Freud sorununu çözmeye doğru ilk adımını
Nancy kliniğini ziyareti sırasında yapmış olduğu raslantısal bir gözlemi
anımsayarak attı. Bir özne hipnotize edilmiş, bir dizi sıradan hipnotik etkiyi
yaşaması sağlanmış ve sonra dalınçtan uyanmıştı. Uyandıktan sonra özne dalınç
sırasında olmuş olanların hiçbir anısını taşımıyorduyalın bir hipnoz-sonrası
bellek-yitimi durumu. Bununla birlikte, hipnotizmacı elini öznenin alnına koyup
‘‘Şimdi anımsayabilirsin’’ dediği zaman Freud şaşırmıştı. Özne hemen bütün bir
hipnotik deneyimi en ince ayrıntısına dek anımsıyordu.
Bu deneyim üzerine düşünerek Freud belli bir uslamlama
geliştirdi. Eğer böylesine yalın bir uygulayım bir öznenin hipnoz-sonrası
bellek-yitimini yenmesine yardımcı olabiliyorsa, kendi histerik hastalarının
unutulmuş patojenik düşüncelerini anımsamalarına yardımcı olmak için de
işleyebilirdi. Düşüncesini sınamak için, bir basınç uygulayımı ile denemeler yapmaya başladı. Hastalarını
gözleri kapalı ama bütünüyle normal bir uyanıklık durumunda bir koltuk üzerine
yatırıyor, daha sonra onlardan belirtilerinin duyumlarına benzer fiziksel
duyumları ilk kez yaşadıkları zamanı anımsamaya çalışmalarını istiyordu. Bunun
üzerine hastalar kaçınılmaz olarak hedefe erişemeden belli bir yerde duran anı
zincirleri üretmeye başlıyorlardı. Bu noktalarda Freud elini hastanın alnına
bastırıyor ve güvenle önemli yeni anıların bilince geleceklerini bildiriyordu.
Birçok durumda yeni anılar gerçekten kendilerini gösteriyor ve anımsamalar
zinciri sürdürülebiliyordu. Sık sık, bu yeni uygulayımın yinelenişiyle
gerçekten patojenik olan düşünceler anımsanıyor ve arkasından gelen duygusal
katharsis ile belirtiler yitiyordu.
Zamanla Freud basınç uygulayımını kullanımında giderek artan
bir ustalık kazandı. Daha baştan açıktı ki hastalar basınca her zaman açıkça
ilgili anılarla karşılık vermiyorlardı; bunun yerine, kimi zamanlar ancak
bulanık ve görünürde ilgisiz imgeleri ya da düşünceleri bildiriyorlardı.
Başlangıçta Freud bunları önemsiz diye gözardı etti ve işleme yeni baştan
başlamak zorunda olduğunu düşündü. Bununla birlikte, aşamalı olarak bu bulanık
karşılıkların bile imlemli olduklarını ve dinlenmeleri ve kullanılmaları
gerektiğini öğrendi.
Bir hasta alnındaki basınca yıldız gibi titrek ışıklar ve
ışık çakmaları bildirerek karşılık verdiği zaman belirleyici önemde bir deneyim
yer aldı. Freud düşkırıklığına uğradı ve kızın yalnızca fosfonlar, kapalı bir
göz üzerine bastırıldığı zaman çoğu kez beliren o ışık çakmalarını gördüğünü
düşündü. Neredeyse vazgeçmek üzereydi ki, hasta imgelerin Sanskrit betilerini
andıran geometrik şekiller—haçlar, çemberler, üçgenler vb.—kazanmaya
başladıklarını söyledi. Kafası karışan Freud ondan betilerle bağlı olarak
kafasına gelen tüm düşünceleri sıralamasını istedi. Hasta haç-benzeri betilerin
‘‘acıyı’’ temsil ettiklerini ve dairesel, güneş-benzeri bir betinin
‘‘eksiksizliği’’ simgelediğini söyledi. Bu arkadan acı ve kişisel eksiksizlik
yoksunluğu duygularının duygusal bir betimlemesine götürdü. Yakınlarda tinselci
bir dergide okuduğu Sanskritçe’den çevrilmiş bir yazı tarafından özellikle
yetersiz olduğunu duyumsamaya götürüldüğünü söyledi. Bunu yeniden anımsama
deneyimi onun için kathartik ve sağaltıcıydı. Böylece basınç uygulayımına
karşılığı herşeye karşın oldukça imlemli çıkmıştı, ve benzer birçok deneyimden
Freud hastalarının söyledikleri herşeye
önem vermeyi öğrendi, üstelik bunlar ilk bakışta önemsiz görünseler bile.
Yanılma sınama adım adım Freud’u hiçbir biçimde alına basınç
uygulamak zorunda olmadığına inandırdı. Yalnızca hastalarını belirtileri
konusunda düşünmeye yüreklendirmesi, düşüncelerini bütünüyle özgürce akışa
bırakmalarını ve kafalarına gelen herşeyi ona anlatmalarını sağlaması
gerekiyordu. Biricik özsel kural hiçbir şeyin geri çekilmemesiydi, üstelik
aptalca, ilgisiz, utandırıcı ya da iğrenç görünse bile. Herşeyin gizil bir
önemi vardı.
Freud bu yeni uygulayımı özgür çağrışım olarak adlandırdı ve patojenik düşünceleri ortaya
çıkarmada hipnotizma denli etkili olabileceğini buldu. Kimi insanların dirençle
karşıladıkları hipnotizmayı gerektirmediği için, herkes üzerinde
uygulanabilirdi. Freud hastalarını iyileştirmede hipnotizmayı bütünüyle bir
yana bırakarak yalnızca özgür çağrışıma dayanmaya başladı. Değişimin
uzak-erimli imlemleri olacaktı, çünkü özgür çağrışımın ek incelikleri
histerinin hipnotizma tarafından maskelenen özelliklerini görebilmesini
sağlıyordu. Bunlar arasında aşırı-belirlenim
ve baskılama fenomenleri, ve
nedensel bir etken olarak eşeyselliğin
önemi vardı.
Çoklu-belirlenim (Aşırı-belirlenim). Hastalarının özgür
çağrışımlarından Freud çok geçmeden belirtiler ve temellerinde yatan patojenik
düşünceler arasındaki ilişkilerin genellikle yalın olmadıklarını öğrendi. Her
bir tekil belirti için tek bir patojenik düşünce olması yerine, çok daha sık
olmak üzere tekil bir belirti ile bağlı bütün bir duygu-yüklü sahneler dizisi
bulunuyordu. Örneğin, kadın hastalarından biri ellerinin histerik seğirmesinden
yakınıyordu. Çözümleme bu belirti ile birleşmiş olan üç patojenik düşünceyi
açığa çıkardı: piyano çalarken kötü bir biçimde korkutulma, bir öğrenciyken
ellerine vurularak cezalandırılma, ve sevilmeyen bir amcanın sırtına masaj
yapmaya zorlanma anıları. Daha önceden unutulmuş bu anıların her biri
anımsanırken belirtinin yeğinliğinde belli bir azalma oldu. Freud’un bu fenomen
için terimi ‘‘çoklu-belirlenim’’ idi, çünkü belirti tek bir patojenik düşünce
tarafından değil ama bunlardan birçoğu tarafından aşırı-belirlenmişti. Freud aşırı-belirlenmiş belirtinin uygun
olarak tümü de ellerle ilgili üç patojenik düşünceyi simgelediğine dikkat etti.
Belirtilerin çoğunun birçok değişik patojenik düşünce tarafından eşzamanlı
olarak aşırı-belirlenmiş olduklarını ve bu düşünceleri simgelediklerini buldu.
Baskı.
Çoklu-belirlenimin bulunuşundan daha da önemlisi Freud’un bilinçsiz patojenik
düşüncelerin yalnızca yaşantıların önemsiz ayrıntılarının unutulmaları
anlamında ‘‘unutulmuş’’ olmadıklarını anlamasıydı. Patolojik düşüncelerin
hastaları tarafından etkin olarak ve isteyerek—ama belki de bilincinde
olmaksızın—bastırıldıklarını
buldu. Patojenik düşünceler hastaların anımsamayı istememelerini olmaktan çok bunu yapamamalarını ilgilendiriyordu.
Freud’u bu vargıya götüren kanıtlar değişik doğadaydılar,
ama imlemlerinde yanılmak olanaksızdı: hastalar sık sık özgür çağrışım sürecine
ve patojenik düşüncelerin açığa çıkarılmasına direnç gösteriyorlardı. Direncin en açık örnekleri tam da
sağaltımın en pürüzsüz gidiyor göründüğü noktalarda oluyordu. Hasta özgür
çağrışıma giriyor ve Freud güvenle önemli patojenik gerecin anımsanmak üzere olduğunu
seziyordu. Hasta birdenbire duruyor ve kafasının birden boşaldığını söylüyor ya
da etkili olarak çağrışımlar zincirini sonlandırmaya yarayan bir başka
davranışa geçiyordu. Açıkça görülür endişe ve utanma belirtileriyle tam o
kıpıda düşündüğü şeyin sözü edilemeyecek denli gülünç ya da paylaşılmayacak
denli kişisel olduğunu söyleyebiliyordu. Direncin bir başka sık görülen örneği
de öznenin birden Freud’un kendisine dönmesi, belki de onun tıbbi yetkilerini
ya da tuhaf sağaltım uygulayımının yararlılığını sorgulamaya başlamasıydı.
Kısaca, hastalar patojenik düşüncelerinin açığa çıkmasından kaçınmak için
çeşitli yollara başvuruyorlardı. Bu kaçınmanın ya da baskılamanın böylece güdülenmiş
bir durum olduğu ortaya çıktı, çünkü baskılamayı koruyan davranış özgür
çağrışımlar patojenik düşüncelerin çok yakınlarına geldikleri zaman
kendiliğinden ortaya çıkma eğilimini gösteriyordu. Freud ayrıca direncin
çoğunun kendiliğinden olduğu gibi bilinçsiz olarak da göründüğünü saptadı;
hastalar sık sık sorundan kaçındıklarını anlamıyorlardı.
Freud’un bilinçsiz direnci buluşu ona oldukça önemli bir
ders öğretti, çünkü hastalarının hastalıklarına karşı gerçek tutumlarının yalın
olmaktan uzak olduğunu belirtiyordu. Bir yandan, belirtilerinden somut bir
rahatsızlık ve sıkıntı çekiyorlar ve gerçekten onlardan kurtulmayı
istiyorlardı. Sağaltım isteme davranışının kendisi buna bir kanıttı. Bununla
birlikte, öte yandan dirençleri sağaltımın ilerlemesini zayıflatma
eğilimindeydi. Sanki her bir hastanın bilinçli bir yanı iyileştirilmeyi çok
isterken, öteki bilinçsiz yanı ise başarılı bir iyileşmede karşılaşılacak
acının taşınamayacak denli ağır olacağı korkusuyla sağaltıma direniyordu. Bu
Freud’un insan davranışını belirlemede çatışmanın
önemini gördüğü ilk durumlardan biriydi: o noktada bir bireyin değişik yanları
karşılıklı olarak dışlayıcı hedefler için yaygara koparıyorlardı. Kuramlarını
tam olarak geliştirdiği zaman, Freud çatışmanın yalnızca histerik evrilme
belirtilerinden çok daha fazlasını belirlediğini gördü.
Çatışmanın bulunuşu Freud’un sağaltım görevini büyük ölçüde karıştırdı. Şimdi hastalarının olumlu, sağlık-isteyen tutumları ile onların bilinçsiz dirençlerine karşı bir bağlaşma yapması gerekiyordu. Uygulamada, bu hastalarını sürekli olarak dirençler için tetikte olmaya ve onlarla savaşmaya karşı uyarması anlamına geliyordu. Hastalara açık olarak zaman zaman çağrışımlarını sürdürmeyi istemeyecekleri, ama bunların onu sürdürmek için kesinlikle en önemli ve en yararlı zamanlar olduğu söyleniyordu. Genellikle direnç aşamalı olarak yenilebiliyor ve imlemli patojenik düşünceler Freud’un hastasının güvenini kazanacak denli etkili ve dayançlı çalışmış olup olmadığını açığa seriyorlardı.
Çatışmanın bulunuşu Freud’un sağaltım görevini büyük ölçüde karıştırdı. Şimdi hastalarının olumlu, sağlık-isteyen tutumları ile onların bilinçsiz dirençlerine karşı bir bağlaşma yapması gerekiyordu. Uygulamada, bu hastalarını sürekli olarak dirençler için tetikte olmaya ve onlarla savaşmaya karşı uyarması anlamına geliyordu. Hastalara açık olarak zaman zaman çağrışımlarını sürdürmeyi istemeyecekleri, ama bunların onu sürdürmek için kesinlikle en önemli ve en yararlı zamanlar olduğu söyleniyordu. Genellikle direnç aşamalı olarak yenilebiliyor ve imlemli patojenik düşünceler Freud’un hastasının güvenini kazanacak denli etkili ve dayançlı çalışmış olup olmadığını açığa seriyorlardı.
Eşeysellik. Freud dirençle savaşmada deneyimini arttırırken, onun
niçin varolduğu ve gerçekte neye karşı yöneltilmiş olduğu konusunda daha açık
bir anlayış kazanmaya başladı. Sonunda birçok hastanın, direncin çoğu daha
şimdiden yenildikten sonra, isteksizce eşeysel
bir doğada olan çağrışımlar üretmeye başladıklarını buldu. Çocuklukta yaşanan
eşeysel deneyimlerin ve çoğunlukla ebeveynler ya da başka yakın akrabalar
tarafından eşeysel kötüye-kullanımların anıları özellikle sıktı. Örneğin el
seğirmesi olan hasta sonunda sırtını ovmaya zorlandığı amcanın daha sonra ona
eşeysel olarak saldırıda bulunduğunu açıkladı. Freud yavaş yavaş hastalarının
tümünün eşeysel doğalı patojenik düşünceler taşıdıkları ve bunların histerik
belirtilerin en derin ve en önemli nedenleri oldukları vargısına ulaştı. Bu
eşeysel düşünceler baskılanmış kaldıkları sürece, hasta her zaman en azından
gizil olarak histerik kalıyordu. Düşünceleri bilince çıkarmayı başaramayan
herhangi bir sağaltım en iyisinden eksik olmaya yazgılanmıştı.
İlkin Freud—daha sonra iyi olgunlaşmamış bir vargı olarak
ortaya çıkacağı gibi—bu düşünceleri tüm histeriklerin çocukken eşeysel
kötüye-kullanım durumlarında kalmış olduklarını ileri süren bir ayarıltma kuramının içersine aldı.
Olayın anısının baskılanmasına yol açacak denli acılı ve utandırıcı olması
gerekiyordu. Sonra, yaşamın ileri evrelerinde, normal olarak anıyı bilince
çıkartacak olaylar baskılanma nedeniyle bunu yapamıyorlar, ve hasta anı yerine
bir belirtiyi yaşıyordu. Böylece el seğirmesi olan hasta amcasıyla ne zaman
karşılaşacak olsa belirtisinde bir yeğinleşme duyuyordu. Çocukluk ayartılmasını
anımsamak yerine simgesel bir fiziksel acıyı yaşıyordu. Ayartılma kuramına
göre, belirti eşeysel bir patojenik düşüncenin bilinçli olarak kabul edilmesine
karşı bir savunma idi.
Belirtiler bilinçte iki kötülükten küçüğü olarak, nahoş olsalar da bastırılan
düşüncelerin kendileri için daha az endişe yaratıcı eşdeğerler olarak
görünüyordu. Savunma işlevi belirtileri hastalar için değerli kılıyor, ve
sağaltımda direncin bulunuşunu açıklıyordu. Freud böylece histeriyi savunma sinircesi olarak görmeye
başladı.
Freud histeri üzerine ayartılma kuramını yayımladığı zaman
usa öylesine aykırı göründü ki, tıp çevrelerinde alayla karşılandı.
Meslektaşları onu dışladılar ve ona hasta göndermeyi durdurdular. Daha da
kötüsü, Freud’un kendisi yavaş yavaş kuramın belli yanları konusunda kuşkular
duymaya başladı. Hastalarının çocukluk eşeysel yaralanmalarını bildirmedeki
tutarlılıklarına ve o olayların gerçekliklerine inanmadaki içtenliklerine
karşın, sık sık öyküleri bütünüyle doğru gibi gelmiyordu. Zaman zaman Freud ayartıcı
oldukları öne sürülen akrabalarla kişisel olarak tanışıyor ve hiçbir zaman
böyle birşey yapmış olamayacaklarından emin oluyordu. Bundan başka, eğer
doğruysa kuram genel nüfus içinde ebeveynler arasında usauygun bir yolda
beklenebileceğinden çok daha yüksek bir sapıklık oranını belirtiyordu. Kısaca,
o zaman, Freud hastaları tarafından üretilen eşeysel kötüye-kullanılma
‘‘anılarının’’ hiç de gerçek anılar olmadıklarından kuşkulanmaya başladı.
Ama, eğer anılar değillerse, neydiler? Bu soru Freud’un
yakasını aylarca bırakmayacaktı. Bütün histeri kuramının yararsız olduğuna
inanamıyordu. Sağaltımı o sıralar eldeki en etkili sağaltım yoluydu ve henüz
belirtileri belli bir tipteki
patojenik düşüncelere karşı savunmalar olarak görmek anlamlı geliyordu, üstelik
bunlar gerçek anılar olmasalar bile. Dahası, eşeyselliğin herhangi bir yolda
önemli olmuş olması gerekiyordu, yoksa niçin çok sayıda hasta özgür
çağrışımlarında o çocukluk ayartılma sahnelerini anlatsınlardı? Ayartılma
kuramının kimi ayrıntılarda yanlış olduğu açıktı, ve gene de başkalarında
doğruydu. Freud sonunda kuramın hangi yanlarının geçerli olduğunu çıkardığı
zaman, bu büyük ölçüde 1890’ların ortalarında girişmiş olduğu bir dizi yeni
araştırmanın sonucu oldu—düşlerin anlam ve doğaları üzerine araştırmaların.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder