakma hareketini yaygın olarak 'burnunun üzerinden bakmak'
olarak bilinen kafayı geriye$atarak size uzun bir bakış atma hareketiyle birlikte
yapar. Konuşma sırasında bir gözle dışarıda bırakma hareketiyle
karşılaşırsanız bu kullandığınız yaklaşımın olumsuz bir tepkiye yol açıyor.
Herkesi dışarıda bırakma olabileceği ve etkin bir iletişimi için yenİ bir
taktik gerektiği anlamına gelir.
1.1.1.8.2.2.7. OTURMA BİÇİMLERİ
İnsanın oturma
biçimi, kişilik özellikleri ve iç dünyasıyla ilgili olarak önemli bilgiler
taşır. Oturma biçimini doğru olarak değerlendirebilmek için bu bilgileri dört
açıdan incelemek gerekir. Bunlar sandalye veya koltuk üzerinde kapladığımız
alan, beden duruşumuz (postür), bacaklarımızın kullanılış biçimi ve oturmak
için seçtiğimiz yerdir.
1.1.1.8.2.7.1. Kaplanan Alan
Bazı insanlar arkalarına
yaslanır, oturdukları alanın bütününü kaplarlar ve durumdan memnun oldukları ve
bulundukları yerden uzun süre kalkmayacakları izlenimini verirler. Buna
karşılık bazı kimseler ise bulundukları sandalye veya koltuğun ucuna ilişirler,
bütün ağırlıklarını bacaklarına verirler ve adeta diken üzerinde
otururlar.Koltuğun ucuna oturmak, kalkıp gitmeye hazır olmak ya da misafire
veya önem verilen birine hizmete hazır olmak gibi insanın yerinde durmaya
istekli olmadığını gösterir. Böyle bir hareket isteği iç gerginliğin bir
yansımasıdır. Kadınların koltuğun biraz ucuna oturmalarındaki inceliğe dikkat
etmek gerekir. Çünkü bazı kadınlar biraz uca oturup, ayaklarını paralel bir
şekilde yana uzatarak veya bacak bacak üstüne atarak, bacaklarının daha uzun
görünmesini sağlarlar. Bu erotik bir sinyal olduğu gibi, kadına estetik bir
görünüm de kazandırır. Bu oturuş biçiminde ağırlık ayaklar üzerinde
toplanmadığı için, bunu ''kalkmaya hazır olmak'' biçimindeki oturuştan kolayca
ayırmak mümkündür. Ayrıca kadının bu oturuşu, ayaklar beden dengesine destek
sağlamadığı için, vücudun üst kısmının dik tutulmasını zorunlu kılar. Bu da
bedenini ve boynunu dik tutan çekici bir kadın görüntüsünün ortaya çıkmasına
yardım eder. Reklamcıların kadın modellerini bu durumda görüntülemelerinin
sebebi budur. Sandalyelerin bir ucuna adeta bir başkasına yer
bırakacakmışçasına oturanlar, haklarından vazgeçmeye ve geri çekilmeye hazır
insanlardır. Bu insanların havayı bile daha az soluduklarını, böylece
başkalarına daha çok oksijen bıraktıklarını düşünmek mümkündür. Bu kimseler
varlık sebeplerini başkalarına hizmet etmekte görürler kendilerine dönük
eleştirileri çok fazladır ve çeşitli sebeplerle sık sık suçluluk duygusu
yaşarlar.Buldukları koltuğa kendilerini bütünüyle bırakanların belki o an için
çok yorgun olduklarını düşünmek mümkün olabilir. Ancak bu kimseler büyük
çoğunlukla iç dünyalarında rotalarını bulamamış, bu sebeple hareket etmekten
kaçınan ve hareket etmeyi yük gibi gören kimselerdir.Oturulacak boş yer olduğu
halde, bir koltuğun koluna oturanlar kendilerine fazlasıyla güven duyan
kimselerdir. Bu kimseler çevrelerindekilere kendi görüşlerini kabul ettirme
eğilimindedirler ve çoğunlukla etrafındakilere üstünlük sağlamak isterler.
1.1.1.8.2.7.2. Beden Duruşu (Postür)
Ayakta duruş
şeklinde olduğu gibi, bir insanın oturma biçimi sırasında bedeninin üst
(belden yukarı) bölümünü kullanma biçimi, onun iç dünyası konusunda fikir
verir. Dik bir oturuş, dik bir duruşta olduğu gibi, canlılık ve hayat enerjisi
ifadesidir. Buna karşılık çökük bir oturuş çekingenliği ve kişinin azalmış
hayat enerjisini gösterir.Bedenin yandaki kişiye eğilmesi tahmin edilebileceği
gibi o kişiye duyulan bir ilginin işaretidir, Yanındaki veya karşısındaki
kişiden aksi yöne eğilmek ise duygusal veya zihinsel olarak uzaklaşmayı ortaya
koyar. İlginç olan zaman zaman sözler ile davranışların çelişmesidir. ''Evet'' diyen
biri bazen geri çekilebilir. Böylece adeta kendi kelimelerinden de uzaklaşmış
olur. Unutmamak gerekir ki; gerçeği yansıtan bedenin verdiği işarettir.
Televizyon programlarında özellikle açık oturumlarda veya politikacıların
katıldıkları sohbet toplantılarında bu tür çelişkilere sık sık rastlamak mümkündür.
Bundan böyle bu programları yukarıdaki bilgilerin IŞığı altında izlerseniz daha
çok eğleneceğinizden emin olabilirsiniz. Bunları eğlendirici mi yoksa düşündürücü
mü bulacağımız ise bir başka konudur.
1.1.1.8.2.7.2.1. Bacak ve Ayakların
Kullanılışı
Oturma sırasında
ayaklar ve bacaklar yük altında olmadıkları için doğrudan herhangi bir
görevleri yoktur. Bu sebeple oturan bir insanın ayak ve bacaklarının
kullanılış biçimi birçok anlam taşır.Bacaklar diz kapağından kırılarak geri
çekilir ve ayaklar sandalyenin altında tutulursa, bu kişinin bulunduğu ortamdan
çok hoşnut olmadığını; söylenmesi gereken bazı şeyleri henüz söyleyemediğini
veya söylemek istemediğini gösterir. Böyle oturan bir insanın iç gerginliği
yüksektir ve kendini güvende hissetmediği için, bedenini mümkün olduğu kadar
toplamakta ve geri çekmektedir. Ayağın sandalyenin kenarına takılarak veya
bazen dolanarak oturulması daha yüksek bir iç gerginliğin yansımasıdır.
Çoğunlukla bu durumda olan kişiler, görüşlerini değiştirmek istemeyen,
kendilerini sıkışmış hisseden insanlardır. Bu sebeple sandalyeye dolanan
ayakları kendilerine dayanak olur.Karşısındaki tarafından tehdit edilen kişi
kendisini korumak amacıyla geriler ve sınırlarını daraltır. Gerileme davranışı
kendisini hem bedenin bütününde, hem de ayaklarda ortaya koyar. Kişi ayaklarını
oturduğu sandalyenin altına çeker.Bu görüntüye ilişkileri gergin olan
sevgililerde ve gazete röportajlarında röportajcı tarafından sıkıştırılanlarda
rastlanır.Ayakları birbirine dolayarak oturmak da aynı yönde yorumlanabilecek
yüksek gerginliği ve hareketsizliği gösteren bir oturma biçimidir. Ayakların
sandalyeden ileri uzatılması, bacakları açarak oturma kişinin kendisine olan
güveninin, durumundan memnuniyetinin ve saklayacak bir şeyi olmadığının
işaretidir. Ancak ayakların çok fazla ileri uzatılması ve kimi zaman öndeki
sandalyeye veya tabure altlığına yaslanması kişinin kendi alanının sınırlarını
genişletme, çevreye yayılma istediğini yansıtır ve saldırganca bir davranış
olarak yorumlanır. Bulunduğu yerden memnun olmayan ve orayı terk etmeye
hazırlanan birisi oturduğu yerde bunu ayak hareketleri ile ortaya koyar. Ayak
tabanının yerden herhangi bir şekilde kesilmesi kişinin durumunda bir değişiklik
yapmak istediğinin işaretidir.Herhangi bir tanıtma veya topluluk önünde
yapılan konuşma sonrasında1 dinleyicinin bu durumu alması olumlu bir işarettir.
Özellikle bu oturma biçimi1 çene tutmak şeklindeki karar jestinden sonra
geliyorsa yapılan konuşmanın amacına ulaştığı söylenebilir. Kişinin bir ayağı
önde ellerini dizlerine koyarak doğrulması bir konuşmayı, sohbeti veya
beraberliği bitirme işaretidir. Benzer şekilde bir ayağı önde elleri
sandalyenin veya koltuğun kenarında olan bir kişinin de bulunduğu duruma son
vermek istediğini bilmek gerekir. Eğer bu durum bir konferans veya tanıtım
sırasında yaşanıyorsa kendinizi sözünüzü tamamlamış hissediyor bile olsanız
karşınızdaki kişinin söze katılmasını sağlayın. Katkıda bulunmak istediği veya
sizinle aynı fikirde olmadığı noktaları açıklamasına imkan verin. En son
anlatılan üç beden duruşunun ifade ettiği anlama duyarlı olmak ve sözlü bir
karşı çıkışla karşılaşmadan gereken yönde adım atmak kontrolün sizin elinizde
kalmasını sağlar.
1.1.1.8.2.7.3. Seçilen Yer
Bir odaya
girdiğimiz zaman seçtiğimiz yer kendimize olan güvenimiz ve o mekan içinde
bulunanlar arasında kendimizi nerede gördüğümüz konusunda fikir verir. Yapılan
araştırmalar odaya girdiklerinde kapıya yakın koltuk veya sandalyeye
oturanların özgüvenleri düşük kimseler olduğunu ortaya koymuştur. Kapıya yakın
bir koltuğa oturmak aynı zamanda kişinin kendisini diğer kişilerden daha az değerli
ve önemli gördüğünün işaretidir. Bu kişilerin oturma biçimleri incelendiğinde
de çoğunlukla sandalye veya koltuğun ucuna oturmak kalkmaya hazır olmak gibi
durumdan rahatsızlığın ve düşük özgüvenin diğer belirtileri de bulunmuştur.
Buna karşılık girdikleri odada ev sahibine veya merkeze yakın, yer seçenlerin
özgüvenleri yüksek ve kendilerinden hoşnut kimseler oldukları ve bu kimselerin
aynı zamanda koltuklarını ve sandalyelerini dolduracak biçimde oturdukları
görülmüştür. İnsanların oturmak için seçtikleri yerler amaçları açısından
daima en elverişli yerler olmayabilir. Örneğin; yıllardır büyük ilgi gören Ana-Baba Okulunda sıralar daima arkadan öne
doğru dolar. Oysa kişilerin böylesine gönüllü olarak katıldıkları bir
toplulukta dinleyicilerin konuşmacıyı en iyi duyup onunla en iyi iletişim
kurabileceği ön sıraları tercih etmesi beklenir. Ön sıralarda özellikle en ön
sırada insanlar kendilerini savunmasız ve Çıplak hissetmektedirler.İnsanın önündeki koltuk ve diğer dinleyiciler doğal
bir korunma yaratır ve güven duygusu verir. Bu sebeple de boş bir salonda dinleyiciler
orta sıralardan başlayarak salonu doldururlar. Benzer şekilde bar, cafe ve
benzeri eğlence yerlerine insanlar arkadaş olabiIecekleri1 ilişki kurup
konuşabilecekleri birilerini bulmak için gelirler. Buralara gelenler büyük
çoğunlukla ya sırtlarını bir köşeye dayayarak veya diğer insanları gözleyebilecekleri
bir kenara otururlar. Oysa bu yerler kişinin görülmek istediği diğer insanlar
tarafından kolayca fark edilebileceği yerler değildir. Böyle bir eğlence yerine
arkadaş bulmak amacıyla gelenler için uygun olan merkeze yakın bir yerde
oturmak sırtını topluluğa dönmemek ve insanların çoğunluğunun bulunduğu yere
yan olarak oturmaktır, Böylece hem insanları ve çevrede olup bitenleri görmek
hem de diğer insanlarla doğrudan yüz yüze ve göz göze gelmenin doğuracağı
rahatsızlıktan kaçınmak mümkün olur.
1.1.1.8.2.7.4. Oturma Düzeni
Oturmak için
seçilen yer ve oturan kişiler arasındaki mesafe sözsüz bilgilerle dolu olan çok
değerli işaretler verir. Hemen herkes bir restorana girdiği zaman sırtını
duvara verebileceği bir masaya oturmak ister. Ortalarda bir masaya oturmak
zorunda kalan bazı kişilerin restoranı terk ettikleri çok görülür. Bunun
sebebi, insanın mağara devrinde yaşayan atalarından aldığı mirastır. Kendini
güven altına alma ihtiyacı, savunmasız olan sırtını tehlikeye dönmeyerek, ortaya
çıkar.Yapılan araştırmalar, restoran, bar, cafe gibi yerlerde sırtını hareket
eden bir topluluğa dönerek oturanların solunumlarının sıklaştığım, kalp vurum
sayılarının arttığını kan basınçlarının yükseldiğini ortaya koymuştur. Eğer
kişinin arkasında sokak veya bahçeye açılan cam veya kapı varsa, kişinin
duyduğu rahatsızlık ve gerginlik artmaktadır. Bu durum tıpkı gürültülü bir
yerde uyuyan insanın durumuna benzemektedir. Kişi uyuduğu için gürültüyü
algılamadığını söylese bile, otonom (irade dışı ve kendi kendine çalışan) sinir
sistemi ile gürültüye tepki vermektedir. Bunun sonucu olarak da uykusu
derinleşemediği için saat olarak yeterli miktarda uyusa bile, yorgun
uyanmaktadır. Benzer şekilde masada sırtı kapı, cam veya hareket eden bir
topluluğa dönük oturan kişi de sebebini bilmediği bir gerginlik yaşamaktadır.
Bu bilginin, önemli kararların verileceği yemekli toplantılar sırasında büyük
bir değeri vardır. Böyle yemekli bir toplantının düzenlenmesi durumunda, ev
sahibinin masanın konumu ve konukların oturma düzeni konusuyla verilen bilgiler
doğrultusunda ilgilenmesi, işi rastlantıya veya şef garsonun kontrolüne bırakmaması
yerinde olur.
1.1.1.8.2.7.4.1. Karşı Karşıya Oturmak
Karşı karşıya
oturmak genellikle rekabeti ifade eder. ister bir fikir çerçevesinde, ister
bir iş ilişkisinde olsun, karşı karşıya oturmak, tıpkı bir satranç maçında ya
da iskambil oyununda olduğu gibi masadan bir galip bir de mağlup çıkacağını
düşündürür. İletişim
insanlara karşı yapılan bir eylem değil, insanlarla birlikte yürütülen bir
eylemdir. Esas olan, bizim söylemek istediklerimiz ve niyetimiz değil, bunun
karşımızdakiler tarafından nasıl algılandığıdır. Bu sebeple karşılıklı
oturmanın insanlarla uzlaşmayı zorlaştıran özelliğini her zaman akılda tutmak
gerekir. Özellikle ziyaretlerini satış amacıyla yapanların, görüştükleri
kişinin karşısına oturmalarının hatalı olduğu anlaşılmıştır. Muhatabını
masasının karşısına oturtmak amirce bir tavırdır. Eğer verilecek bir emir,
yapılacak bir uyarı varsa, bu oturma biçimi uyarı veya emrin şiddetini artırır.
Çağdaş bir yöneticinin, iletişim için geçerli olan ilkenin, yönetim için de
geçerli olduğunu unutmamasında yarar vardır. ''Yönetim insanlara rağmen olmaz,
insanlarla birlikte olur''.
1.1.1.8.2.7.4.2. 90°lik Açıyla Oturmak
İşbirliğini
sağlamak amacıyla kurulan bir ilişki içinde uygun olan, oturan kişiler
arasında 90°lik bir açı oluşturacak biçimde yanlamasına oturmaktır. Böylece
kişinin karşısındakini, çıkarları kendisiyle çelişen biri olarak değil, bir
problemi birlikte çözecek kişi olarak algılaması mümkün olur. Unutmamak
gerekir ki, çevresine oturulan masa, insanların kendilerini güvende
hissettikleri bir korunma duvarıdır. Bu sebeple karşımızdaki kişiyi duvarımızın
neresine aldığımız önem taşır.Yanlamasına oturma düzeni arkadaşça ve dostça
ilişki kurmaya imkan verir. Bu şekilde oturanlar arasında hem göz teması kurma
imkanı olur, hem de kişiler masanın koruyucu özelliğinden yararlanarak
kendilerini rahat hissederler. Buna ek olarak 90° lik açıyla yanlamasına oturan
kişiler fikir alışverişinde bulunabildikleri gibi kendi çizgilerini de
koruyabilirler. Bu oturma biçimi bazılarınca demokratik oturma düzeni olarak
adlandırılır. İş görüşmeleri için de en uygun oturma düzeni budur. Bu sebeple
uyum içinde olmak istediğiniz kişiyle göğüs açıklıklarınızın hayali olarak
kesiştikleri bir üçgen oluşturacak biçimde oturmanız yerinde olur.Böylece o
kişinin, üzerinde büyük bir baskı hissetmeden kendi görüşlerini ortaya
koymasına imkan sağlamış olursunuz. Böyle bir oturma biçimi konuşan kişiler
arasında dostça ve rahat bir atmosferin doğmasına yardım eder. Çünkü bu oturma
biçiminde duygular ve davranışlar açısından geniş bir hareket alanı
vardır.Konuşulan kişi üzerinde baskı uygulanmak istendiği zaman, sorularının
sandalye doğrudan o kişiye döndürülüp, göğüslerin karşı karşıya gelmeleri
sağlanarak sorulmasının, kontrol etmek isteyene yarar sağladığı bazı
çalışmalarda gösterilmiştir. Bu manevra özellikle astları sorgularken veya
karşınızdaki kişinin sizden bir şeyler sakladığını düşündüğünüz durumlarda
yararlı olabilir.
1.1.1.8.2.7.4.3. Yan Yana Oturmak
Bir arkadaşınıza
işiyle veya çocuğunuza dersiyle ilgili yardım edeceğinizi düşünün. Nereye
oturursunuz? Seçeceğiniz yer büyük bir ihtimalle onun yanında ki sandalye
olacaktır.Yan yana oturan ve hafif birbirlerine dönük olan iki kişi, büyük bir
ihtimalle bir probleme karşı ortak bir yaklaşım içindedirler. Benzer bir
şekilde üç veya dört kişinin yan yana oturması, birbirlerine güven, dış
dünyaya karşı ortak bir cephe oluşturmak anlamına gelir. Yan yana oturmak
işbirliğini ve olumlu duyguları en üst düzeye çıkarttığı için, muhatabını ikna
etmek isteyen bir kişinin masanın etrafından dolanarak yanına geçmek
istemesinin ona avantaj sağlayacağı düşünülebilir. Bunu yapmak için uygun bir
sebep varsa, böyle bir yaklaşım gerçekten yararlı olabilir. Örneğin, masada
oturan kişinin incelediği belgeyle ilgili olarak ona bilgi vermek gibi bir
sebep, böyle bir davranışın uygunsuz kaçmasını önler. Ancak masasının
etrafından dolanarak oturan kişinin mahrem alanına girmenin her zaman riskli
bir davranış olduğu unutulmamalıdır. Yan yana oturarak işbirliği ve olumlu
duygular yaratacak oturma düzeni anne-baba ve çocukları, öğretmen ile
öğrencisi, amir ile astı arasında kolaylıkla gerçekleştirilebilir ve olumlu sonuçlar
verir.Ancak unutmamak gerekir ki, yaş veya statü olarak daha geride olan kişinin
bu oturma biçimine doğrudan teşebbüs etmesi her zaman risk taşır.
1.1.1.8.2.7.4.4. Çapraz Oturmak
Bir restoranda
veya kitaplıkta hiç boş masa yoksa tek kişinin oturduğu dikdörtgen bir masanın
neresine oturursunuz? Büyük bir ihtimalle, insanlar ilgi duymadıkları ve ilişki
kurmak istemedikleri kişilerle çapraz ve mümkün olduğu kadar uzak oturur ve
böylece aynı zamanda göz teması imkanını da azaltmış olurlar. İlişki kurmak
istemediği kişiyle göz göze gelmemek, insana yalnızlık duygusu verir. Bu
durumda kişi kendi iç konuşmalarını sürdürebilir ve topluluk içinde olmasına
rağmen oldukça bağımsız hareket etmesi ve kendisini yalnız hissetmesi mümkün
olabilir.
1.1.1.8.2.2.8. CİNSEL SİNYALLER VE İLGİ İŞARETLERİ
1.1.1.8.2.8.1. Kur Davranışları
İnsanların belirli
bir zamanda cinselliği düşünmelerine sebep olan nedir? Bir kadın ve bir erkek
tanışır ve hiç bir şey olmaz, buna karşılık bir başka kadınla bir erkek tanışır
ve birden şimşekler çakar. Desmond Morris'e göre cinsellik, cinsiyeti
belirleyici işaretler tarafından harekete geçirilir. Cinsiyeti belirleyici işaretler
ise, karşıdakinin kişi olarak değil, kadın veya erkek olarak cinsiyet
özelliklerinin vurgulanmasıdır. Cinsiyet farklılığını belirten her özellik
dikkatimizi çeker. Kadınlarda bacaklar, göğüsler, yuvarlak kalçalar;
erkeklerde geniş omuzlar, düz kalçalar ilk fark edilenlerdir. Daha sonra moda
tarafından etkilenen giyim ve saç modeli gelir, Kadınlarda makyaj cinsiyet özelliğinin
ayrılmaz bir parçasıdır. Hayvan davranışlarını inceleyen zoologlar, dişi ve
erkek hayvanların birbirleriyle ilişkiye geçmeden önce bir dizi kur yapma
davranışı sergilediklerini ortaya koymuşlardır. Hayvanlar arasındaki kur yapma
davranışlarının bazıları aşikar, bazıları da oldukça dolaylı ve
örtüktür.Hayvanlar ses çıkartarak, tüylerini kabartarak ve sürtünmek, yaklaşmak
gibi çeşitli hareketler yaparak karşı cinsten olanın dikkatini çekerler.
İnsanlar üzerinde yapılan araştırmalar, belirli bedensel özelliklerin hangi sebeple
dikkatimizi çektiğini henüz ortaya koyamamıştır. İlgimizi çeken kişinin
bedensel özellikleri belki bizi etkileyen önemli birine (anne-baba), belki
hayalimizde yaşattığımız toplumsal güzellik idealine, belki bizde cinselliği
çağrıştıran belirli bir imaja benzeyebilir.
1.1.1.8.2.8.1.1. İlgi Aşamaları
Cinsel açıdan ilgi
duyduğu birisiyle karşılaşan kişinin davranışları üç aşamadan geçer. İlk tepki
uzun süreli göz temasıdır. Karşıdaki kişinin bakışlara karşılık verdiği düşünülürse,
bunu bedensel olarak daha yakına gelme davranışı izler. Bundan sonra üçüncü
aşamada kişi hoşlandığı kimseye dokunmaya teşebbüs eder. Bu davranış çok kısa
süreli, tesadüf görünüşlü, masum temaslardan cinsel birleşmeye kadar uzanan
geniş bir yelpazeye yayılır. C.M. Tramitz kısa bir süre önce tamamladığı 7
yıllık araştırmasının sonunda iki cinsiyet arasındaki yakınlaşmayı belirleyen
sürenin ilk 30 saniye olduğunu söylemektedir. Bir başka psikolog K.Grammer'e
göre bu süre 10 dakikaya kadar çıkabilmektedir.
1.1.1.8.2.8.1.2. İlk Dakikaların Önemi
Bir kadın ve bir
erkek büyük çoğunlukla birlikte olup olmayacaklarına Tramitz'e göre ilk 30
saniyede, Grammer'e göre ise ilk 10 dakikada karar vermektedirler. Hiç
şüphesiz bunun dışında kalan birçok ilişki vardır. İlk bakışta çok çekici
gelen, yakınlaştıkça yavan bulunabilir; ilk bakışta hiç çekici gelmeyen
yakınlaştıkça çekicilik ve değer kazanabilir. Ancak kadın-erkek ilişkilerinde
büyük çoğunluk, kararını iletişimin ilk kurulduğu saniyeler veya dakika1ar içinde
vermektedir. İletişimin kurulduğu ilk dakikalar içinde kadın ve erkek
karşısındaki kişiyle ilişkisini derinleştirmeye değer olup olmadığına karar
verir ve karşıdan gelen işaretleri beklemeye başlar. Bu işaretler de olumluysa,
kadın ve erkek birbirlerine olan ilgilerini biraz daha açık olarak ortaya
koyarlar ve ilişkilerini geliştirmek için yeni adımlar atarlar. Araştırmaların
ortaya koyduğu ilginç bulgulardan biri, insanları cinsel yönden harekete
geçiren temel faktörün ''güzellik'' olmasıdır. Bu sebeple ''güzellerin daha
aranır ve izlenir olmalarını ve ısrarla karşılaşmalarını doğal görmek gerekir.
Buna karşılık daha az güzel olanların, karşı cinsiyetten ilgi görebilmek için,
kendilerinin aktif olmaları ve toplumsal olarak kabul görecek özellikler geliştirmeleri
gerekmektedir. Karşı cinsiyetten olan insanlarla ilişki kurmakta başarılı
olanların temel özellikleri kur yapma işaretlerini başarılı bir şekilde
göndermeleri ve gönderilen işaretleri de başarılı bir şekilde algılamalarıdır.
1.1.1.8.2.8.1.3. Sahiplenme
Bir topluluk içine
beraberce giren kadın ve erkek, topluluktaki diğer kişilerin ilgisiyle
karşılaşır. Partnerine gösterilen ilginin sosyal ilgi sınırlarını zorlaması,
kişide bir rahatsızlık yaratır ve çevredekilerde ''Onun sahibi benim'' imajını
yaratacak bazı hareketler yapmasına sebep olur. Erkek başkaları ile konuşurken
onun yanına giderek kravatını düzelten , ceketinin üzerinden hayali bir iplik
alan veya tozları silken kadın çevredekilere böyle bir işaret vermek amacını
taşımaktadır.Benzer şekilde erkeğin kadına sarılması, elini onun bedeni üzerinde
tutması, onunla aşikar bir temas içinde olması da çevredeki insanlara sahipliğini
gösteren işaretlerdir.
1.1.1.8.2.8.1.4. Kadınlarda Kur Yapma
Davranışları Daha Baskın
Genel olarak yaygın
inanç erkeklerin kur yapma eğilimlerinin daha fazla olduğudur. Oysa yapılan
araştırmalar, tıpkı hayvanlar aleminde olduğu gibi insanlarda da çıkış
noktasının kadınlar olduğunu ortaya koymuştur. Muhtemelen bu yüzden kadınlar
kur yapma davranışları konusunda, erkeklerden çok daha fazla duyarlıdırlar. Bu
özellikleri kadınlara kur yapma davranışlarını daha bilinçli düzenleme ve
karşıdan gelenleri de algılama imkanı verir. Belki de bu sebeple, yabancı bir
topluluk içine partneri ile giren kadın, kendisi için hangi kadının tehdit
edici olduğunu, erkeğin o kadınla arasında bir sempati köprüsü kurulmasından
çok daha önce fark eder. Kur yapma davranışı beraberliği mutlaka cinselliğe
kadar götürmek amacını taşımayabilir. Ancak kabul etmek gerekir ki, müdürle
sekreteri arasında veya bir kadın yönetici ile erkek yardımcısı arasında olduğu
gibi, bütünüyle sosyal alanda kalsa bile, bu davranışlar bir ilgi belirtisidir.
Kadınların kur yapma davranışlarında yer alan işaretler, erkeklerden çok daha
fazladır. Bazı kur yapma davranışları açık ve belirli olduğu gibi, bazıları da
kesinlikle farkına varılmadan verilen silik, belirsiz veya örtük işaretlerdir.
Yapılan araştırmalar, cinsel olarak bir işaret alan erkek ve kadının göz bebeklerinin
büyüdüğünü ortaya koymuştur. Ne yazık ki, bu kolay algılanabilir bir ipucu
değildir. Erkek ve kadınlara özgü ortak bir kur davranışı, kas geriminin
artması, beden duruşunun dik bir duruma getirilmesidir. Bu sırada karın içeri
çekilir, göğüs öne çıkartılır ve baş dik tutulur. Kadın ve erkek böylece
kendilerine olduklarından daha genç ve enerjik bir görünüm vermiş olurlar.
İlgi duyulan kişiye omuz üzerinden yöneltilen yan bakış çok önemli bir işaret
ve kur davranışıdır. Böylece kişi yüzü doğrudan ilgi duyduğu kişiye dönük
olmadığı için çevredekilerin fazla dikkatini çekmeden onu izleyebilir. Bir
insanın üzerindeki bir bakışı hissetmemesi çok uzak bir ihtimaldir. Bu sebeple
izlenen kişi ya bakışlara bakışla karşılık verir veya kayıtsız kalır. Omuz üzerinden
hafif yan bakışın kişiye sağladığı avantaj, karşılık gördüğü takdirde yakınlaşma
çabalarını geliştirmesi, karşılık görmediği takdirde de gururu zedelenmeden
ilgisini başka bir tarafa yöneltmesidir. Yine her iki cinsiyete de özgü kur
davranışı kişinin kendisine çeki-düzen vermesidir. Çeki-düzen verme davranışı,
cinsiyetlere göre farklı biçimlerde ortaya çıkar.
1.1.1.8.2.8.2. Erkeklere Özgü Kur Davranışları
Bir erkeğin
kendisine çeki-düzen vermek konusunda temel davranışı, kravatını
düzeltmesidir. Erkek kravat takmıyorsa yakasını düzeltir. Erkeğe özgü diğer
çeki-düzen verme davranışları gömleğini, pantolonunu ve kemerini düzeltmektir.
Bu hareketlerle birlikte erkekler çoğunlukla saçlarını -varsa bıyıklarını-
düzeltirler. Bu çeki düzen verme davranışını uzun süren bir bakış ve hafif bir
gülümseme izler. Bedenin merkezi (göğüs) ve ayak uçları ilgi duyulan kişiye
döner. Baş yukarı doğru kalkarken, hafifçe yana doğru eğilir. Erkek ayaktaysa,
biraz önce anlatılan dik beden duruşuna içeri çekilmiş mide, dışarı çıkartılmış
göğüs eşlik eder. Bundan sonra erkek sosyokültürel konumuna göre ellerini
kalçasına koymak, başparmaklarını kemerine takmak veya ellerini pantolonun yan
veya arka ceplerine sokmak seçeneklerinden bir veya ikisini seçebilir. Bu
davranışların hepsi erkeğin bedeninin sınırlarını genişleterek, kendisini güçlü
gösterme ihtiyacından kaynaklanır.Erkeğin bacaklarını açarak oturması ,
kendini ve cinselliğini sergileme işaretidir. Böyle oturan bir erkek kendisine
ve gücüne aşırı bir güven içindedir, bunu dış dünyaya teşhir ederek bir
''davet'' ve ''meydan okum3'' işareti vermektedir. Erkeğin ilgi duyduğu kadına
yan bakması, beyaz perdede oldukça abartılı bir biçimde Clark Gable tarafından
kullanıldığı için, ''Clark çekmek'' olarak adlandırılmıştır.
1.1.1.8.2.8.3. Kadınlara Özgü Kur Davranışları
Kadınların da
erkeklerle ortak bazı kur davranışlarına sahip olduklarını söylemiştik. Bunlar
omuz üzerinden yan bakmak, saçları düzeltmek, kıyafetine çeki-düzen vermek,
beden duruşunu dik duruma getirmek için mideyi içeri çekmek, göğüsleri öne
çıkartmaktır. Bir veya iki elin kalçada durması da, meydan okuyucu ve kadının
kendisini ortaya koyduğu bir davranıştır.Uzun süreli göz temasının en temel kur
davranışı olduğunu biliyoruz. Bazı kadınlarda buna yanaklarda beliren hafif bir
kızarma eşlik eder. Yanaklardaki bu kızarma bir heyecan belirtisidir.Kadınların
kur davranışlarından biri, başın kısa ve ani bir hareketle geriye hareket
ettirilmesi sırasında saçların arkaya atılmasıdır.Kadını karakterize eden temel
jestlerin en başında bileğin bükülerek avuç içinin gösterilmesi gelir. Erkekler
bileklerini düz tutarlar, bu sebeple bir erkeğin bileğini bükerek avuç içini
açığa çıkartması, kadınsı bir davranış olarak yorumlanır. Erkek kravatını
düzeltirken, kadın elini bileğinden bükerek avuç içini ortaya koymuş, bedeni ve
bakışlarıyla da erkeğe yönelmiştir. Bu iki kişi, kendilerine çok yakın olduğu
halde, aralarındaki üçüncü kişiyi bütünüyle dışlamışlardır.Kadınlar özellikle
sigarayı avuç içlerini gösterecek şekilde içerek, kadınca görünüşlerinin etkisini
güçlendirirler. Kırıtarak yürümek, çevredeki ilginin kadının en erotik
bölgelerinden biri olan kalçalarında toplanmasına sebep olur. Bu sebeple
kadının kırıtması çevredeki erkekler tarafından bir ''davet'' olarak
yorumlanır.Omuz üzerinden hafif yan bakış, birçok filmde cinsel çekiciliğini
sergileyen kadın oyuncu tarafından erkeği baştan çıkartmak için kullanılır.
Gerçekten de omzu üzerinden hafif kısık gözlerle bakan bir kadın birçok erkeğin
yüreğinde ateşler yakabilir. Eğer kadın omuzları açık bırakan bir elbise
giyiyorsa, bu bakışın etkisi daha da artar. Filmlerde cinsel çekiciliklerini
sergileyen kadın oyuncularda ve erkek okurlara yönelik olarak hazırlanan
dergilerde sık rastlanan bir işaret de hafif aralık ve nemli dudaklardır.
Dudaklar ya dille ıslatılarak ya da ruj gibi sürülen parlatıcılarla nemli hale
getirilerek ilgi merkezi yapılır. Uyarılan kadının cinsel bölgelerinde kan
toplanarak kızarmaya sebep olur. Kadınların ruj sürerek dudaklarını
kızartmalarının temelinde yatan gerçeğin bu olduğunu hemen hemen hiçbir kadın
bilmemesine rağmen, İslamiyet'in getirdiği kısıtlamaya uyanlar hariç, bütün
kadınlar ruj sürerler. Kadına kadınca özelliğini veren, bunu çevresine karşı
çeşitli nüanslarda kullanma imkanını sağlayan temel davranışlardan biri ayak
ayak üstüne atmaktır. Erkeklerin bacaklarının çoğunlukla açık oluşu, cinsel
bölgelerini teşhirden, kadınların bacaklarının çoğunlukla kapalı o1uşu cinsel
bölgelerini koruma ihtiyacından kaynaklanır. Bacakları açık tutmak erkeklerde
meydan okumak, üstünlük, sınırlarını genişletmek, kendini kabul ettirme
isteğidir. Kadınlarda ise bacakların açık tutulmasını, dış dünyaya yansıyan
bir ''davet'' işareti olarak yorumlayanlar çoğunluktadır. Hiç şüphesiz pantolon
giymek kadınlara önemli ölçüde hareket serbestliği sağlamış olsa bile, etek
giyen bir kadının bacaklarını kullanma biçimi onun cinsellik konusundaki
rahatlık ve tabulara bağlılık derecesini ortaya koymak açısından çok önemli
bir işarettir. Bir bacağın alta alınarak ve dizin açıkta kalarak oturulması, kadının
rahatlık ve güvenini yansıtır. Bu oturma biçimi karşı tarafı da rahatlığa ve
formalitelere boş vermeye davettir. Sosyokültürel olarak üst sınıfta ender
rastlanan bir davranıştır. Kadının bacak bacak üstüne atmış olarak bir
ayakkabısını ayağından çıkartarak, parmak ucunda sallaması yine çok rahat ve
erkeği baştan çıkartmaya yönelik bir jest olarak kabul edilir. Bu davranışta
ayrıca ayağın erotik bir obje olarak teşhiri söz konusudur. Kadınların yine
ilgiyi üzerlerine toplamak için bilinçli olarak uyguladıkları bir başka jest,
bacak bacak üzerine atarak, bacakları paralel olarak bir yana uzatmalarıdır.
Birbirine paralel olan bacaklar beden ağırlığını taşımadıkları için, kadın dik
olarak oturmak durumunda kalır. Bu oturma kadının bütün çekiciliğini ortaya
koyan çarpıcı bir görünüştür. Bacaklarını büyük ölçüde ortada bırakacak şekilde
kısa etek giyen bazı kadınlar bir rahatsızlık yaşarlar ve sık sık eteklerini
çekiştirirler. Bu şekilde giyinen kadınlar böyle bir etek giyildiği zaman
ortaya çıkacak görüntünün erkeklerin ilgisini çekeceğini bilirler ve
seçimlerini bu ilgiyi sağlamak için yaparlar. Ancak bu ilginin aşikar olarak
ortaya çıkması onlarda rahatsızlık yaratır. Kısa etek giymek, sonra da sık sık
etek çekmek cinsel açıdan olgunlaşmamışlığın belirtisidir ve alt sosyokültürel
düzeye ait bir davranıştır. Bu sebeple kısa etek giymek isteyenlerin konunun bu
yönüne dikkat etmeleri ve çevreye kendileriyle ilgili verdikleri mesajın
farkında olmaları doğru olur. Kadının elinde yuvarlak, uzun, silindir biçiminde
bir obje bulunması, Freudcu psikologlar tarafından kadının zihninde daha farklı
bir objenin varlığı olarak yorumlanır. Eğer kadın elini ayaklı bir şarap
bardağının uzun sapı boyunca ritmik olarak gezdiriyorsa, bu kanaat güçlenir.
Özellikle kadının ağzına götürdüğü silindirik objelerle uzun süreli temasları
bu yönde değerlendirilir.
Bazı modellerin
veya cinselliğini sergileyen artistlerin bu yorumu haklı çıkartacak aşırı
vurgulamaları olur. Bu amaçla kullanılan objeler arasında ilk akla gelenler sigara,
ruj ve kalemdir.
1.1.1.8.2.2.9. YALAN, SAMİMİYETSİZLİK, ŞÜPHE VE TEREDDÜT
1.1.1.8.2.9.1. Gerçek Duyguların Gizlenmesi
Beden dili ile
ilgili olarak yaptığımız seminerlerde, en çok ilgi çeken ve katılımcıların en
çok bilmek istedikleri konuların başında insanların yalan söylerken
davranışlarında meydana gelen değişikliklerin anlaşılması geliyordu. ''İnsan
yalan söylerken ne yapar?'' veya ''Bir insanın yalan söylediğini nasıl
anlayabilirim?'' sorusu bu seminerler sırasında en çok sorulan sorulardan biriydi.
Bu sebeple bu konuyu ayrı bir başlık altında toplamayı ve konuyla ilgili
yapılan araştırmaları, bu araştırmalardan elde edilen bilgileri ve en önemlisi
bu bilgilerin geçerlilik derecelerini özel bir bölümde toplamayı uygun bulduk.
Sosyal hayatta birçok durumda, insan kendi gerçek duygularını gizlemek ister,
ancak herhangi bir biçimde kendisini ele verir. Bir topluluk içinde kişi sinirli,
gergin ve hatta korkuyor olabilir fakat yüzüne iliştirdiği bir gülümsemeyle
mutluluk maskesi taşıması mümkündür. Dikkatli bir gözün algılayabileceği bazı
küçük ipuçları iç ve dış dünyalar arasındaki bu farkın anlaşılmasına yardımcı
olur. İnsanlar yalan söyledikleri zaman en başarılı şekilde kontrol ettikleri,
yüz ifadeleridir; İnsan en çok mimiklerinin farkında olduğu için yalan
söylerken en çok ve en iyi yüzünü kontrol eder. Çünkü insan yalan söyleyeceği
zaman yüz mimiklerini kontrol etmek için bilinçli bir çaba harcamaktadır. Hiç
şüphesiz çok dikkatli bir gözlemci veya uzman için yalan söyleyen biri
mimikleriyle de çok sayıda ipucu vermektedir. Ancak genel olarak düşünüldüğünün
aksine, bir kişinin yalanını yüzüne veya gözüne bakarak anlamak pek kolay
değildir.
1.1.1.8.2.9.2. Yalan Çeşitleri
İnsanların
birbirlerine söyledikleri yalanları dört grupta değerlendirmek mümkündür.
Birinci grupta kişinin söylediği yalanın, karşısındaki tarafından bilindiği
fakat karşı çıkılmadığı ortak-yalanlar vardır. Kendisine yapılan akşam yemeği
önerisinden hoşnut kalmayan hanım, daveti yapan kişiye ''işim var' veya
''başkasına sözüm var'' der. Bunu söylerken karşısındakinin söylediği yalanı
anladığını bilir. Ancak iki taraf için de durumun bu şekilde algılanması
uygundur. Daveti yapan kişi, konuyu mazeret yönünde geliştirebilir ve şehir
hayatında herkesin programının kaçınılmaz olarak çok yüklü olduğunu söyler. Bu
şekildeki ortak-yalanlar insanların gündelik hayatlarında önemli bir yer tutar.
İkinci grupta yer alan yalanlar, doğrusu ortaya konamayacağı için karşı
çıkılmayan yalanlardır. Buna örnek eşi kendisini terk eden birinin bir kokteyl
partide mutlu bir görüntü sergilemesidir. Bu kişi beraberliğini bitirmekten
ötürü çok mutlu olduğunu ifade eder ve dinleyenler bunun doğru olmadığını
bilirler. Ancak buna kimse karşı çıkamaz. Bu kişi gece boyunca izlenecek
olursa, söyledikleriyle iç dünyası arasındaki çelişkiyi ortaya koyacak birçok
açık verebilir. Ancak bu yalanın ortaya çıkması kimseye yarar sağlamayacağı
için, kimse konunun üzerine gitmez. Üçüncü grupta profesyonel yalancıların
söyledikleri. yalanlar bulunur. Burada ''profesyonel yalancı'' tanımı
''mesleği gereği yalan söylemek zorunda olan'' anlamında kullanılmaktadır.
Diplomatlar, politikacılar, avukatlar, reklamcılar, halkla ilişkiler
şirketlerinin temsilcileri, falcılar, sihirbazlar, eski eşya satıcıları
(antikacılar) için yalan bir hayat biçimidir. Bu kimseler, karşılarındaki
kişilere konuyla ilgili olarak sadece onların hoşlarına gidecek olanları
söylemekte çok ustadırlar.Bu kimseler yalan söyleme becerilerini öylesine
geliştirip parlatırlar ki, insanlar bu yalanları duymak için can atarlar,
teşvik ederler ve bundan mutluluk duyarlar. Bu grupta yer alanlar yalan
işaretlerinin çok azını gösterirler.Dördüncü grupta ise, işi yalan söylemek
olmayan sıradan insanların söyledikleri ve kendilerine yarar sağlayan küçük
veya büyük yalanlar gelir. Bunlar fark edildiği zaman ''yalan'' diye
adlandırılan adi yalanlardır. Kitapta daha önce yer verdiğimiz önemli bir
gerçeği burada bir kere daha hatırlatalım: ''İnsan ağzıyla yalan söyleyebilir
ancak bedeniyle asla''. Bu sebeple söylediğinde dürüst olmayan birinin,
davranışlarıyla sözlerinin doğru olmadığı konusunda bazı ipuçlarıyla kendisini
ele vermesi kaçınılmazdır.
1.1.1.8.2.9.3. Yalan İşaretleri
Yalan söylerken
insanların davranışlarında gözlenen farklılıklar çok sayıda araştırmaya konu
olmuştur. Bu araştırmalardan çıkan sonuçlar şöyle özetlenebilir:
· ·
Yalan söyleyen kişilerin
elleriyle yaptıkları jestler azalmaktadır. Normal olarak el jestleri ifadeyi
güçlendirmek amacıyla yapılır. Kişi büyük çoğunlukla konuşulan kelimelerin
anlamını artırmak için yaptığı el hareketlerinin farkında değildir. İnsan
konuşurken elini salladığını bilir ancak ellerinin gerçekte ne yaptığını
bilmez. Ellerinin bir şeyler yaptığını bilmek, ancak ne yaptığını tam olarak
bilmemek kişiyi şüpheye düşürür ve böylece ellerin hareketleri azalır. Belki
de insan içinde yaşadığı çelişkiden ötürü ellerinin kendisini ele vereceğinden
çekinir ve ellerini ya cebine sokar, ya üzerine oturur veya bir eliyle diğerini
tutar. Bu kendi kendine temas zor zamanda anne elinin tutulması yerine geçerek,
iç gerginliği de hafifletir.
· ·
Yalan söyleyen kişinin elini
yüzüne götürme ve yüz çevresine değdirme sayısı artmaktadır. Bir konuşma
sırasında insan elini arada sırada yüzüne götürür. Ancak kişinin samimi
olmadığı bir görüşme sırasında bu jestin sayısında çok büyük ölçüde artış
görülmektedir. Elin yüze gitmesi sırasında yapılan hareketler çeneyi tutmak,
dudaklara bastırmak, ağzı örtmek, burna değmek, yanağı ovuşturmak, gözün
altını kaşımak, kulak memesini çekmek ve saçla oynamaktır. Bir yalan sırasında
bütün bu jestlerin sayısında artış görülmekle beraber ağzı örtmek ve burna
değmek jestlerinde adeta patlama olur.
İnsan yalan
söylerken neden ağzını kapatır? Bunu tahmin etmek çok zor değildir. İnsan ağzından
çıkacak kelimeleri tutmak ve yaptığını örtmek ihtiyacındadır. Elin ağzı örtmesi
çeşitli biçimlerde olur. Parmaklar dudakların üzerinde trampet çalabilir,
işaret parmağı üst dudak üzerinde durabilir veya el ağzın hemen yanında
durabilir. Çocuklar yalan söylerken elleriyle ağızlarını kapatırlar. Hiç
şüphesiz yetişkinler için elin ağza gitmesi, kişinin yalan söylediği konusunda
tek belirleyici hareket değildir. Kişi söylediği konusunda tereddüt içindeyse,
hata yapmaktan korkuyorsa, zaman kazanmak istiyorsa da eli ağız çevresinde
olabilir. Bu sebeple elin burna gitmesi, ağzı örtmesine kıyasla daha gelişmiş,
ince ve soyutlanmış bir harekettir. Ağızı örtmeye gelen el, hemen yukarda
bulunan burna uzanır ve böylece daha sembolik ve stilize bir hareket yapılmış
olur. Yalan söyleyen veya ağzından çıkanlar konusunda yeterince samimi olmayan
bir insanın elinin burnuna gitmesinin en önemli sebebi fizyolojiktir. Çünkü
yalan söylediği sırada bir iç gerginlik yaşayan insanın bedeninde birçok
fizyolojik değişiklik olur. Kan basıncının yükselmesi, kalp vurum sayısının
artması, ter bezi faaliyetlerinin artması gibi yalan söylerken kaydedilen
fizyolojik değişikliklerin yanı sıra burunda bir kaşınma duygusu yaşanır.
Coldoni'nin ünlü masalında yalan söyleyen Pinokyo'nun burnunun büyümesi
sebepsiz değildir. Yazar son derece önemli bir gerçeği yakalamış ve abartarak
çocuk literatürüne geçirmiştir.
3- Yalan söyleyen bir insamn konuşurken beden hareketlerinde bir artış
olmaktadır. Yalan söylendiği zaman duyulan rahatsızlık ve huzursuzluk,
özellikle otururken kişinin durumunda değişiklik yapmasına, oturduğu koltukta
öne-arkaya veya sağa-sola hareket ederek, pozisyon değiştirmesine sebep
olmaktadır. Bu pozisyon değişikliğinin ardında büyük bir ihtimalle ''Keşke
başka bir yerde olsaydım'' duygusu yatmaktadır. Oturur durumda artan beden
hareketleri televizyondaki açık oturum, panel veya sohbet türü programlarda
sık sık görülmektedir. Özellikle ''Kırmızı Koltuk'' programında birçok konuk
kendilerini güç durumda bırakan sorularda koltuğun sınırlarını zorlayan
hareketler ve koltuk üzerinde mini gezintiler yapmaktadır.
4- Yalan söyleyen bir kişinin el jestleri azalırken, el sallama hareketi
artmaktadır. Belki de böylece kişi elini silkme biçiminde hafif hafif
sallayarak, sözleriyle ilgili sorumluluğun kendisine ait olmadığını anlatmak
istemektedir.
5- Yalan
söyleyen bir insanın yüz ifadesi büyük çoğunlukla normale çok yakındır. Bu
alanda uzmanlaşmadan, bir kişinin mimiklerine bakarak yalan söylediğini
anlamak çok güçtür. Yüz ifadesinde yalanı ele veren en önemli ipucu, kişinin
gözlerini sık sık konuştuğu kişiden kaçırmasıdır.
1.1.1.8.2.9.4. İşaretlerin Geçerliliği
Bu araştırmalardan elde edilen bilgileri mutlak doğrular olarak değil,
geçerIiliği tekrarlanmasına ve izlediği sıraya bağlı -her şeyden önemlisi-
kişinin içinde bulunduğu bağlamın değerlendirilmesiyle anlam kazanan bir
anahtar olarak kabul etmek gerekir. Yukarıda sıralanan özelliklerin varlığı
kişinin yalan söylediğini değil, yalan söyleme ihtimalinin olduğunu gösterir.
Bu araştırmaları sınamak için çalışmalar yapan başka araştırmacılar, yukarda
sıralanan davranışların yalan veya samimiyetsizliği ortaya çıkartmak için kulIanılacak
anahtarın kendisi değil, ancak bir parçası olduğunu söylemektedirler. Örneğin,
bir konuşma sırasında birdenbire büyük bir suçlamayla karşılaşmamız durumunda,
bocalamamız, birçok kere elimizi yüzümüze götürmemiz, oturduğumuz yerde
huzursuzluğumuzu yansıtan hareketler yapmamız mümkündür. Bu durumda
suçlamaları yerinde, savunmalarımızı da gerçek dıŞl olarak mı kabul etmek
gerekir? Benzer şekilde iş için mülakata çağrılan bir kişi, kendisine sorulan
sorularla bunaldığı zaman elini birçok defa yüzüne götürebilir ve oturduğu
yerde huzursuzluk işaretleri gösterebilir. Bütün bunların, adayın vereceği
bilgilerin nasıl değerlendirileceğini bilememesinden ve hata yapmak
endişesinden kaynaklanmaSi da muhtemeldir.Sıralanan sebeplerden ötürü bu
işaretleri yalan söylemenin aşikar delilleri olarak değil, beynimizin içindeki
düşünceler ve gerçek duygularla, dış dünyaya yansıyan ifadelerin bir çelişkisi
olarak kabul etmek daha yerinde olur. Bu çelişki gerçek bir yalan olabileceği
gibi, samimiyetsizlik, tereddüt veya şüphe de olabilir.
1.1.1.8.2.2.10. AKSESUARLAR
Politikacı ve
işadamlarının karşıya mesaj vermek için kullandıkları aksesuarlar da vardır.
Hırkanızdaki timsah logosu 'bakın benim bunu alacak kadar param var' mesajını
verirken, yıllar önce 'Polo oynayan beyefendi' diye yorumladığınız bir logo,
sahtesi çok yapılıp, tüm tatil yörelerinde tezgahlarda üç tanesi 1O dolara
satıldığı için ' Elinde çomakla beygiri döven herif' , durumuna düşüp eski
havasını kaybedebilir. ' Ye kürküm ye' (fine feathers make fine birds) gibi
atasözleri tüm dünyada geçerli olduğu için Amerika'da zıpır yuppie'ler için
'rolex' saat ve benzeri pahalı kuşamları kiralayan dükkanlar var(Marka
düşkünlüğünün salaklık düzeyine geldiği ülkemizde bu iş kolunun uyanık
girişimcilerce değerlendirilebileceği kanısındayım.) Evet aksesuarlarla etrafa
bir çok mesaj verebilirsiniz, örneğin gözü bozuk olmadığı halde numarasız
gözlük takanlar, etrafına bilgili ve entelektüel bir hava verirler. Güneş
gözlüğünün de verdiği mesajlar vardır; bıçkınlık, (ya da 'Ne zaman karşıma bir
tele vole kamerası çıkacak? Ne zaman ünlü olacağım?' diye bekleyenlerin
kendilerini saklıyormuş gibi görünüp aslında her gece ekranda olma isteği)
gibi tavırları yansıtır. Bir de, kapalı havalarda bina içinde bile güneş
gözlüğü takanlar vardır. Profesyoneller gözlüğü karşısındakini yönlendirmek
için de kullanır. Bir açık oturumda dikkat edin, deneyimli ve gözlüklü bir
politikacı karşısındaki konuşurken gözlüğünü takar, kendi konuşurken çıkarır.
Bu hareket karşısındakini bir süre sonra Pavlov'un köpeği haline getirir.
Gözlüğü çıkardığı anda sözün ona geçtiğini karşısındaki hisseder ve susar.
Sigara, pipo, puro da ayrı mesajlar verir. Sigara daha günlük ve sıradandır ,
her gün rastlayabilirsiniz. Hızlı, çabuktur. A tipi diye sınıf1andırılan
(aceleci, çabuk karar verebilen, hırslı, sorumluluk sahibi, çabuk sinirlenen)
insanlar sigarayı tercih eder. Pipo içmek ise bir tür törendir, uzun zaman
ister , pipo entelektüel, biraz karamsar, çoklukla düşünce ve edebiyat, ince
bir müzik zevkidir. B tipleri (sakin, yavaş karar veren, hırssız, geniş, zor
sinirlenen) pipoyu tercih eder. Puro içerek başka mesajlar verirsiniz,
insanlara dersiniz ki: ''Benim kaçakçılıkla zengin olduğumu herkes biliyor ,
uma bakın koca bir kulübün başındayım ve kimse bana dokunamaz'', ya da ''Ben
bakanım ama müteahhitlerle, onların özel uçaklarıyla yurtdışına gidip %5
komisyonla iş bağlıyorum'' veya ''Kocam inanılmaz yükseldi ve devletin bu
kademesine geldi, şu anki makamımla, kendim arasındaki bir türlü
hazmedemediğim bu farkı kapatmaya çalışıyorum, bakın puro içiyorum, bakanlara
el öptürüyorum'' veya ''Floş kaçakçılığıyla zengin oldum, ama bakın l.sınıf
tarım arazisine yaptırdığım, imar izni olmayan konutların açılışını devletin
başındaki insanlara yaptırıyorum, garibanların evini yıkarsınız ama benim
siteme dokunamazsınız'' ya da ''O adamı benim öldürttüğümü bütün bir şehir
halkı biliyor ama; benim öyle bir politik ve medya gücüm var ki, cinayeti
bütün bir medya başka bir adama yükledi, bakın kimse bana dokunamıyor''
dersiniz insanlara. Eminim siz başka eklemeler yapmışsınızdır.
Sigara, puro, pipo
dumanını takip ederek karşınızdakinin ruh halini yakalayabilirsiniz. Bu olur mu?
Olur. Bakın, doğumhane koridorunda volta atan baba adayını düşünün, dumanı aşağı
üflüyordur ve mutlaka sert, keskin bir üfleyişi vardır. Bir işten başanyla
çıkan bir yönetici ise arkasına yaslanıp dumanı yukan üfleyecektir. Üflemenin
sürati ise duygunun yoğunluğunu gösterir. Aşağı yavaş üfleyen daha az
gerginken, sert üfleyen daha sinirlidir. Bir seminerimde dinleyicilerden birisi
''Benim başıma şu geldi, bir keresinde karşımdaki hanım dumanı aşağı yukan
değil de, yüzüme üfledi, peki bu ne anlama gelir?'' diye sordu. Ben de ''Bekar
mısınız?'' diye sordum. 'Evet' cevabını alınca, ''Bunun anlamını bilmezsen
tabii bekar kalırsın'' dedim ve '' Anladım hocam'' cevabını aldım. Bıyıklar,
sakallar da mesaj verir. Bunun aynntısına girmemem gerektiğini düşünüyorum,
çünkü hangi bıyığın veya sakalın değişik bir imaj çağnştırdığını zaten
biliyorsunuz. Bir ömek vermek gerekirse, bir kurban almaya gidiyorsunuz, kurban
satan adam ince telli yuvarlak gözlükleri olan, keçi sakalllı ve papyon takan
birisi, şoka girersiniz. Giyiminiz ve aksesuannızla karşınızdakine kim
olduğunuzu ve kurumunuzu anlatırsınız. İnsanlar sizi giysilerinizle karşılar, düşüncelerinizle uğurlarlar ama;
düşüncelerinize giysileriniz ve aksesuarlarınız değer katar. Mevlana 'nın çok
güzel bir sözü var;
''Ne insanlar gördüm üstlerinde elbi.ve yoktu,.
Ne elbiseler gördüm içinde insan yoktu ''
İş yaşamımızda etrafınızda dolaşan, bir sürü takım elbise, sizinle toplantıya
giren kalemler , sizden randevu isteyen saat markalan, size iş veren purolar,
ortaklık kurmak isteyen havalı markalı deri çantalar göreceksiniz. Belki de
bir parfüm markasına aşık olacak ve bir güneş gözlüğüyle flört edeceksiniz.
İçinde insan olmayan elbiseleri görebilmeniz için, Mevlana 'nın hayat
tecrübesine sahip olmalısınız. Bu da imkansız. İşe eleman yerleştirme görüşmesi
eğitimi verirken profesyonellere öğretmeye çalıştığım en önemli nokta 'ilk intiba'nın'
etkilerini silebilmeleri. İlk otuz veya doksan saniyede oluşturduğunuz o
intiba kolay-kolay değişmez. Karşınızdaki pala bıyıklı, dalyan gibi işadamının
sağ kulağına takacağı nokta kadar bir küpe sizi görüşme boyunca duygudan duyguya
götürecektir. Satıcılara ve konuşmacılara insanlann aklında kalmalan için
üzerlerinde farklı bir aksesuar bulundurmalan tavsiye edilir , iş görüşmesinde
bunu takın derler. O kadar adayın arasında bir farklılığınız, akılda
kalıcılığınız olsun. Farklı renk bir kravat, bir rozet vs. gibi. O yüzden
gazetelere kendi paralanyla tam sayfa ilan verip ''Türk gurusu Selami aranızda,
hepinize yaşamın ve iş yaşamındaki başannın sırlannı öğreteceğim'' diyen
uzmanlann (veya uzman çavuşlann) pembe üzerine san puanlı papyonlar taktığını
görürsünüz. (Bu yüzden 'guru'nun yanında yaş da yanabiliyor') Cırtlak bir
papyon aklınızda kalır. Yirmi dört resim karesinden farklı olanın bilinçaltına
girdiği gibi. Demirel'in kalabalıklara salladığı şapka gibi, o sizi diğer liderlerden
ayıran bir semboldür. Ecevit'in mavi gömleği ve kasketi gibi, kasket de ayırt
edici bir semboldür. Tayyip Erdoğan karanfillerle özdeşleşmeye çalışırken ,
Erbakan ' ın parlak kravatlan, Mesut Yılmaz'ın beyaz yakalı gömlekleri, Tansu
Çiller'in fulan gibi. Ayırt edici semboller sizi akılda bırakır , Türkeş Döyle
bir şeye ihtiyaç duymadı, kalın kaşlan yeterince farklılık oluşturuyordu.
Hitler'de ise farkı yaratan badem bıyıktı.
1.1.1.8.2.2.11. ETKİLİ BİR SES GELİŞTİRME
Ses
çoğumuzun sandığından çok daha önemlidir. Nixon, bir konuşma metnini okumakla
teypten dinleme arasındaki bayat farkı anlamıştı. Biz gazel bir sesin farkına
varmayız, çünkü böyle bir ses amaçlanan işi dikkati çekmeden yaptırır. Ancak
ses etkisiz olduğu zaman onu hemen fark ederiz. Bazı insanlar sesleriyle para
kazanır. Mel Blanc, Wamer Brothers'm çizgi filmlerini seslendiren aktör. Bazı
aktörlerin reklamlarda kullanılan çok etkili sesleri vardır. Paul Burke,
William Conrad, James Garner ve David Janssen sık sık; TV reklamlarında duyulur
veya bizzat görünür. Bu kadar dinlenmelerinin nedeni, duygularını en önemli
göstergesi olan sesi çok iyi kullanmalarıdır.
Duygulardan başka,
ses yalan söylediğimizi de gösterir. Mucit Allen Bell, insanların seslerini
analiz ederek gerçek mi, yoksa yalan mı söylediğini saptayan bir aygıt
yapmıştır. Poligrafın aksine, aygıtın insan vücuduna takılmasına gerek yoktur.
TV yayınlarını, teypleri, telefon konuşmalarını da analiz edebilmektedir.
Psikolojik gerilim ölçer (psychological stress evaluator PSE) diye
adlandırılan bu alet, seste, insan kulağı tara. fından algılanmayan titremeleri
ölçmektedir. Ses saniyede 8 ile 14 devir arasında bir hızla titreşir. Bir
insan gerçeği söylediği zaman, sesi kontrol eden kaslar rahat. tır ve belirli
bir düzen gösterir. Yalan söylediği zaman yaşadığı zorlanma, doğal olmayan bir
gerilim yaratır ve düzen değişir. Bu işlem üzerinde kontrolümüz yoktur. Bell,
PSE’ yi önce TV'deki Doğrucu Hangisi programında (üç yarışmacı aynı kişi
olduklarını iddia ederler. Amaç hangisinin yalan söylemediğini anlamaktır)
denedi. Bu deneyler sonucunda PSE’nin yüzde 95 oranında doğruyu bulduğunu öne
sürdü. Bir başka denemede üç PSE operatörü, John Dean v.e John Mitchell'in
TV'deki Watergate haberlerindeki beyanatımı tahlil etti. Mitchell, bir kaç
noktada gerilim gösterdi. Örneğin, Richard Nixon'un dinleme veya örtbas etme
olaylarına karıştığımı sanmadığımı söyledi. Dean ise hiç bir. gerilim
göstermedi. Hepinizin bildiği gibi tarih Dean'in doğru, Mitchell 'in yanlış
olduğunu gösterdi. Dale Carnegie, Söz Söyleme ve Kendine Güvenme kitabında
şöyle der: ''Biz bu dünyada dört şeyle değerlendirilir ve sınıflandırılırız: Ne
yaptığımız, nasıl göründüğümüz, neyi nasıl söylediğimiz.'' ''Nasıl söyleyeceğinizi'
çalışarak geliştirebilirsiniz. Gırtlak kasları çalışarak güçlendirilebilir ve
ayarlanabilir.
1.1.1.8.2.11.1. Ses Kontrolü
Sesimizi kontrol
etmeyi çok küçük yaşta öğreniriz. Yeni doğmuş bebekler binlerce değişik ses
çıkartabilir. Fakat altı aylıktan itibaren bu sesler genellikle ana dillerinin
sesleriyle sınırlanır. İngilizce'de tahminen her biri üç saniye süren 50 ses
vardır. Bu sesler soluk, fonasyon, rezonans ve telaffuzun birleşmesiyle
oluşur.
Normal soluk, üç
ila beş saniyede bir nefes alıp verilmesidir. Konuşmaya niyetlendiğimiz zaman
daha çabuk soluk alır, sonra kontrollü bir şekilde soluk veririz. Nefesli
sazlardan birini çalanlar , iyi bir nefes kontrolünde diyaframın önemini bilir.
Diyafram, göğüs boşluğu ile mide arasında bulunan bir kastır. Genişlediğinde göğüs
boşluğunda havaya daha fazla yer açılır. Daraldığında havayı dışarı çıkmaya
zorlar. Ses çıkarma (fonasyon) için hava, nefes borusu ve gırtlaktan geçirilir.
Adem elmasının olduğu yerde bulunan bir çift ses teli. sesi oluşturur. Bu ses
telleri dışarı atılan hava ile titreşir. İnanılmaz karışıklıktaki bir takım
kaslar , ses tellerinin uzunluğunu, kütlesini, esnekliğini ve sertliğini
değiştirerek sesteki tını ve yükseklik farklılıklarını yaratır. Titreşen hava,
rezonans yaratmak için burun kanalından, boğaza ve ağız boşluğuna geçer. Bu bir
stereo sistemdeki hoparlör kutusunun görevini yapar. Burun kanalları ve ağız
boşlukları değişik büyüklükte ve biçimdedir. Bu boşlukların ve geçitlerin
büyüklük ve biçimleri sesi değiştirmek için ayarlanabilir. Konuşma sürecindeki
son adım telaffuzdur. Siz her ses için dilimizi, dişlerimizi, dudaklarımızı uygun
şekilde biçimlendirerek telaffuz ederiz. Eğer sözcükleri yanlış telaffuz
ediyorsak bu durum sadece siiiü1zemenin yanlış kullanılmasından ileri gelir.
Şarkı söylemenin yararlarından biri insanlara sesleri daha özenle telaffuz
etmeyi öğretmesidir. Böylece dinleyici şarkıların sözlerini anlayabilir. Bu
disiplin günlük konuşmalarda da sürdürülebilir. Dale Carnegie, Amerika'da fena
halde parasız kalan bir ir.u;.i.:in hikayesini anlatır. Adam tek giyeceği olan
eski elbisesini ve yırtık ayakkabıları giyerek bir iş görüşmesine gider.
Görüşmeci, adamın dili kullanmadaki ustalığına hayran kalır. Sefil görünüşüne
rağmen konuşması onu özel bir kişi haline getirmiştir. Görüşmeci her ne kadar
onu işe almazsa da, onun için bir arkadaşından randevu alır. Sesinizi uygun bir
şekilde kontrol ederek insanları böylesine etkileyebilirsiniz. Önceleri eşim,
her ağzımı açışımda ismimi söylemekten başka bir şey yapmıyor gibi göründü.
işyerimde bu ''hizmet''ten yoksun kaldığım halde, üç hafta içinde ''şeylerden
kurtulmayı başardım. Daha sonra ortağımdan aynı çareyi ona uygulamama izin
vermesini istedim. Onun alışkanlığı benden daha köklü olmasına rağmen o da
kendisini bir kaç haftada '.tedavi etti. iş arkadaşlarınızı ve müşterilerinizi.
geri iletim sisteminize katmaktan korkmayın. Şirketlerden çoğu kişinin
şeycilerin üzerine gittiğini gördüm. Kullanılan her ''şey'' sözcüğü için bir
kutuya para atma cezasına başvuruluşuna dahi rastladım. Bazı grupların bu
paralarla ''şey'' partisi düzenledikleri de oldu.Konuşmanızdaki anlamsız sözcükleri
azalttıktan sonra da, zaman zaman bunlara tekrar başvurup vurmadığımıza dikkat
edin. Eski bir sigara tiryakisinin kahveyle beraber sigara araması gibi, siz de
cümle içindeki boşlukları herhangi bir sesle doldurmak isteyeceksiniz. Geri
iletim ortağımızın herhangi bir
düzensizlikte sizi uyarmasını söyleyin.
1.1.1.8.2.11.2. Sesin Nitelikleri
Sesin ilk niteliği
tonudur. Her ses belli bir tonda çıkar. Ses tonlarımız değişik tip cümlelere göre
değişir. Düz cümlelerin başı düşük, soru cümlelerinin sonu düşük ses tonuyla
biter. Sesimizin tonları dar veya geniş iniş-çıkışlı olabilir. Örneğin, Clint
Eastwood'un sesi monoton bir çizgi izlerken radyodaki Great Gildersleeve
oldukça değişik tonları komiklik için kullanılır. Gergin ses boğaz daraltılarak
çıkartılır ve dinlenmesi zor bir sestir. Bir keresinde daha yüksek sesle
konuşabilmek için özellikle gergin ses tonu kullanan bir papaz dinledim. Vaazın
onuncu dakikasında boğazına bir gıcık yerleşiverdi. Gıcıklı sesiyle sürdürmeye
ça!ıştığı vaaz nedeniyle kendisini dinleyen tüm cemaate yavaş yavaş bir öksürük
manisi yayılmaya baş!adı. Vaazm sonuna doğru dinleyiciler adeta. bilinçsiz
öksürme ve gırtlak temizleme korosu oluşturmuştu. Papazsa, tam aksine, onlar
öksürdükçe daha yüksek sesle konuşmaya çalışıyordu. Ses yüksekliği, sesin
ikinci niteliğidir. Sözcüklere anlam kazandırmak için ses yüksekliğini
değiştirerek anlamı kontrol etmek açısından çok yararlıdır. Yüksek ses
çıkarmanın doğru yolu, o papaz gibi zorlanmak değil, daha etkin olmaya
çalışmaktır. Bu da diyaframı doğru kullanmakla olur. Yüksek ses çıkarmak için ses
tellerinizden fazla miktarda hava geçirmek zorunda değilsiniz. Bu, özel
sırlarını balona doldurmaya çalışan biri gibi, sizi nefes nefese bırakır.
Havayı ciğerle. rinizden dışarı diyaframınızla itmelisiniz. Okulda trompetle
bir parça çalarken müzik öğretmenim beni aniden dürterdi. Diyaframımı doğru
kullanıyorsam hafifçe yutkunurdum; eğer yanlış nefes alıyorsam garip bir ses
çıkardı. İyi bir nefes kontrolu yapıp yapmadığınızı anlamak için şu deneyi
uygulayabilirsiniz: Yüksek sesle konuşur. ken ağzınızı elinizle hafifçe
kapatın. Eğer sesiniz tamamen kesiliyorsa soluğunuzun yetmediği anlaşılır. Sesiniz
kısmen kesiliyorsa, diyaframınızı kullanış şekliniz doğrudur, bir başka
deneyse, ağzınızdan birkaç santim uzaktaki bir kibriti söndürmeden yüksek sesle
konuşmaktır. Sesin yüksekliği gırtlakla sağlanubilir. Bu yöntemi
geliştirirseniz, daha yüksek tonda, uzun süreli bir konuşma yapmak için
hazırlıklı sayılırsınız. Üçüncü ses niteliği rezonanstır, bu olmadan ses
genizden gelir. Rezonans kanallarınız üşütme veya iltihaplanmayla
tıkanabilir.En son ses niteliği ise tempodur. Hızlı veya yavaş, akıcı veya
aksak konuşabilirsiniz. İş hayatımızda hepimizin makinalı tüfek gibi konuştuğu
zamanlar mutlaka olmuştur. En beğendiğim ömeklerden biri, 1961'de çevrilen Bir,
İki, Üç filminde oynayan James Cagnuy'dir. Duraklamalı konuşma, konuşmaya
tiyatrovari bir hava katar veya California bilmecesindeki 'duraklama'' gibi
belli sözcükleri vurgular. İster düşünmek için ister etki yaratmak için
yapılsın, durak!amalar abartılırsa konuşmanıza o!an ilgiyi dağıtabilir. Şirket
içi eğitim seminerlerinde bir yöneticinin yapacağı önemli bir konuş. mayı
(örneğin basın bülteni gibi) yeniden daktiloya çeker ve en etkili ses kalıplarına
böleriz. Eski başkanlardan Carter , dinleyicilerinin dikkatini dağıtacak
şekilde cümlelerini olur olmaz yerlerde sık sık bölerdi. Tipik birkaç cümlesi
şöyleydi: ''Amerikan halkının benim... yaptığım gibi bazı.,. lükslerden...
vazgeçmesi gereklidir. Örneğin, ben... Biny'i istediğim... kadar göremiyorum.''
Başkan Carter'ın bir de, sesini cümle sonlarında azaltma atışkanlığı vardı. 'Bu
onun inandırıcılık ve doğruculuk izlenimini bozuyordu. Ses seminerlerinde her
öğrencinin anlattığı kısa kişisel öykü teybe kaydedilir. Daha sonra bunlar tek
tek grupla beraber tahlil edi1ir. Bazı ses nitelikleri birden fazla yoruma
açıktır. Örneğin, erkeğin yumuşak sesi başka etkenlere de bağlı olarak zayıf ve
efemine veya çok güçlü olarak değerlendirilebilir. Marlon Brando, Baba filminde
sakin ve kısık bir ses kullanmıştı. Sadece güçlü ve saygın insanlar yu. muşak
ve yavaş tempolu bir ses kullanmayı göze alabilir. Bunlar , ağızlarından
çıkacak her sözcük için karşılarındakileri bekletebilir.
1.1.1.8.2.11.3. Sesinizi Nasıl Geliştirirsiniz?
Bir konuşmacı
olarak ses niteliklerinizin yarattığınız etkiye nasıl katkıda bulunduğunu
anlarsanız kendinizi bu konuda geliştirmeye baş!ayabilirsiniz. ilk adım,
sesinizi banda almaktır. Ucuz bir teyp bu iş için yeterlidir. Pek çok şirket
bunları eğitim amacı ile kullanır. Teybinizi açın ve onun varlığını hiç dikkate
almadan olağan konuşmanızla sesinizi kaydedin. Çoğumuz, sesimizi kaydetmekte
olan bir teybin karşısında donup kalırız. Uzun süren kasetlerden alın ve
telefonda konuşurken veya yemek yerken, yani teybin çalıştığını
unutabileceğiniz zamanlarda kayıt yapın. Bir tanıtmada veya bir toplantıda
konuşma yaparken arkadaşlarınızdan birine sesinizi kaydettirin. Önemli olan
sesinizin doğal olarak kayda alınmasıdır. Çoğumuzun sorunu ifade açıklandığından
yoksun olmaktır. Sabit bir ses tonu ile aynı tempoda konuşuruz. Her gün radyo
ve TV'de dinlediğimiz profesyonel seslerden öğrenilecek çok şey vardır.
Komedyen George Carlin, bütün spikerlerin sanki aynı yayın okulundan çıkmış
gibi olduklarını söyleyerek şaka yapar.Konuşmalarının bu kadar birbirine
benzemesinin nedeni etkili konuşma teknikleri konusunda ustalaşmış olmalarıdır.
Anlam taşıyan sesleri çalışmayı en sevdiğim yer otomobilimdir. Bazı reklamları
o kadar çok dinlemişimdir ki ezbere bilirim ve sunucu ile aynını da söylerim.
Eve gelince, haberleri ve hava raporunu çocuklarıma profesyonel sunucu gibi
veririm. Sesinize, vücudunuzun herhangi bir kası gibi davranın.
1.4. ÖNEM
Günümüzde
insan davranışları içerisinde önemli bir yere sahip olan sözsüz iletişim içinde
yer alan beden dili ile ilgili eğitimler verilmeye başlanmış ve şirketlerde,
yönetimde, pazarlama da vb. her alanda
önemli olduğu ortaya konulmuştur. İnsanlar gün içinde iş yerinde, evinde,
okulda iletişim kurduğumuz hemen her yerde bedenimizle bilinçli ya da bilinç
dışı olarak bir çok mesaj vermekteyiz. Ama ne kadar farkında olduğumuz
tartışılır. Bu araştırma turizm eğitimi
alan öğrencilerin iletişim süreci içerisinde beden dilinin etkinliğini ve
kullanımını ortaya konması açısından büyük bir önem kazanmaktadır.
1.5. SINIRLILIKLAR
Bu araştırmada araştırma alanı A.İ.B.Ü
Akçakoca Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu ile
sınırlandırılmıştır.
1.6. TANIMLAR
İLETİŞİM (KOMÜNİKASYON):
Katılanların sözlü yada sözsüz mesajlarla, beden diliyle birbirlerine bilgi
ilettikleri ve bu iletileri anlamaya , yorumlamaya çalıştıkları bir süreçtir.
İlişkide bulunan kişiler her zaman, ilişkide hangi mesajların ve ne tür
davranışların olacağını anlamaya çalışırlar
II. BÖLÜM
Bu
bölümde araştırma ile ilgili daha önceden yapılan araştırmalara yer
verilmiştir.
SEÇİLEN ARAŞTIRMALAR
·
·
1872’de beden anlatımları ile
ilgili ilk olarak Charles DARWİN’in
“İnsan Ve Hayvanlarda Duyguların İfadesi” adlı kitabında yayınlamıştır.
·
·
18.yy.’da Erzurumlu İbrahim Hakkı Bey “Marifetname”
adlı eserinde genel olarak insan bedeninin oluşma biçimi, beden biçimleri, oranları ve bedenin
davranışıyla ilişkileri konusu bulunmaktadır.
·
·
1940’larda FULCHER, GOODENOUGH
ve THOMPSON adlı araştırmacılar doğuştan görme özürlü olan ve gören bebekleri
incelemişlerdir.
·
·
1945’te WOLFF beden hareketleri ile insanın iç
dünyasının ilişkileri üzerine araştırmalar yapmış ve bu araştırmaların sonucu
“Jestlerin Psikolojisi adlı eserinde yayınlamıştır.
·
·
Profesör BİRDWHİSTELL
antropolojik alan araştırmaları üzerinde
çalışmış kültürler arasındaki beden dilinin de sözel dil gibi farklı olduğunu
ortaya çıkarmıştır.
·
·
Paul EKMAN Amerika, Brezilya, Japonya, Yeni Gine ve
Borneo da yaptığı yüzdeki duyguları değerlendirme tekniği ile değerlendirdiği verileri “İnsan Yüzündeki
duygu” adlı eserinde yayınlamıştır.
·
·
1938-1960 Mümtaz TURAN beden
diline ilişkin araştırmalar yapmıştır.
·
·
1968’de Psikolog Doğan CÜCELOĞLU
yüz ifadelerindeki duygusal anlatımları Türk toplumunun bir kesiminde araştırmalar yapmış ve bu araştırmaları “ Üç
Faklı Kültürde Yüz İfadeleri İle Bildirişim” adlı kitabında yayınlamıştır.
·
·
1970’lerde IZARD tarafından kas
faaliyetlerini kağıda kaydeden elektro miyografi cihazı kullanılarak herhangi özel bir durumun hayal edilmesi ile
oluşturulan duygunun yüz kaslarına yansıyan elektrik aktivitesini ölçmüştür.
·
·
1980’li yıllarda Türkiye’de
yaşayan olan Psikolog Ayhan LECOMPTE duygusal yüz ifadeleri ve klinik psikoloji
konusunda bir çalışma yaparak yüz ifadeleri açısında klinik tanı üzerine
çalışmıştır(Baltaş, 1992: 45-48)
·
·
William
JAMES, beden postürü yoluyla ifadeyi konu alan ve 347 farklı postürü incelediği
1932 tarihli çalışması sonucunda yüz ifadesi, jest ve postürlerin, çözümlemeye
yönelik olarak ayrı ayrı incelenebilirseler de ,ifadenin bütünü açısından
birbirleriyle bağlantılı olduklarını vurgulamıştır.
·
·
Yüz ifadesiyle ilgili olarak 19. yüzyılda Charles
BELL’le, özellikle de ifadenin anatomi ve fizyolojisiyle ilgili olarak
yayımladığı kitabıyla başladığı kabul edilir.
III.BÖLÜM
Bu bölümde araştırmaya ilişkin yöntem, evren,
örneklem, araştırmanın modeli, bilgi çözümleme yöntemi yer almaktadır.
YÖNTEM
Yapılacak
araştırmada, araştırma yöntemi
olarak Betimsel Yöntem
kullanılacaktır. Araştırma
yöntemi içerisinde anket
ile elde edilen
veriler yorumlar üzerinde
yürütülecek , bunun yanı
sıra konu ile
ilgili literatür taramasından
elde edilecek bilgilerde
yorum ve bulgulara
katılacaktır
EVREN
Bu araştırmanın evreni olarak ABANT İZZET
BAYSAL ÜNİVERSİTESİ Akçakoca Turizm İşletmeciliği Ve Otelcilik Yüksek Okulu
alınmıştır.
ÖRNEKLEM
Araştırmanın örneklemini ABANT İZZET BAYSAL
ÜNİVERSİTESİ Akçakoca Turizm İşletmeciliği Ve Otelcilik Yüksek Okulu 1. Sınıf,
2. Sınıf, 3. Sınıf ve 4. Sınıf öğrencilerinden şans yöntemiyle seçilen kişiler
oluşturmaktadır.
ARAŞTIRMA MODELİ
Araştırmada, araştırma
yöntemi olarak Betimsel
Yöntem kullanılacaktır.
Araştırma yöntemi içerisinde
anket ile elde
edilen veriler yorumlar
üzerinde yürütülecek , bunun yanı sıra
konu ile ilgili
literatür taramasından elde
edilecek bilgilerde yorum
ve bulgulara katılacaktır.
BİLGİ ÇÖZÜMLEME YÖNTEMİ
Araştırmada
bilgi toplama aracı olarak kullanılan anketlere verilen cevaplar kodlanarak
EXCEL tablolama programına kaydedilmiş ve tanımlanmıştır. Analize hazır hale
getirilen veriler araştırmanın amacına uygun olarak Frekans
ve Yüzde Dağılımı
İstatistiksel Yöntemi ile
değerlendirilmiştir.
IV. BÖLÜM
Bu bölümde araştırmaya ilişkin alt
problemlere ait bulgular ve yoruma yer
almaktadır.
BULGULAR VE YORUM
CİNSİYETLERİNE İLİŞKİN VERİLER
Bu
araştırmada veri toplama yöntemi kullanılan anket araştırmanda örneklem
alınan ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ
Akçakoca Turizm İşletmeciliği Ve Otelcilik Yüksek Okulu öğrencilerinden %60
oranla 30 erkek, %40 oranla 20 bayan
öğrenciye uygulanmıştır.
CİNSİYET
|
FREKANS
|
YÜZDE
%
|
ERKEK
|
30
|
60
|
BAYAN
|
20
|
40
|
TOPLAM
|
50
|
100
|
V. BÖLÜM
Bu bölümde araştırmaya ilişkin verilerin
çözümlenmesi aşamasından sonra ele edilen işlenmiş verilerden çıkan sonuçlar ve
önerilere yer verilmiştir.
SONUÇ
Beden
dili iletişim süreci içerisinde ilettiğimiz mesajların büyük bir çoğunluğunu
insanlara göndermede ve sağlıklı bir iletişim kurmada önemli bir unsurdur.
Bilimsel araştırmalar da bunu ortaya koymuş ve insanlar gerek iş hayatlarında
olsun gerekse güncel yaşamlarında olsun iletişim kurarken bedenlerini, jest ve
mimiklerini kullanımları konusunda kendilerini bilinçlendirme çabası içine
girmişlerdir. Beden dilimizi kullanmamızda lokomotif görevi görev ve
bedenimizin hareketleriyle yansıyan duygular temeli oluşturmaktadır. Bende
yaptığım bu araştırmada üniversite eğitimi alan öğrencilerin iletişim süreçleri
içerisinde beden dilini kullanımlarını, ne kadar bedenleri ile ilettikleri
mesajların farkında olduklarını ve ne derecede kullandıklarını ortaya koymak
amacıyla bilimsel bir çalışma içerisine girdim. Araştırma sonucundan elde
ettiğim veriler doğrultusunda elde ettiğim sonuçları genel hatlarıyla sizinle
paylaşmak istiyorum.
Bakışlar: Bakışlar daha çok kişilerle aramızda olan
mesafeyle belirlenir, örneğin çok yakın duruyorsak birbirimize bakmamaya
çalışırız. Aynı zamanda bakışlar, konuşmanın konusuyla da çeşitlilik kazanır.
İletişimde olduğumuz kişiler ile aramızdaki ilişki düzeyi ve tabi ki kişilik
özellikleri de bakışlarda etkilidir. Örneğin içe kapanık kişiler daha az göz
teması kurar. Örneklem alınan öğrencilerimiz yeterince göz ilişkisinde
bulunmanın etkinliği ve öneminin farkında değildirler ve bakışlarını farklı
şekillerde( mahrem bakış) kullanan insanlardan literatürde de belirtildiği gibi
hoşnut olmadıkları gibi ankete cevap veren kişiler ilgilendikleri kişilere bu
ilgilerini belirtme aracı olarak bakışlarını kullandıkları sonucunu ortaya
çıkarılmıştır.
Yüz ifadeleri: Yüz ifadesi kişiye özgüdür ve iletişim
tarzımızı belirler. Kaşları kaldırmak, yüzün kızarması, ağzın aşağıya doğru
eğilmesi ve bunlar gibi bir çok hareket, iletişimde olduğumuz kişi veya
kişilerde belli bir etki ve izlenim uyandırır. Gülümseme belki de en dikkate
değer yüz ifadesidir ancak kolaylıkla taklit edilebilir. Öğrencilerimizin yüz
ifadelerinin bilincinde oldukları araştırma sonucunda ortaya konulmuştur.
El, kol, baş hareketleri ve jestler: Konuşma ve kendimizi
ifade etme sırasında çok sayıda el, kol ve baş hareketleri kullanırız. Zamanın
geçmesini beklerken, acelemiz olduğunda, bir konuşma sırasında söylenene
katılıp katılmadığımızda ve bunlar gibi daha bir çok durumda jestlerimizi
kullanırız. Yine yüz hareketlerinin bilincinde olduklarını örneklem alınan
kişilerin büyük bir çoğunluğunca ortaya konulmuştur. Yapılan jest ve mimiklerin
kültürel farklılık göstermesi konusunda kararsız kalmışlardır. Evrensel olarak
beden dilinin farklı kültürlerden insanlar için aynı anlam taşıyan duygu
yansımalarından çok her kültürün kendine göre bir beden dilini kullanım
şekilleri ve farklı anlamları olduğu bilimsel araştırmalarla ortaya konmuştur.
Bu gruba giren hemen
her hareketimiz bir anlam taşır. Örneğin yumruğu sıkmak güç göstergesi iken,
kendine dokunma (ağız veya buruna dokunma, kaşıma gibi), eğer aşırıysa,
endişenin bir belirtisi olabilir. Eğer genel olarak jestler, el ve kol
hareketleri fazlaysa, bu durum o kişinin kısıtlı kelime bilgisini ya da Akdeniz
ülkelerinden olduğunu gösterir.
Bedenin duruşu: Karşımızdaki kişiye göre durmayı veya
oturmayı seçiğimiz açı oldukça önemlidir. İş dünyasında da vücudun duruş şekli,
birini merkeze alma, gruba dahil etme veya dışlama gibi birçok anlam
taşıyabilmektedir. Bedenin duruşu
konusunda örneklem alınan kesimin büyük bir çoğunluğu rekabetçi bir oturuş
tarzı olarak nitelenen şekilde iletişim kurmaktalar fakat bu konuda gerekli
bilgi sahibi olmadıkları için bunun farkında olmadıkları ve kararsız kaldıkları
ortaya çıkmıştır.
Giyim: Giyim tarzımız, zevkimizin, mal varlığımızın,
değerlerimizin veya sosyal grubumuzun bir aynasıdır. İş danışmanlarının çoğu,
daha etkili bir izlenim için insanların iyi giyinmelerine yardım etmeye
çalışır. Rozetler, kol düğmeleri, marka etiketleri ve kullanılan her türlü
aksesuar ve materyaller kim olduğumuzun veya kim olmak istediğimizin birer
yansımasıdır. Günümüzde insanlar kendilerini nasıl sunmak isterlerse ilgileri
doğrultusunda ve istekleri dahilinde kendilerine has bir giyim tarzını
benimsemişlerdir. Kişilerin giyim tarzına, ilişkilerinde dış görünüşe önem verdikleri
yapılan ortaya çıkarılmıştır.
Koku: İnsanlar doğal kokularını gizlemek için sabun,
şampuan, deodorant, parfüm ve ağız spreyleri kullanır. Ancak vücudun asıl
kokusu, insanların beslenme düzeni, sağlığı ve o anda endişeli olup olmaması
gibi konularda ipuçları verir.
Örneklem
alınan öğrencilerimizde aşağıda belirtilen hareketleri yoğun bir şekilde
iletişim süreci içerisinde kullandıkları ve bazı hareketlerin anlamının kişiden
kişiye değişiklik göstermektedir. Kişiler kendi mesafelerini tokalaşmalarına
verdikleri değerle iletişim kuracağı kişiye karşı mesafesini belirlemekte,
oturma biçimi konusunda karasız kalmakta ama geneli rekabetçi bir iletişim
ortamını tercih etmekte ve bunun bilincinde bulunmamaktadır.ayaklarını
kenetlemesinin olumsuz düşünceler içerisinde ya da bir şeyler gizlediği
konusunda da katılımcılar çekimser cevaplar vermişler bu da kişilerin bu
hareketi kullanım amaçlarının literatürde belirtildiği gibi kullanılmasının
gerçekliğini ortaya koymaktadır.
Kendilerini
güvende hissetmediklerinde kollarını kavuşturarak kendilerine dokunarak
rahatlatıcı bir hareket olması amacıyla kullandıkları, insanlarla rahatsız
etmeyecek bir mesafede ilişki kurulması gerektiği konusunda ankete uygulanan
kişilerin iletişim kurarken bölgelere
dikkat ettikleri, iş görüşmelerinde
beden dilinin önemli olduğunu düşündükleri, etkili olmak için ses tonuna,
vurgulamaya dikkat ettikleri, ankete katılan kişilerin kendilerini sözden çok
yazarak ifade ettikleri, dinlediğini başıyla ya da sözle onaylayarak ifade
ettikleri, insanlar dinlerken başka bir şey düşünmeden dikkatle dinledikleri bu
araştırma sonucunda ortaya çıkarılmıştır.
Özetleyecek
olursak hareketlerin anlamları, iletişim süreci içerisinde beden dillerini
kullanımları ve etkinliğinin farkında olmadıkları, iletişim süreci içerisinde
bazı hareketleri kullandıkları gibi bazı hareketleri de kullanmadıkları, beden
dili konusunda yeterince bilincin oluşturulamadığı ve yönetici adayları
yetiştiren, turizm içerisinde önemli bir yere sahip olan eğitim alan
öğrencilerimizin beden dillerini etken bir iletişim için
kullanmadıkları/kullanamadıkları bu araştırmanın sonucunda ortaya konmuştur.
Öğretimsel Ortamlardaki Beden Dili Örnekleri
Anlam
|
Örnek
Davranışlar
|
1.Dinlemeye Açıklık
|
Başı ve vücudu öne eğmek, ellerini bir
araya getirmek, çenesini avucunun içine almak
|
2.Dostça Duygular
|
Sık sık gülümseme, ceket ya da gömleğinin
düğmesini açmak, göz iletişimi kurmak
|
3.Onaylama
|
Saçını okşama, omzuna dokunma
|
4.Derin Düşünme
|
Burnunun üst kısmını kaşıma
|
5.Konuşmayı Kesmek
|
Kulağına dokunma, işaret parmağını dudağına
götürme, elini konuşanın koluna koyma
|
6.Düş Kırıklığı
|
Ellerini birbirine vurma, yumruğunu masaya
vurma
|
7.Reddetme
|
Parmağıyla burnuna dokunma. Ceket ya da
gömleğini ilikleme
|
8.Savunmacı Duygular
|
Kollarını ve bacaklarını göğüs hizasında
çapraz olarak tutma
|
9.Üstünlük
|
Parmağıyla işaret ederek konuşma
|
10.Oyalama
|
Gözlük temizleme, kalemi dudaklarına
değdirme
|
11.Uzak Durmak İsteme
|
Elini kaşına koyma, başını alçaltma,
ayaklarını masaya koyma
|
12.Etkileşimi Kesme
|
Konuştukları insana bakmama, başını
kaldırma,kişisel eşyalarını alarak ayağa kalkma
|
Kaynak: Davies (1981), s.157
|
ÖNERİLER
Çok önemli olmasına rağmen iletişimi konuşmanın
belirlediğini düşünürüz.Oysa ikili bir iletişimde beden dilinin etkisi
%55,vurgu,tonlama,ses tonunun etkisi %35,söylediklerimizin içeriğinin etkisi
sadece %10dur.Örneğin ; 'efendim' kelimesinin söylenişini düşünün.
Aynı kelimeyi farklı
tonlamalarda değişik anlamlarda kullanabiliriz.;
soru anlamına gelebilir.
kızgınlığı belirtebilir
konuya gelelim demek olabilir.
Beden dilini iyi kullanmamız veya
iyi taklit etmemiz, iş başarımızı mutlaka etkiler Duygularınız beden dilini
etkilediği gibi, beden dilinizde duygularınızı etkiler.Hiç uykunuz yokken
uzanırsanız uykunuz gelir.Gülümseyip omuzlarınızı dik tuttuğunuzda kendinizi
daha iyi hissettiğinizi göreceksiniz. Üzüntü, korku, mutluluk, tiksinme gibi
duyguları gösteren beden dili tüm dünyada aynı iken, öğrenilmeyle elde edilen
beden dili ülkesine göre farklılık gösterir.Beden dili yaşamın çok içindedir.
Eğer bölgeleri öğrenir, hangi hareketin nasıl bir anlam ifade ettiğini
çözersiniz , karşınızdaki ile ilgili bir çok ip ucu yakalayacağınız gibi,kendi
vücut dilinizi iyi kullanırsanız, insiyatifi elinize geçirmede, liderliğinizi
pekiştirmede,etkinizi artırmada önemli bir katkısı olacaktır. Siz karşınızdaki
kişiye yakınlaştıkça, işaretlerin sayısı da, aranızda gelip giden
enformasyonun(bilginin) miktarı da yükselir. Yavaş yavaş yeni bir yelpazeye
yayılmış veriler elde edersiniz Bunların çoğu da ilk birkaç saniye için de
verilip alınmış şeylerdir.
İnsanlar kalıcı izlenimlerinin %90'ını ilk 30 saniye içinde
edinmektedir.
Karşınızdaki kişi ile uyum sağlamak, karşınızdaki kişiyle
karşılıklı güven ve uyum sağlamak,özellikle ilişkinin başlangıç aşamasında çok
önemlidir.Karşıdaki kişinin bizimle iş yapması için özellikle bize inanması
gerekir. Bize inanç duymaları,aramızda bir güven bağının var olduğuna ikna
olmaları şarttır.Bu güveni şu yolla sağlayabiliriz.;
1. İletişim
2.Açıklık
Bir mesaj şunlardan oluşur;
2.Açıklık
Bir mesaj şunlardan oluşur;
Ne
söylendiği
SÖZ (kelimeler ve cümleler)
Bunun
nasıl söylendiği MÜZİK(ses tonu ,vurgusu vs.)
Sözsüz
işaretler
DANS ,MİMİKLER (beden hareketleri,yada dili)
Uyum sağlamak için müşterinin ,yada karşımızdaki kişinin
söz,müzik,dans’ını aynalamak (davranışlara karşı davranış geliştirmek ) ve ona
uymak gerekir. (http://www.gaziantep.net/sanat/yansimalar/bedendili.htm)
Beden dilinin ardındaki gizli gerçek
Beden dili durduk yerde ortaya çıkmadı. Binlerce yıl önce mağara
insanları istedikleri kadını saçından sürükleyerek dağın öte yanındaki karanlık
inlerine götürürlerdi. Hareket edebildiğiniz sürece, siz farkında olmasanız da,
bedeniniz çevrenizdeki insanlara mesaj yollamaya sürdürür. Beden diliyle ilgili
en sık sorulan sorular ve yanıtları:
Beden diliyle anlaşmayı başarırsak bir daha hiç konuşmak zorunda kalmayacak
mıyız?
İyi bir pandomimci olmadığınız sürece hayır. Beden dili, sözcüklerle
birlikte kullanılmalı, sözcükleri vurgulamak anlamlarını pekiştirmek,
sözcükleri kontrol etmek ve aslında bazen de sözcükleri çürütmek için...
Beden dili yardımıyla dünyayı yönetmek mümkün mü?
Bu konuda bahse girmeyin! Etrafta çok fazla aptal yok. Hareketleriniz sizin sahte gülümsemelerinizin, göz kırpmalarınızın ve sinirli tavırlarınızın anlaşılmasını ne yazık ki engellemeyebilir.
Bu konuda bahse girmeyin! Etrafta çok fazla aptal yok. Hareketleriniz sizin sahte gülümsemelerinizin, göz kırpmalarınızın ve sinirli tavırlarınızın anlaşılmasını ne yazık ki engellemeyebilir.
Beden dilini nasıl öğrenebilirim?
Gözlem yeteneğinizi geliştirin. Beş duyu organı, elinizdeki en iyi araçlar... Çevrenizde çok dikkatli bakın. Sözcüklerin söyleniş şekline dikkat ederek, bir sürü sinyal öğrenebilirsiniz. Sıcak bir el sıkışma, size güven verebilir. İnsan korktuğu zaman, vücut kokusu değişir. Ve tahrik olduğu zaman sevgilinizin tadının da değiştiğini fark edeceksiniz
Gözlem yeteneğinizi geliştirin. Beş duyu organı, elinizdeki en iyi araçlar... Çevrenizde çok dikkatli bakın. Sözcüklerin söyleniş şekline dikkat ederek, bir sürü sinyal öğrenebilirsiniz. Sıcak bir el sıkışma, size güven verebilir. İnsan korktuğu zaman, vücut kokusu değişir. Ve tahrik olduğu zaman sevgilinizin tadının da değiştiğini fark edeceksiniz
Beden dilimizin etkinliğini artırmak için neler yapmaklıyız?
Gülümseyin -Dünyada sizinle
birlikte gülümser
Göz Teması Sağlayın -Bunu sürenin
%75 inde yapın. Az yaparsanız kuşku yaratır yada heyecanlı gözükürsünüz. Fazla
yaparsanız, tehditkar gözükür çekingenlik yaratırsınız.
El sıkışın -El sıkışırken otoriteyi
karşınızdakine vermeyin. Güçlü görünmek içinde karşınızdakinin elini fazla
sıkmayın.
Kişisel alana fazla girmeyin -Unutmayın ki farklı
kültürlerde farklı standartlar vardır.
Aranızda masa olmamasına dikkat edin -Masa
iletişimi azaltır,otoriteyi artırır.
Yuvarlak,dikdörtgen,kare masalarda yapılan toplantıların
etkileri de farklı olur.
Fikir almak veya
katılım istiyorsanız yuvarlak masa,otorite altında toplantı yapacaksanız
dikdörtgen masa,kısa ve öz toplantılar için kare masayı tercih edin
Avuçların kullanımı tam bir otorite oyunudur. Aşağı çevirin
söylediğiniz kelime güçlenir. Yukarı çevirdiğinizde olumluluk artar emir isteğe
dönüşür.
Karşınızdakine önem verdiğinizi göstermek için
dinlerken başınızı çok hafif yana yatırın ve başınızla hafif tasdikleyerek
dinleyin.
Söz,müzik ve dansı aynalayın karşınızdakinin hareketleriyle
belli etmeden uyumlanın bu karşınızdakini rahatlatacaktır.
Görünüşünüzden gurur duyun,iyi gözükmek önemlidir.
Gözler ve göz bebekleri her şeyi anlatır. Karşınızdakinin
göz bebeklerinin büyümesi istekliliği ve olumluluğu , küçülmesi ise isteksizlik
ve olumsuzluk yaklaşımı belirtir.
Yalanla ilgili ipuçlarını iyi değerlendirin,konuşmaların
belli yerinde yapılan ağız kapama,burunla oynama,yaka çekiştirme gibi
hareketler size ipucu verebilecek hareketlerin başında gelir.
Oturma
durumunuz iletişimin gidişini belirler. Karşı karşıya oturmak bir rekabet
duygusu oluşturabilir. Eğer aynı yöne bakma şansına sahipseniz iletişiminizde
artar. Bağımsız oturuş iletişimi yok eder
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder