BİLGİ
NİÇİN ÖNEMLİ ?
Bilenle
bilmeyen arasındaki fark ölü ile diri arasındaki fark gibidir. Doğru sorulara
doğru cevapları diriler verebilir. Değiştirebilecek, etkileyebilecek,
düzenleyebilecek dirilerdir. Bilmeyenler bunları yapamazlar. Bilgi yolumuzu
aydınlatan ışıktır.
Bilgiye
sahip olanlar olayları ve insanları ışıklar altında, aydınlıkta yorumlarlar.
Bilgiye sahip olmayanlar karanlıkta konuşmuş olurlar. Karanlıkta olduğu halde
bir insanı, bir olayı yorumlamaya çalışan, dahası doğru yorumladığını iddia
eden birisinin bu tavrına şaşılır. Görmeden bu nasıl yapılır? Bilgi sahibi
olmadan fikir sahibi olanlar bir süre ilgi çekseler de etkili olamazlar. Asıl
olan etkili olabilmektir.
Bilgisiz
olduğumuzda her şey bize yabancı gelir. Bilgili isek her şeyi kendimize yakın
buluruz. Yeni olan bir fikri bir nesneyi kavrayabilmeyi mümkün kılan şey
birikmiş bilgilerimizdir. Bilgili olduğumuzda insanlarla daha rahat iletişim
kurabiliriz, daha girişimci olabiliriz, karşımıza çıkan fırsatları daha iyi
değerlendirebiliriz.
Bilginin
kendimize güven duymadaki üstün rolü çok önemlidir. Çünkü biliyoruz ki
kendimize güven duymadığımızda gücümüzü kullanamayız ve çürütürüz.
HEDEFİ OLAN ÖĞRENCİLERLE İLGİLİ GÖRÜŞME
Hedeflerinizi
anlattığınız öğretmenleriniz size farklı bir samimiyetle yaklaşacaklardır. Bir
öğretmeni en çok etkileyen öğrenci, hedefim olan, bu hedefe büyük bir bağlılık
duyan ve bunun için elinden gelen
gayreti gösteren öğrencidir. Her öğretmen böyle bir öğrenciye yardım etmekten,
onun çabalarına katılmaktan, onun duygularını paylaşmaktan zevk alır.
Yalnız
geleceğe dönük hedefleriniz değil, onlarla bir bağı olan ya da olamayan
ilgileriniz de etkileyici olur. Yeter ki ilgileriniz derin , samimi, içten
olsun. Pul koleksiyonu yapan bir öğrencisine pul toplayan, Afrika’ya büyük ilgi
duyan bir öğrencisine Afrika ile ilgili yazı ve resim taşıyan, atletizmle
uğraşan bir öğrencisine günlük, yıllık çalışma programları temin eden
öğretmenler tanıyorum.
“bir
hedefinin olduğunu bildiğiniz bir öğrenci sizi etkiler mi? “ soruma, soruyu
sorduğum bütün öğretmenler hiç tereddütsüz coşkulu bir onayla “Evet...
tabii...” cevabını vermişlerdir. Şu cevap bir özet olabilir.
“Biyoloji
alanında ihtisas yapmak isteyen bir öğrencim
vardı. Çok canlı bir ilgiydi bu. Söz Biyoloji olduğunda dikkatler onda
toplanırdı bir konu hakkında ciddi bir ilgiye sahip olması onu arkadaşlarının
gözünde çok farklı biri yapıyordu. Sınıfta özel bir mevcuttu. Biyoloji ile
ilgili bende ne varsa aktardım. Onu üniversitede araştırmalar yapan
arkadaşlarımla tanıştırdım müthiş keyiflendi. İlgisine karşı bu cevap onu daha
da ilgili bir hale getirdi. Ne yazık ki Matematikte yeterince başarılı
değildi.açıkça söylemek gerekirse dersin öğretmeni ile de bazı problemleri
vardı. Araya girip bu problemleri çözmem zor olmadı. Matematikte ona özel bir
program uyguladık, eksikleri tamamlandı.”
AKILDA
TUTULMASI GEREKEN NOKTALAR
- Her ne kadar öğrenme genellikle mekanik yetenek olarak algılansa da, bir öğrenci olma sanatı aynı zamanda iç dinamik içerir.
- Eğitime motivasyon ile yaklaşmanız, içsel öğrenme sanatını daha keyifli ve üretken yapacaktır.
- Kendi kendinizi motive etmeniz başkalarından gelecek motivasyon beklentisinden daha etkilidir.
- Öğrenmenin sizin için ne anlama geldiğini belirleyerek kendinizi motive edebilirsiniz.
- Sizin sorumluluklarınız, etkin yaklaşım, amaç belirleme, mekanik olarak hazırlanmış olma, ne istediğinizi bilme ve sizin düşünme biçimini etkileyen değerlerin (böylece öğrenme yeteneğinizi etkileyenlerin) ne olduğunu bilmektir.
- Dış koşullar sizin öğrenmenizi etkilese de, motivasyon, zihinsel kıvraklık ve bağımsız düşünme ile bunları aşabilirsiniz.
- Öğrenmenin iç engelleri daha az belirgin olabilir, bu nedenle kendinizi tanımanızı genişletmelisiniz.
- Varolan içsel engeller, aynı zamanda sizin öğrenmenizi kolaylaştıran kişilik özelliklerinizdir, ve kendinizi tanımanız sizin amaçlarınıza doğru yöneleceğiniz bu özelliklerinizi açığa çıkarır.
- İçsel öğrenme sanatı size bağlıdır,öğrencinin kendisini etkin bir şekilde öğrenmesi için gücünü en yüksek seviyede kullanması ve fırsatları değerlendirmesi için erekli adımları atmalıdır.
- İçsel öğrenme sanatı, kişisel bilinç, zihinsel esneklik, zihinsel kıvraklık ve vizyon gerektirir.
- İki yüzlü yansıtma, kişisel bilinçliği keskinleştirir ve genişletir.
- Zihinsel esneklik, yeteneği bir bakış açısından daha fazlasıyla görmektir: Zihinsel kıvraklık, yeni bir bakış açısı üzerinde hareket etme yeteneğidir.
- Zihinde canlandırma tekniği, içsel yönlendirme, güvenme ve yoğunlaşma, içsel öğrenme içindeki yeteneğinizi zenginleştirir.
- Zihinde canlandırma, deneyiminizi zenginleştirmek için, canlı görünümleri kullanma yeteneğini içerir.
- İçsel yönlendirme bir kendi kendine bilinçlilik değildir; beden ve zihnin doğal bir koordinasyonu içinde kendi kendinize gerçekleştirebileceğiniz eleştirel olmayan bir yetenektir.
- Derin yoğunlaşma, sizi edilgenliğin ötesine taşıyan zihinsel bir sakinlik gerçekleştirmek için bir yetenek içerir.
- Bu teknikler aracılığı ile yönlendirilebilen zihinsel enerji “akış” olarak bilinen bilinçlenmenin değişik bir durumu şeklinde meydana gelir.
- Akış, doruk noktasında gerçekleştirilmiş olan içsel öğrenmedir. Etkinlikleriniz içinde çaba göstermeden, üretken ve enerji biçiminde ortaya konur.
- Akış deneyimi ne kadar güçlü ise, öğrenmeyi sürdürmek için gerekli motivasyon o denli güçlü olur.
EĞİTİM BİYOLOJİSİNİN 13 TEMEL KURALI
1.
Öğrenim
hedeflerini tanımak:
Öğrenen
bir kimse, öğreniminin her safhasında, öğrendiklerinin kendisi için
anlam ve değerini görebilmelidir. Ancak böylece öğrencinin
dikkati ve isteği artar, motivasyonu gelişir, organizması “alma” yönünde
faaliyet gösterir ve “alınanlar” anlamlı biçimde “kayda geçirilir.” Böylece
enformasyon sadece beynin geleneksel bölgelerinde işlemekle kalmaz, limbik
sistemin duygusal katkısını da alacağı için, daha geniş bir yere, daha
ayrıntılı olarak kaydedilir.
2.
Anlamlı
Cyurriculum:
Faydalı
bir kullanım alanı bulunamayacağı, gerek gerçekle olan bağlantısı,
gerekse de daha önceki öğrenme deneyleriyle ortaya çıkmış
olan bir der konusu, hafızaya zayıf bir şekilde kaydolur. Daha sonraki
hatırlamalarda da, izole edilmiş bir biçimde ve tek yönlü kaydedilmiş, ayrıca
başka çağrışım alanlarıyla bağlantıya girmemiş olduğu için, zorlukla hafızaya
çağrılabilir. Bu nedenle bir ders konusunun sıralanışı ve kuruluş biçimi,
gerçek öğrenme hedeflerine ve anlayış sırasına göre ayarlanmalıdır. Tarihsel ya
da akademisyen anlayışla hazırlanan ders kitaplarının, öğrenmeyi engellediğini
unutmayalım.
3.
Merak,
yabancılık etkisini dengeler:
Merak, ilgi, hayranlım ve
beklentinin eksik olduğu yerde, yeni öğrenilecek bir
konu
için yeterli beyinsel hazırlık yapılamaz.böyle bir durumda, alışılmamış ve
yabancı bir konuyla olan karşılaşma, ara
beyin ve sempatikus siniri
yoluyla “Catecholamin”salgılanmasına yol açar. Beynin belirli bölümlerince de
salgılanan bu hormon, hafif bir stres durumu yapar. Böylelikle
öğrenme gerçekleşir, ama bunun hafızaya uzun süreli olarak aktarılması mümkün
olmaz. Olumsuzluğun artması halinde ise, beyin hücreleri arasındaki
haberleşmeyi sağlayan sinapslar kilitlenir ve ders konusuna karşı bir tepki,
bir savunma hali doğar. Artık o konunun alınması ve işlenmesi mümkün olmaz.
4.
Yeniyi eski
giysilerle sunmak:
Tanımayan = tehlikeli=stres. İlk kez
karşılaştığımız bir şey, organizmada negatif
bir hormanal
reaksiyonlar dizisi oluşturur. Bunun sonucunda da düşünme ile kayıt etme
imkanları ortadan kalkar. Oysa alışılan ve tanıdık bir “giysi” tanınmayana
karşı duyulan tepkiyi en aza indirger. Ayrıca yeniden tanıma duygusunun
doğmasına ve başarı duygusunun canlanmasına yol açarak, vücutta pozitif bir
hormanal denge yapar. Bu durumun da öğrenmeyi nasıl olumlu yönde etkilediğinden daha önce
bahsetmiştik.
5.
Ayrıntıdan önce
ana çatıyı oluşturmak:
Genel ilişkiler bütünü, yani bir konunun ana
çatısı ya da iskeleti, bir sürü detaya
ve ayrıntıya oranla insana daha basit ve tanıdık gelir. Yani
ayrıntılardan daha az yabancıdır. Bu nedenle beyinde kendisine tutunacak bir
yerler bulma şansı daha fazladır. Böylece de, daha sonra gelecek detayları
yakalama ve onları kendine çekip, “emme” imkanına sahiptir.
6.
Enterferansı
(kesişmeleri) önlemek:
Ana konu ile birlikte
alınan ek algılamalar, eğer aynı türden ve birden fazla
olursa,
“çok kısa süreli hafıza” da birbirleriyle kesişir ve karşılıklı olarak
etkilerini söndürürler. Gelen ilk enformasyonun böyle bir kesişim işle
engellenmesi, onun kaydedilmeden, unutulmamasına yol açar. Bu nedenle önce
enformasyonu “kısa süreli hafıza” ya dek uzatarak, orada yerleşmesini sağlamak,
konu ile ilgili diğer varyasyonları da ondan sonra devreye sokmak daha doğru
olur.
7.
Kavramların
açıklanması
Genel anlamda konuların yada bağlantıların
(işlenen kavramı işin içine
katmadan) açıklanması beşinci maddede gösterildiği gibi,
bilinen çağrışım modellerini harekete geçirir. Bu genel çatının içinde ise,
yeni olan kavram, kendine rahatlıkla tutunacak bir yer bularak, kayda geçer.
8.
Ek çağrışımlar
Bir konunun açıklanması
sırasında, göz önüne getirilebilecek örneklerin ve
yardımcı
enformasyonların kullanılması, beyinde bunun kayda geçmesi için bir uyarı
sinyali görevini üstlenir. Ayrıca bu
türlü bir açıklama biçimi, öğrenim sırasında pek de kullanılmayan motorik ve
deneysel beyin bölgelerini uyararak, oralardaki algı kanallarının da çevreye
girmesine yol açar. Böyle olunca da, enformasyonun “kısa ve uzun süreli
hafıza”lara geçişi kolaylaşır. Çok kanallı yapılan bir kayıta da, yine çok
çeşitli kanallardan ulaşmak ve onları hatırlamak mümkün olur.
9.
Öğrenimden haz
duymak:
Haz ve başarı duygusu
öğrenmeyi olumlu yönde etkileyen pozitif
hormonla bir
denge
oluştururlar. Böylelikle beyin hücreleri arasındaki iletişim ve sinapslardan
aktarılan enformasyonlar, hiçbir engelle karşılaşmadan hedefine ulaşır. Bu
nedenle olumlu anılarla bağlantılı olarak algılanan enformasyonlar,
diğerlerinden daha iyi işlenir, daha iyi anlaşılır ve çok kanallı (çok yönlü)
olarak da kaydedilir. Sonraki kullanımları ve işe yarar olmaları da kolaylaşır.
10.
Çok kanallı
kayıt:
Öğrenilecek konuyu, ne
kadar çok algı giriş kanalını kullanarak beyne sunarsak,
işlenmesi,
kaydı ve saklanması da o denli kolay olur. Olaya beyinde yer alan ne kadar
fazla sayıdaki algı kanalı karışırsa, o kadar çok çağrışım imkanı doğar. Bu da
o konuyu anlamamızı kolaylaştırır. Eski bilgilerimizle bir bağlantı kurulduğu
için, öğrenme isteği artar ve ihtiyaç olduğunda da, öğrenilen yeni konular
öylesine çabuk ve doğru olarak hafızaya çekilebilir.
11.
Gerçekle
bağlantı kurmak:
Öğrenmek istenilen konu, gerçek hayatta yaşayıp,
tanıdığımız şeylerle ne kadar
bağlantılı ve onlara yakınsa, kaydı da öylesine kolay olur
ve geniş bir alana yayılır. Gerçek anılarla kurulan bağlantılar, konunun bir
bütün (lineer bir tek düzelik iççinde değil de, bütünsel bir model biçiminde)
olarak algılanmasını sağlar. Daha sonra bu öğrenilen konunun kesin kaydı
yapılırken, gerçek ve içinde yaşadığımız çevre, kendini belirtmeyen, ama vazgeçilmez
bir yardımcı öğretmen görevini üstlenir. Zaten var olan bu çevreyi her
görüşümüzde ve normal yaşantımızda, onunla bağlantılı olan bilgiler, çeşitli
varyasyonlarla beyine değişik açılardan kaydedilmiş olurlar.
12.
Yeni
enformasyonun tekrarlanması:
Yeni öğrenilen konuların belirli aralıklarla
tekrarlanmasında fayda vardır. “kısa
süreli hafıza”nın
yaklaşık 20 dakikalık işleyişinden sonra, aynı enformasyonun yeniden
alınması ve “çok kısa süreli hafıza”ya
sunulması, değişik hafıza kayıtları ile yeni çağrışımlara yol açabilir. Böylece
resimler, tasarımlar, düşünceler canlanır ve tek kanallı bir enformasyon, içsel
olarak yaşantı haline, yani çok kanallı bir kayıt biçimine dönüşür.
13.Yoğun bağlantılar:
Bir dersin, okunan bir
kitabın ya da çalışılan bir konunun bütün öğeleri arasında
gerçekleşecek
yoğun bağlantılar, 4,5,8,10 ve 11’incinoktalarda belirtilen “başarı
duygusunun” canlanmasını ve böylelikle
de hafızada saklama işleminin daha iyi yapılmasını sağlar. Bunun yanısıra,
beyindeki bilgilerin üretken bir şekilde bir araya getirilip, kombine edilmesi
de yine bu yolla gerçekleşebilir. Aslında böyle yoğun bağlantılar kurulması,
sözünü ettiğimiz 13 kural için de geçerlidir. Bu kuralları her durumda ve her öğrenme tipinde kullanmak mümkündür.
Kaynakça
1.
Frederıc Vester,
çeviri, Aydın Arıtan, Düşünmek, Öğrenmek, Unutmak, Arıtan Yayınevi Ekim 1994
İstanbul
2.
Katherine Ramsland,
Çeviri: İbrahim Şener – Selam Şenol, Öğrenme Sanatı,Beyaz Yayınları,Eylül 1998
İstanbul.
3.
Recep Şükrü Apuhan, Her
şey bana bağlı,Timaş Yayınları, Ocak 2000 İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder