8 Haziran 2012 Cuma

ÖĞRENMEYİ ÖĞRENMEK




            BİLGİ NİÇİN ÖNEMLİ ?
            Bilenle bilmeyen arasındaki fark ölü ile diri arasındaki fark gibidir. Doğru sorulara doğru cevapları diriler verebilir. Değiştirebilecek, etkileyebilecek, düzenleyebilecek dirilerdir. Bilmeyenler bunları yapamazlar. Bilgi yolumuzu aydınlatan ışıktır.

            Bilgiye sahip olanlar olayları ve insanları ışıklar altında, aydınlıkta yorumlarlar. Bilgiye sahip olmayanlar karanlıkta konuşmuş olurlar. Karanlıkta olduğu halde bir insanı, bir olayı yorumlamaya çalışan, dahası doğru yorumladığını iddia eden birisinin bu tavrına şaşılır. Görmeden bu nasıl yapılır? Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar bir süre ilgi çekseler de etkili olamazlar. Asıl olan etkili olabilmektir.
            Bilgisiz olduğumuzda her şey bize yabancı gelir. Bilgili isek her şeyi kendimize yakın buluruz. Yeni olan bir fikri bir nesneyi kavrayabilmeyi mümkün kılan şey birikmiş bilgilerimizdir. Bilgili olduğumuzda insanlarla daha rahat iletişim kurabiliriz, daha girişimci olabiliriz, karşımıza çıkan fırsatları daha iyi değerlendirebiliriz.
            Bilginin kendimize güven duymadaki üstün rolü çok önemlidir. Çünkü biliyoruz ki kendimize güven duymadığımızda gücümüzü kullanamayız ve çürütürüz.
           

HEDEFİ OLAN ÖĞRENCİLERLE İLGİLİ GÖRÜŞME

            Hedeflerinizi anlattığınız öğretmenleriniz size farklı bir samimiyetle yaklaşacaklardır. Bir öğretmeni en çok etkileyen öğrenci, hedefim olan, bu hedefe büyük bir bağlılık duyan ve bunun için elinden  gelen gayreti gösteren öğrencidir. Her öğretmen böyle bir öğrenciye yardım etmekten, onun çabalarına katılmaktan, onun duygularını paylaşmaktan zevk alır.
            Yalnız geleceğe dönük hedefleriniz değil, onlarla bir bağı olan ya da olamayan ilgileriniz de etkileyici olur. Yeter ki ilgileriniz derin , samimi, içten olsun. Pul koleksiyonu yapan bir öğrencisine pul toplayan, Afrika’ya büyük ilgi duyan bir öğrencisine Afrika ile ilgili yazı ve resim taşıyan, atletizmle uğraşan bir öğrencisine günlük, yıllık çalışma programları temin eden öğretmenler tanıyorum.
            “bir hedefinin olduğunu bildiğiniz bir öğrenci sizi etkiler mi? “ soruma, soruyu sorduğum bütün öğretmenler hiç tereddütsüz coşkulu bir onayla “Evet... tabii...” cevabını vermişlerdir. Şu cevap bir özet olabilir.
            “Biyoloji alanında ihtisas yapmak isteyen bir öğrencim  vardı. Çok canlı bir ilgiydi bu. Söz Biyoloji olduğunda dikkatler onda toplanırdı bir konu hakkında ciddi bir ilgiye sahip olması onu arkadaşlarının gözünde çok farklı biri yapıyordu. Sınıfta özel bir mevcuttu. Biyoloji ile ilgili bende ne varsa aktardım. Onu üniversitede araştırmalar yapan arkadaşlarımla tanıştırdım müthiş keyiflendi. İlgisine karşı bu cevap onu daha da ilgili bir hale getirdi. Ne yazık ki Matematikte yeterince başarılı değildi.açıkça söylemek gerekirse dersin öğretmeni ile de bazı problemleri vardı. Araya girip bu problemleri çözmem zor olmadı. Matematikte ona özel bir program uyguladık, eksikleri tamamlandı.”


            AKILDA TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR
  • Her ne kadar öğrenme genellikle mekanik yetenek olarak algılansa da, bir öğrenci olma sanatı aynı zamanda iç dinamik içerir.
  • Eğitime motivasyon ile yaklaşmanız, içsel öğrenme sanatını daha keyifli ve üretken yapacaktır.
  • Kendi kendinizi motive etmeniz başkalarından gelecek motivasyon beklentisinden daha etkilidir.
  • Öğrenmenin sizin için ne anlama geldiğini belirleyerek kendinizi motive edebilirsiniz.
  • Sizin sorumluluklarınız, etkin yaklaşım, amaç belirleme, mekanik olarak hazırlanmış olma, ne istediğinizi bilme ve sizin düşünme biçimini etkileyen değerlerin (böylece öğrenme yeteneğinizi etkileyenlerin) ne olduğunu bilmektir.
  • Dış koşullar sizin öğrenmenizi etkilese de, motivasyon, zihinsel kıvraklık ve bağımsız düşünme ile bunları aşabilirsiniz.
  • Öğrenmenin iç engelleri daha az belirgin olabilir, bu nedenle kendinizi tanımanızı genişletmelisiniz.
  • Varolan içsel engeller, aynı zamanda sizin öğrenmenizi kolaylaştıran kişilik özelliklerinizdir, ve kendinizi  tanımanız sizin amaçlarınıza doğru yöneleceğiniz bu özelliklerinizi açığa çıkarır.
  • İçsel öğrenme sanatı size bağlıdır,öğrencinin kendisini etkin bir şekilde öğrenmesi için gücünü en yüksek seviyede kullanması ve fırsatları değerlendirmesi için erekli adımları atmalıdır.
  • İçsel öğrenme sanatı, kişisel bilinç, zihinsel esneklik, zihinsel kıvraklık ve vizyon gerektirir.
  • İki yüzlü yansıtma, kişisel bilinçliği keskinleştirir ve genişletir.
  • Zihinsel esneklik, yeteneği bir bakış açısından daha fazlasıyla görmektir: Zihinsel kıvraklık, yeni bir bakış açısı üzerinde hareket etme yeteneğidir.
  • Zihinde canlandırma tekniği, içsel yönlendirme, güvenme ve yoğunlaşma, içsel öğrenme içindeki yeteneğinizi zenginleştirir.
  • Zihinde canlandırma, deneyiminizi zenginleştirmek için, canlı  görünümleri kullanma yeteneğini içerir.
  • İçsel yönlendirme bir kendi kendine bilinçlilik değildir; beden ve zihnin  doğal bir koordinasyonu içinde  kendi kendinize gerçekleştirebileceğiniz eleştirel olmayan bir yetenektir.
  • Derin yoğunlaşma, sizi edilgenliğin ötesine taşıyan zihinsel bir sakinlik gerçekleştirmek için bir yetenek içerir.
  • Bu teknikler aracılığı ile yönlendirilebilen zihinsel enerji “akış” olarak bilinen bilinçlenmenin değişik bir durumu şeklinde meydana gelir.
  • Akış, doruk noktasında gerçekleştirilmiş olan içsel öğrenmedir. Etkinlikleriniz içinde çaba göstermeden, üretken ve enerji biçiminde ortaya konur.
  • Akış deneyimi ne kadar güçlü ise, öğrenmeyi sürdürmek için gerekli motivasyon o denli güçlü olur.

EĞİTİM BİYOLOJİSİNİN 13 TEMEL KURALI


1.      Öğrenim hedeflerini tanımak:
Öğrenen bir kimse, öğreniminin her safhasında, öğrendiklerinin kendisi için
anlam ve değerini görebilmelidir. Ancak böylece öğrencinin dikkati ve isteği artar, motivasyonu gelişir, organizması “alma” yönünde faaliyet gösterir ve “alınanlar” anlamlı biçimde “kayda geçirilir.” Böylece enformasyon sadece beynin geleneksel bölgelerinde işlemekle kalmaz, limbik sistemin duygusal katkısını da alacağı için, daha geniş bir yere, daha ayrıntılı olarak kaydedilir.
2.      Anlamlı Cyurriculum:
Faydalı bir kullanım alanı bulunamayacağı, gerek gerçekle olan bağlantısı,
gerekse de daha önceki öğrenme deneyleriyle ortaya çıkmış olan bir der konusu, hafızaya zayıf bir şekilde kaydolur. Daha sonraki hatırlamalarda da, izole edilmiş bir biçimde ve tek yönlü kaydedilmiş, ayrıca başka çağrışım alanlarıyla bağlantıya girmemiş olduğu için, zorlukla hafızaya çağrılabilir. Bu nedenle bir ders konusunun sıralanışı ve kuruluş biçimi, gerçek öğrenme hedeflerine ve anlayış sırasına göre ayarlanmalıdır. Tarihsel ya da akademisyen anlayışla hazırlanan ders kitaplarının, öğrenmeyi engellediğini unutmayalım.

3.      Merak, yabancılık etkisini dengeler:
Merak, ilgi, hayranlım ve beklentinin eksik olduğu yerde, yeni öğrenilecek bir
konu için yeterli beyinsel hazırlık yapılamaz.böyle bir durumda, alışılmamış ve yabancı bir konuyla olan karşılaşma, ara  beyin ve sempatikus  siniri yoluyla “Catecholamin”salgılanmasına yol açar. Beynin belirli bölümlerince de salgılanan  bu hormon,  hafif bir stres durumu yapar. Böylelikle öğrenme gerçekleşir, ama bunun hafızaya uzun süreli olarak aktarılması mümkün olmaz. Olumsuzluğun artması halinde ise, beyin hücreleri arasındaki haberleşmeyi sağlayan sinapslar kilitlenir ve ders konusuna karşı bir tepki, bir savunma hali doğar. Artık o konunun alınması  ve işlenmesi mümkün olmaz.
4.      Yeniyi eski giysilerle sunmak:
Tanımayan = tehlikeli=stres. İlk kez karşılaştığımız bir şey, organizmada negatif
bir hormanal  reaksiyonlar dizisi oluşturur. Bunun sonucunda da düşünme ile kayıt etme imkanları ortadan kalkar. Oysa alışılan ve tanıdık bir “giysi” tanınmayana karşı duyulan tepkiyi en aza indirger. Ayrıca yeniden tanıma duygusunun doğmasına ve başarı duygusunun canlanmasına yol açarak, vücutta pozitif bir hormanal denge yapar. Bu durumun da öğrenmeyi nasıl  olumlu yönde etkilediğinden daha önce bahsetmiştik.
5.      Ayrıntıdan önce ana çatıyı oluşturmak:
Genel ilişkiler bütünü, yani bir konunun ana çatısı ya da iskeleti, bir sürü detaya
ve ayrıntıya oranla insana daha basit ve tanıdık gelir. Yani ayrıntılardan daha az yabancıdır. Bu nedenle beyinde kendisine tutunacak bir yerler bulma şansı daha fazladır. Böylece de, daha sonra gelecek detayları yakalama ve onları kendine çekip, “emme” imkanına sahiptir.


6.      Enterferansı (kesişmeleri) önlemek:
Ana konu ile birlikte alınan ek algılamalar, eğer aynı türden ve birden fazla
olursa, “çok kısa süreli hafıza” da birbirleriyle kesişir ve karşılıklı olarak etkilerini söndürürler. Gelen ilk enformasyonun böyle bir kesişim işle engellenmesi, onun kaydedilmeden, unutulmamasına yol açar. Bu nedenle önce enformasyonu “kısa süreli hafıza” ya dek uzatarak, orada yerleşmesini sağlamak, konu ile ilgili diğer varyasyonları da ondan sonra devreye sokmak daha doğru olur.
7.      Kavramların açıklanması
Genel anlamda konuların yada bağlantıların (işlenen kavramı işin içine
katmadan) açıklanması beşinci maddede gösterildiği gibi, bilinen çağrışım modellerini harekete geçirir. Bu genel çatının içinde ise, yeni olan kavram, kendine rahatlıkla tutunacak bir yer bularak, kayda geçer.
8.      Ek çağrışımlar
Bir konunun açıklanması sırasında, göz önüne getirilebilecek örneklerin ve
yardımcı enformasyonların kullanılması, beyinde bunun kayda geçmesi için bir uyarı sinyali görevini üstlenir.  Ayrıca bu türlü bir açıklama biçimi, öğrenim sırasında pek de kullanılmayan motorik ve deneysel beyin bölgelerini uyararak, oralardaki algı kanallarının da çevreye girmesine yol açar. Böyle olunca da, enformasyonun “kısa ve uzun süreli hafıza”lara geçişi kolaylaşır. Çok kanallı yapılan bir kayıta da, yine çok çeşitli kanallardan ulaşmak ve onları hatırlamak mümkün olur.
9.      Öğrenimden haz duymak:
Haz ve başarı duygusu öğrenmeyi olumlu yönde etkileyen pozitif  hormonla bir
denge oluştururlar. Böylelikle beyin hücreleri arasındaki iletişim ve sinapslardan aktarılan enformasyonlar, hiçbir engelle karşılaşmadan hedefine ulaşır. Bu nedenle olumlu anılarla bağlantılı olarak algılanan enformasyonlar, diğerlerinden daha iyi işlenir, daha iyi anlaşılır ve çok kanallı (çok yönlü) olarak da kaydedilir. Sonraki kullanımları ve işe yarar olmaları da kolaylaşır.
10.  Çok kanallı kayıt:
Öğrenilecek konuyu, ne kadar çok algı giriş kanalını kullanarak beyne sunarsak,
işlenmesi, kaydı ve saklanması da o denli kolay olur. Olaya beyinde yer alan ne kadar fazla sayıdaki algı kanalı karışırsa, o kadar çok çağrışım imkanı doğar. Bu da o konuyu anlamamızı kolaylaştırır. Eski bilgilerimizle bir bağlantı kurulduğu için, öğrenme isteği artar ve ihtiyaç olduğunda da, öğrenilen yeni konular öylesine çabuk ve doğru olarak hafızaya çekilebilir.
11.  Gerçekle bağlantı kurmak:
Öğrenmek istenilen konu, gerçek hayatta yaşayıp, tanıdığımız şeylerle ne kadar
bağlantılı ve onlara yakınsa, kaydı da öylesine kolay olur ve geniş bir alana yayılır. Gerçek anılarla kurulan bağlantılar, konunun bir bütün (lineer bir tek düzelik iççinde değil de, bütünsel bir model biçiminde) olarak algılanmasını sağlar. Daha sonra bu öğrenilen konunun kesin kaydı yapılırken, gerçek ve içinde yaşadığımız çevre, kendini belirtmeyen, ama vazgeçilmez bir yardımcı öğretmen görevini üstlenir. Zaten var olan bu çevreyi her görüşümüzde ve normal yaşantımızda, onunla bağlantılı olan bilgiler, çeşitli varyasyonlarla beyine değişik açılardan kaydedilmiş  olurlar.
12.  Yeni enformasyonun tekrarlanması:
Yeni öğrenilen konuların belirli aralıklarla tekrarlanmasında fayda vardır. “kısa
süreli hafıza”nın  yaklaşık 20 dakikalık işleyişinden sonra, aynı enformasyonun yeniden alınması  ve “çok kısa süreli hafıza”ya sunulması, değişik hafıza kayıtları ile yeni çağrışımlara yol açabilir. Böylece resimler, tasarımlar, düşünceler canlanır ve tek kanallı bir enformasyon, içsel olarak yaşantı haline, yani çok kanallı bir kayıt biçimine dönüşür.
13.Yoğun bağlantılar:
Bir dersin, okunan bir kitabın ya da çalışılan bir konunun bütün öğeleri arasında
gerçekleşecek yoğun bağlantılar, 4,5,8,10 ve 11’incinoktalarda belirtilen “başarı duygusunun”   canlanmasını ve böylelikle de hafızada saklama işleminin daha iyi yapılmasını sağlar. Bunun yanısıra, beyindeki bilgilerin üretken bir şekilde bir araya getirilip, kombine edilmesi de yine bu yolla gerçekleşebilir. Aslında böyle yoğun bağlantılar kurulması, sözünü ettiğimiz 13 kural için de geçerlidir. Bu kuralları her durumda  ve her öğrenme tipinde kullanmak mümkündür.


             Kaynakça

1.      Frederıc Vester, çeviri, Aydın Arıtan, Düşünmek, Öğrenmek, Unutmak, Arıtan Yayınevi Ekim 1994 İstanbul 
2.      Katherine Ramsland, Çeviri: İbrahim Şener – Selam Şenol, Öğrenme Sanatı,Beyaz Yayınları,Eylül 1998 İstanbul.
3.      Recep Şükrü Apuhan, Her şey bana bağlı,Timaş Yayınları, Ocak 2000 İstanbul

http://kisiselgelisimhakkinda.blogspot.com/


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder