Eysenck
Kişilik envanteri (EPQ) daha önce oluşturulan pek çok kişilik envanterinin
geliştirilmiş halidir; serinin en sonuncusu olan EPI’dan farkı yeni bir ölçeğin
ilave edilmiş olmasında ve diğer ölçekler üzerinde yapılan bazı çalışmalarla
görülen gelişmelerin bu ölçekte daha iyi sonuçlar vermesi beklenmektedir. Bu
serideki ilk örnek Maudsley Tıbbi envanteri idi.
Bu kestyoner 40 itemden oluşan
N (nörotizm veya emosyonalite) i ölçmeyi amaçlamakta idi. Bunu takiben
geliştirilen MPI (Maudsley Personality Invertory), N ve E (dışa dönüklük içe
dönüklük) nin ölçülmesini öngören itemlerden oluşuyordu. MPI’ı (Eysenck 1959),
EPI (Eysenck ve Eysenck, 1964) takip etmiş olup bu envantere de bir yalan
ölçeği (L) ilave edilerek dissimilasyonun ölçülmesi amaçlanmıştır. A ve B
olarak iki alternatif form halinde geliştirilerek aynı populasyon için
gereğinde testin tekrarlanabilmesi sağlanmıştır. İlave olarak EPI daha basit
bir dille yazılmış olup, eğitimi düşük deneklerin de soruları kolayca
anlayabilmeleri ve kendilerine ayrıca açıklama yapmaya gerek kalmayacak şekilde
hazırlanmıştır. Ayrıca, EPI’ de MPI’a kıyasla psikometri yönünden arzu edilen
gelişmeleri verebilecek yöntemler geliştirilmiştir. Örneğin EPI’de E ve N’nin
boyutları tamamiyle bağımsız hale getirilmiştir, oysa, MPI’de aralarında az da
olsa bir korelasyon bulunmaktadır. Bundan başka EPI’nın güvenirliği daha
yüksektir.
Her iki
envanterin ölçekleri arasında son derece yüksek bir korelasyon vardır, zira her
iki ölçekte kişiliğin birbirinin aynı olan boyutlarını ölçmeyi amaçlamaktadır.
Pratik yönden skalalar birbirileri ile değiştirilebilmektedirler. Aynı şekilde
yeni, ölçekteki N ve E skalaları daha öncekilere çok benzediğinden, bu yeni
ölçeğe de eşdeğerde bir güçle uygulanabilmektedir. Yeni ölçeğin en büyük
avantajı yeni bir değişken olan ve “P” ile gösterilen psikotizm ölçeğinin
ifadesinin ilavesidir. Ancak, psikiyatrik bir terim olan “psikotizm”
sözcüğünün, bu ölçeğin normal deneklerin kişilik vasıflarını ölçmeyeceği
anlamına gelmemektedir. Psikotizm sözcüğü testte kullanıldığı şekliyle şu
anlama gelmektedir; “Her insanda bulunan ancak farklı derecelerde görülen bir
şahsiyet vasfı”. Bu vasfın varlığı çok bariz ve aşırı derecede olduğu zaman o
kişide psikiyatrik anomaliler gelişebileceği hakkında bir ön tahminde
bulunabilmektedir. Denekte böyle bir eğilim olsa bile, o kimsenin psikozo
gireceği son derece uzak bir olasılıktır. Yüksek P puanı almış kişilerden çok
düşük bir oranda yaşam süreleri boyunca psikoz kapsamına giren anomaliler
görülebileceği olasıdır. Pek çok bakımlardan özellikle pratik gayelerle ve
normal kimselere uygulandığı zaman , nörotizm ve psikotizm gibi psikiyatrik
kökenli terimlerin kullanılmasından vazgeçilerek yerine “emosyonalite” ve
inatçı veya dik kafalı anlamına gelebilecek “tough mindedness” gibi terimlerin
kullanılması daha yararlı olacaktır. Bu nedenle, bundan böyle N ve P yukarıda
açıklandığı anlamda kullanılacaktır.
TESTİN
GENEL ZEMİNİ:
İnsan
deneklerdeki belli başlı davranış paternlerinin tanımını yapmak daima
psikologların ilgisini çekmiştir. Ve kişiliğin önemli boyutlarının
araştırılmasına pek çok tanınmış kimse eğilmiştir. Eysenck (1970) tarafından
yapılan bir literatür taramasından son derece belirgin ve çok önemli iki
şahsiyet boyutunun bulunduğunu kesinlikle destekleyen görüşler olduğu ortaya
çıkmıştır. Bunlar sırasiyle “dışa dönüklük – içe dönüklük” ile nörotizm, yani
emosyonalite veya istikrarlık-istikrarsızlık olarak tanımlanabilir.
1952’de
Eysenck E ve N’den tamamen ayrı olarak bir üçüncü önemli boyut olan psikotizm’i
ortaya atmış ve bu bulguyu desteklemek için şöyle bir savunma yapmıştır:
“Nörotizm vasfının bir kimsede aşırı derecede görülmesi sonucuna nevroz
denildiğine göre, psikoz da aynı şekilde, psikotizm vasfının aşırı olduğu
hallere verilen ad olmaktadır. Bu hipotez şu iki temel faraziyeye
dayandırılmaktadır: (1) Psikiyatrik anomaliler esas olarak normallikle bir
devamlılık gösterirler, ve (2) oysa, nevroz ve psikoz tamamen farklı bağımsız
boyutlardır” Her iki hipotez de deneylerle desteklenmiş (Eysenck, 1970) olup
bugün için söyleyeceğimiz, varılan sonuçların ve izlenen hedeflerin doğru yönde
olduğudur. Şunu ilave edelim ki, psikiyatrlar sık sık psikoz ve psikopatinin
temelde genetik ile aralarında çok sıkı bağlar olduğuna dikkati çekerler.
Psikotik annelerin çocukları kısa bir süre sonra annelerinden ayrılarak normal
anne-babalar tarafından yetiştirilmişlerdir. Sonuçta bu çocukların aşırı
derecede psikotik ve psikopatik yönden suç işler mahiyette davranışlar
sergiledikleri görülmüştür. Konuya ilişkin olarak görülen sayısız örnekten yalnız
biri bile psikoz (özellikle şizofreni) ve psikopati ile aralarındaki yakın
ilişliyi vurgulamaktadır. Şu halde, psikotizm, tarafımızdan şahsiyetin bir
üçüncü ana boyutu olarak rahatça kabul edilebilmektedir. Royce’un (1972)
şahsiyetiyle ilgili faktör analizi yoluyla yapılan literatürü gözden
geçirmesinden elde ettiğimiz sonuçtan da açıkça görüldüğü gibi, bizim
ölçeklerimizin ölçtüklerine benzer üç önemli faktörden söz edilmektedir. Bu da
bize seçimin ne arbitrer ne de subjektif ve nosyonlara dayanmayarak, yalnızca
deneysel verilerin izinden gidildiğini göstermektedir.
E VE
N’İN MAHİYETİ:
Tanımı ve
tarifi yönünden E üzerine yapılan faktöryel çalışmalar, tıpa tıp eş olmamakla
birlikte Jung’un ileri sürdüklerine çok yakından benzemektedir. Aşağıda, tipik
içedönük ve tipik dışadönük tanımı yapılacaktır:
Tipik bir
dışadönük; sosyal bir kimse olup, toplantılardan hoşlanır, pek çok arkadaşı
vardır, etrafta konuşacak adam arar, kendi başına çalışmaktan veya okumaktan
hoşlanmaz. Heyecan verici şeyler arar, riski göze alır, daima başkalarının
işine burnunu sokar, olaylar karşısında kolayca tahrik olur ve genellikle
empülsif bir kişiliği vardır. Şakadan hoşlanır, daima hazır cevaptır,
değişikliği sever, kalenderdir ve insanlarla rahat kaynaşır, optimisttir;
gülmek ve neşeli olmak ister. Hareket halinde olmayı ister ve bundan hoşlanır.
Agresif olma eğilimdedir ve çabuk öfkeye kapılır. Hislerini her zaman kontrol
altında tutamaz ve genellikle fazla güvenilir bir kimse değildir.
Tipik
içedönük bir kişi ise; sakin ve pek çok şeyden elini eteğini çekmiş gibidir.
Başkalarına kıyasla kitaplardan ve okumaktan daha çok hoşlanır. Yakın dostları
dışında insanlara uzak durur ve içine kapanıktır. Önceden plan yapmakla
birlikte temkinli olduğundan her hangi bir girişimde bulunmadan önce ne
yapacağını iyice planlar. Ani dürtülerle hareket etmeye fazla güveni yoktur.
Heyecan verici olaylardan pek hoşlanmaz, günlük yaşamda görülen her zamanki
olaylar üzerinde bile ciddiyetle durur ve düzenli bir yaşamdan hoşlanır. Hislerini
çok sıkı kontrol altında tutar ve pek nadir olarak saldırgan davranışta bulunur
ve kolayca kızarak parlamaz ve kendini kaybetmez. Pesimist olsa bile güvenilir
bir kimsedir, ahlaki değerlere önem verir.
Nörotizm
yönünden ise böyle bir tanımlama yapmaya gerek pek yoktur; zira bu konuyla
ilgili pek çok kişi bizimle birlikte aşağı yukarı aynı tanımlamaları yapmıştır.
Ancak, bütünlüğü bozmamak için N vasfında yüksek puan alan bir kimseyi kaygılı,
endişeli, aksi ve çoğunlukla küskün(depressed) bir kişi olarak
tanımlayabiliriz. Uykusuzken huzursuz olan bu insanlar çeşitli türde psikomatik
rahatsızlıklardan şikayetçidirler. Son derece emotif olurlar ve her çeşit
tembihe karşı duyarlıdırlar. “Emosyonel” olarak kendileri için sarsıcı olan her
olaydan sonra eski hallerine dönmekte güçlük çekerler. Aşırı derecede emosyonel
reaksiyonda bulunmaları uyum yeteneklerini de engeller ve böylece reaksiyonları
irrasyonel ve bazen de katı olur. İşe bir de dışadönüklüğün karıştığı hallerde
kişi büsbütün duyarlı ve huysuz olur; o zamanda aşırı heyecanlanır ve agresif
olduğu olur. Nörotizm ölçeğinde yüksek puan almış bir kimseyi tek bir sözcükle
tanımlamamız gerekirse onun için çekinmeden “vıdıvıdı” ve çok endişeli
diyebiliriz. Bu kimselerin en önemli özelliği daima işlerin ters gideceğini
düşünerek ve bu düşünceleri hemen gerçekleşecekmiş gibi varsayıp aşırı
emosyonel reaksiyonlarda bulunmalarıdır. Oysa, istikrarlı bir kimse olaylar
karşısında fazla heyecana kapılmadan temkinli hareket eder ve heyecan yaratan
olayın ardından genellikle eski haline döner. Çoğunlukla sakin olup,
kızgınlıklarını bile frenleyebilir, kontrollü kaygısızca hareket edebilirler.
Bu
tanımlayıcı özellikteki görüntüler genellikle şahsiyetin fenotip yönünü
yansıtır, ancak, daha önce testler ve deneylerle ortaya çıkmış görüntüler de
şahsiyetin genotip’ini yansıtmaktadır. Kişilerde gözlenebilen davranışlar
yapısal farklılaşmaların çevre ile olan enteraksiyonunun bir fonksiyonu olup,
dışadönüklük-içedönüklükte görülen davranış, Eysenck Şahsiyet Kestiyoneri gibi
testlerde en iyi şekilde ölçülebilmektedir. Lâboratuar testleri ile
kestiyonerler arasındaki ayrıcalık daha çok şahsiyetin genotip ve fenotipi
arasındaki farklılaşmayla yakı nen ilgilidir, ancak tabii bu hiçbir zaman
mutlak olmayabilir. Çeşitli tipte ölçme araçları kullanılarak elde edilen
bulguları karşılaştırarak, bunların anlamı üzerinde derin derin düşünülerek bir
değerlendirme yapmak daha akıllıca olacaktır.
-P- ÖLÇEĞİ VE
PSİKOTİZM’İN MAHİYETİ:
Bu
kestiyonerde kullanılan P,N ve E ölçekleri bir seri yaklaşık 20 kadar faktöryel
çalışma sonucu ve duruma göre bazen önceki analizlerin ışığı altında bazen de
teorik yaklaşmalarla birbirinden pek az farklı olan itemlerin seçilmesi ile
gerçekleştirilmiştir. Belirli safhalarda kestiyonerler kısmi olarak
sonuçlandırılıp validitasyon ve deneysel araştırmaları sürdürebilmek amacı ile
kullanılırlar. Kullanılış bakımından oldukça yaygın olan ve Eysenck Şahsiyet
Kestiyonerine “EPQ” çok benzeyen şahsiyet envanteri (PI), Psikotizm-Dışadönüklük-Nörotizm
(PED) ölçekleri hem erişkinler hem de çocuklar için hazırlanmıştır. Zaman zaman
itemlerde değişiklik yapılarak (1) faktörler arası korelasyonlar azaltılmış
veya izole edilmiştir. (2) Birden fazla faktörde görülen item yığışımı (yükü)
ortadan kaldırılmıştır. (3) Söz konusu ölçeklerin güvenilirliği arttırılmak
istenmiştir. Ayrıca ,şahsiyetin ölçülmeğe çalışılan bu üç boyutundan zeka
faktörü soyutlanmaya çalışılmış ve bu gerçekleştirilirken Eysenck’e göre hiçbir
güçlükle karşılaşılmamıştır.
P değişkeninin özelliği hakkında, duruma
göre testin çeşitli yerlerindeki item muhtevasının ışığında ve, ayrıca, yapılan
deneysel çalışmalarla ve de psikotik ve kriminal gruplarında görülen yüksek P
değeri bu vasıf hakkında yeterince bilgi vermektedir, ne var ki, yüksek P puanı
almış bir kişi hakkında verbal tanım yapmak için zaman henüz erken olabilir ama
bu şahsiyet tipinin tarifini de bir çeşni katmak üzere şöyle yapabiliriz:
Yalnız, tek başına, başkalarını umursamayan, insanlara aldırış etmeyen bir tip.
Çoğunlukla başkalarının başına dert açar, rahatsız eder ve huzursuzluk yaratır.
Bazen acımasız, zalim ve hatta insanlıktan uzak davranışlarda bulunabilir.
Hissizdir, başkalarını kolay kolay anlayamaz ve duyarlı olamaz. Başkalarına ,
hatta kendi yakınlarına bile hostil davranır ve saldırgandır. Acayip, garip ve
olağan olmayan şeylere karşı bir yakınlık duyar ve tehlikeleri görmezlikten
gelir. Başkalarını budala ve aptal yerine koymaktan ve sinirlendirmekten çok
hoşlanır. İşte yüksek P puanı almış erişkin bir kimsenin genel tanımı.
Çocuklar
söz konusu olduğu zaman, terk edilmiş görünümünü veren, sorun yaratan, acayip
hareketlerde bulunan bir çocukla karşı karşıyayız demektir. İnsanca duygular
beslemeyen, insan ve hayvanları sevmeyen bu çocuklar yakınlarına karşı dahi
agresif ve hostil duygular beslerler. Bu kategoriye giren erişkin ve çocuklara
“sosyalizasyon” sözcüğü bir kavram olarak çok yabancıdır; empati, suçluluk
duygusu ve başkalarına karşı duyarlı olma gibi nosyonlara aşina olmadıkları için
yabancı ve garip karşılarlar. Ancak bu tanımlar had örnekler için geçerlidir.
Ortadaki yığışmalara yakın olan vakalara uçlardakilere kıyasla çok daha sık
rastlandığından, bu grubun gösterdiği özellikler çok daha yumuşaktır. Bu tür
davranış paternleri için psikiyatrik terimlerden “şizoid” ve “psikopatik”
gibileri ile akla sıklıkla gelen “davranış bozuklukları” sözcüğü
kullanılmaktadır. Bizim kullandığımız anlamdaki “psikotizm” kavramı ise bu üç
diyagnostik terim ile iç içe girmiş bulunmaktadır.
Kullandığımız terimin psikiyatrik tabiatlı
olmasına ve de diğer bazı psikiyatrik kavramlarla benzerlikler göstermesine
rağmen bu ölçek MMPI gibi patolojik skalalardan farklıdır. Biz baştan sona
normal davranışla uğraşmaktayız ve uğraşın içine semptomlar girmemektedir.
Aynen nörotizmde olduğu gibi, ilgi alanımız içerisinde şahsiyette ayrıcalıklara
neden olan davranış biçimleri girmektedir ki, bunların ancak had durumda
olanlarında patolojik görüntüler ortaya çıkmaktadır. İşte bütün bu nedenlerden
ötürü ölçek normal vakalara ve popülasyondan seçilmiş Patolojik olmayan
gruplara uygulanması daha uygun düşmektedir. Bu nedenle “nörotizm” ve
“psikotizm” terimlerinin ardında yatan teoriyi pek iyi bilmeyenlerle iletişimi
sağlayabilmek için bu iki terimi bir tarafa bırakarak “emosyonalite” ve “dik
kafalı” gibi sözcüklerin kullanılması daha uygun görülmüştür.
YALAN (L) ÖLÇEĞİ:
Bu ölçek
kestiyoner serimiz içerisinde ilk defa E.P.I’de yer almıştır. Amacı “sahte
görünümü” verme çabasında olan bazı denekleri ortaya çıkarmada yardımcı
olmaktır. Böyle davranma eğilimi genellikle bazı pozisyonlarda bu tür
görünmenin daha olumlu sonuçlar vereceği kanaati ile hareket edilir. Örneğin
eğer bir kestiyoner bir işe alınma ile ilgili mülakat prosedürünün bir parçası
olarak kullanılmışsa. Bu ölçeğin mahiyeti hakkında daha detaylı bilgiler
edinebilmek amacı ile bir seri faktöryel ve deneysel çalışmalar yürütülmüştür.
(Eysenck ve diğerleri, 1970-71) Ölçeğin yeterli seviyede faktöryel bir
bütünlüğe sahip olduğu açıktır; öyle ki, burada diğer faktörlerde görülmeyen
item ağırlıkları mevcuttur, ancak, bu ölçeğin puanlarını yalnızca kişilerin
gerçek düşünce ve eğilimlerinden kaynaklanmadığını ve bazı gizlemelerin var
olduğunu tek taraflı olarak düşünmek ve kabul etmek bazı güçlükler
yaratmaktadır. En önemli sorun gerçekleri gizleme politikasından başka , L
ölçeği, ayrıca, şahsiyette devamlılık gösteren bir kişilik faktörünü daha
ölçmektedir ki, bu faktör muhtemelen sosyal naivéte ‘dir. L ölçeğinin
gerçekleri sakladığı ve gizlediği halleri ortaya çıkardığını biliyoruz; ancak,
Michaelis ve Eysenck (1971) deneysel şartlarda yapılacak ayarlamalarla
motivasyon seviyesini düşürmek suretiyle L ölçeğinde bazı manipülasyonlar
yapılabileceğini söylemektedirler. Bu başka türlü görünme eğilimi motivasyonel
olarak yalnızca bu puanın varyansını etkileyen bir faktör olsaydı, o zaman
güvenilirliği sadece skorun büyüklüğüne bağlı olurdu. Başka bir deyişle skorun
düşük olduğu hallerde deneklerin gerçekleri saklamayıp olduğu gibi ortaya
koyduğunun düşünülmesi gerekir di ki o zamanda ölçeğin güvenilirliği düşük
olurdu. Ampirik olarak durumun bu olmadığı görülmüştür; L ölçeğinin
güvenirliliği gerçeğin cüzi olarak gizlendiği hallerde azalmadığı gibi,
gerçeğin hemen hemen tamamen gizlendiği hallerde bile ölçeğin güvenilirliğinde
bir artma olmamıştır. O halde ölçek sabit olan ve değişmeyen bir kişilik
fonksiyonunu ölçüyor olmalıdır; ancak, bu fonksiyonun kesin mahiyeti hakkında
pek fazla bir şey bilinmemektedir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder