8 Haziran 2012 Cuma

ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ İLİŞKİLERİNDE SINIF YÖNETİMİ GELİŞTİRİLMESİ


ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ İLİŞKİLERİNDE SINIF YÖNETİMİ GELİŞTİRİLMESİ

 

Öğretmen – Öğrenci İlişkisinde Önemli Olan Nedir ?
Öğretme ve öğrenmenin iki değişik işlevi olduğunu özellikle vurgulamak gerekir. Çünkü öğretme bir kişi tarafından gerçekleştirilirken öğrenme bir başkasında oluşur. Bu olay çok açık görülse de düşünülmesi gereken bir durumdur. Öğretme – öğrenme sürecinin etkili olabilmesi için o iki kişi arasında çok özel bir ilişkinin kurulması gerekir. Başka bir deyişle öğretmen – öğrenci arasında bir tür özel bağ kurulmalıdır.

Bu özel bağ ancak etkili konuşma ile gerçekleştirilebilir. Konuşma , insan ilişkilerinde yapıcı olduğu kadar yıkıcı da olduğundan, öğrenciyi öğretmene yakınlaştırabildiği gibi uzaklaştırabilirde ... etkili olabilmesi,  niteliğine ve öğretmenin değişik durumlar için seçtiği en uygun türe bağlıdır. Örneğin övgüyü ele alalım. Bir çok anne – baba ve öğretmen bu yöntemi kullanır. Ama bazı övgüler, öğrencide anlaşılmadığı ya da yanlış yönlendirildiği duygusunu yaratır. Alışılmış övgü dilinden az farklı bir ileti ise öğretmenin insancıl, içten ve öğrenciye önem veren bir kişi olarak görülmesini sağlayabilir.
Aynı zamanda yapılan araştırmalar, dinlemenin öğrenmeyi kolaylaştırmada ne kadar önemli olduğunu göstermiştir. Her anne-baba ve öğretmen biyolojik olarak çocukları dinleyecek organlarla donatılmış olduğunu bilir. Her zaman dinleseler de, duyduklarını sandıkları şey, çocuğun anlatmaya çalıştığı şey olmayabilir. Bu arada öğrencileri dinlemenin uygun zamanı da vardır. Kimi zaman sınıfta ya da teneffüste bir şey öğretirken öğrencinin davranışlarını düzen bozucu, kabul edilemez bulduğumuzda , “iyi dinle!” önerisini bir tarafa bırakmalıyız. Böyle durumlarda güçlü iletimizi göndermemiz ve öğrencilere haklarını çiğnediğini vurgulamamız gerekir. Bu tür iletileri, onları savunmaya itmeden ve duygularını incitmeden iletebileceğini göstermeliyiz. 
Öğretmen – öğrenci ilişkisinin niteliğinin öğretilmesinde temel etken olduğunun benimsenmesi , bilinmesi gerekir. Herhangi bir konu, bir beceri, bir değer ya da inanç olabilir. Tarih , matematik, Türkçe, hayat bilgisi, fen bilgisi, el becerisi dersler olabilir. Bütün bu konuları heyecan verici ve ilginç kılması öğretmenin öğrenci ile iyi bir ilişki kurmayı öğrenmesine bağlıdır. Bu ilişki içinde öğretmenin gereksinimlerine öğrenci, öğrencinin gereksinimlerine de öğretmen saygı gösterir. Öğrenciler , öğretmenin kendilerini yanlış anladığını, güvenmediğini, bir kenara ittiğini, aşağıladığını, küçük düşürdüğünü ya da eleştirerek değerlendirdiğini hissederse, beden eğitimi, resim eğitimi gibi en ilgisini çeken derslerde bile sıkılır ve öğrenmeye inatla karşı koyarlar.
Her  Zaman Karşılaşılan Disiplin Sorunu İle İlgili Ne Yapmalı ?
Öğrencilerin çoğu genelde kabul edilemez biçimde davranır, öğretmenleri ve arkadaşları için sorun yaratırlar. Öğretmenler için bu çok önemli bir sorundur. Okulda ve sınıfta karşılaşılan disiplin Öğretmenlerin sınıfa girdiklerinde, disiplin kurmak için zaman yitirmek yerine, öğretmek istemeleri doğaldır. Genç ve deneyimsiz öğretmenlerin çoğu kendilerini yeterli ve becerikli bulduklarından, sınıfta disiplin sorunu ile karşılaşmayı pek beklemezler. Deneyimli öğretmenlerin çoğu ise disiplin kurmaları gerektiğinde, bu olayın sevimsiz olduğunu öğrenmişlerdir. Onlarda uğraşmak değil öğretmek , öğrencilerin öğrendiklerini görmekten duyulan zevk ve gururu tatmak isterler.
Peki yanlış nerededir ? Neden bu kadar çok öğretmen öğretimle geçmesi gereken zamanın büyük bölümünü sınıfta düzeni kurmak için harcar? Çünkü, öğretmenler genelde disiplini ceza tehtidleri , cezalar ya da sözlü utandırmalarla ve suçlamalarla sağlamayı öğrenmişlerdir. Ne yazık ki bu yöntemler iyi sonuç vermez. Genelde bastırıcı ve güce dayanan yöntemler direnci, başkaldırmayı ve karşılık vermeyi kışkırtır. Bu tür baskılar öğrencilerin davranışlarında değişiklikler oluşturmakla birlikte, öğretmen sınıftan ayrılır ayrılmaz ya da tahtaya döndüğünde , çocuklar yine eski davranışlarına yönelirler.
Öğretmenler disiplin ve düzeni sağlamak için güç kullanmayı gerektirmeyen yöntemleri uygulama becerilerini arttırdıkça , disiplinle ilgili konuşmalarında yepyeni bir dil kullanmaya başladıklarını da göreceklerdir. Öğretmenler geleneksel güç dili olan ; “ denetim, yönlendirme, cezalandırma, gözdağı verme, sınırlar koyma, zorlama, kuralları hatırlatma, sert olma, kınama , emir verme, isteme vb.” disiplin sözcükleri yerine ; “sorun çözme, etkilenme, yüzleşme, işbirliği yapma, ortak bir amaçta birleşme, birlikte karar verme, öğrencilerle çalışma, karşılıklı anlaşmalar yapma, gereksinimleri karşılama, bir anlaşmaya varmak için tartışma, bir işi sonuçlandırma” gibi yeni deyişleri kullanmalıdır.
 Mesleğe Yeni Başlayan Öğretmenlerin İdeali ve Yaşanılan Düş Kırıklığı
Bir öğretmen üniversite ortamında eğitim yöntem ve tekniklerini, her yaşa göre çocuk psikolojisini, öğretme tekniklerini vb. dersleri görmüş bir şekilde mesleğine büyük bir inanç ve idealist düşüncelerle başlar. Öğrencilerin okul ve sınıf ortamında “tembel, yaramaz, yalan söylemeleri, kopya çekmeleri, birbirlerini aşağılamaları, sürekli birbirlerinden şikayetçi olmaları, kavgacı olmaları, az çalışma ile sınıf geçmek istemeleri” gibi sürekli çekişmelerle dolu bir ortamda, öğrencilere karşı yaşam savaşı verirken bulurlar. Böyle ortamla karşılaşan öğretmenler, olanları anlamaya çalışırlar. Bir şeylerin yanlış gittiği ortadadır. En kötüsü de bazıları suçu kendisinde bulur ve “ öğretmenlik yeteneğinin kendisinde olmadığını düşünür.”  Her ne kadar bütün bu açıklamaların geçerli bir tarafı varsa da , temelde öğretmen yetiştirenler çeşitli bilgi ve uzmanlıkla donanmış olsalar da , bireysel deneyimlerini öğretmen olacak öğrencilere aktaramazlar. Herkes okuldaki mesleki deneyimini kendine özgü bir biçimde edinir ve Öğretmen ve öğretim ile ilgili çok kişi tarafından kabul edilmiş yaygın inançlar vardır. Bunlar ;
1-     İyi öğretmen sakindir, telaşlanmaz, sinirlenmez. Her zaman soğukkanlıdır ve aşırı duygularını göstermez.
2-     İyi öğretmen önyargılı ve yanlı değildir. Bütün öğrencilere eşit davranır. Cinsiyet ayırımı yapmaz.
3-     İyi öğretmen gerçek duygularını denetler ve öğrencilere göstermez.
4-     İyi öğretmen bütün öğrencileri aynı biçimde kabullenir. İyi öğretmenin her zaman gözde öğrencileri yoktur.
5-     İyi öğretmen coşkulu, uyarıcı ve özgür bir öğretim ortamı yaratır, ama yine de bu ortamı her zaman düzenli tutar.
6-     İyi öğretmen her şeyden önce tutarlıdır. Değişmez, unutmaz, çok neşeli ya da asık suratlı değildir ve hata yapmaz.
7-     İyi öğretmen her sorunun yanıtını bilir. Öğrencilerden daha akıllıdır.
8-     İyi öğretmenler birbirlerine destek olur, kendi duyguları, değer yargıları ve inançlarından etkilenmeden öğrencilerine karşı “birleşik cephe” oluşturur.
Öğretmenler , öğrencileri ile iyi ilişkiler kurduklarında, rolden role geçmelerine, sert davranmalarına, insanüstü ve erdemli kişiliklere bürünmelerine gerek yoktur. Öğrencileri  ile ilişkileri iyi olmadığı zaman, en iyi öğretim tekniklerinin bile yararsız olduğunu göreceklerdir.
Öğretmen ve öğrenci arasındaki ilişki ;
1-     Açıklık
2-     Önemsemek
3-     Birbirine gereksinim duymak
4-     Birbirlerinden ayrı olmak
5-     Gereksinimleri karşılıklı olarak giderebilmek
Özelliklerini içerirse , iyi bir öğretmen – öğrenci ilişkisi kurulmuş olur.

Övgü Nerelerde Yanlıştır ?

1.     Öğrenci, davranışından ve kendisinden memnun değilse, sorunu varsa, övmeyi ya kulak ardı eder, ya öğretmenin kendini anlamadığını düşünür, ya da kendinde var olan aşağılık duygusu güçlenir.
2.     Öğretmen , öğrencinin davranışına karşı doğal ve ani bir sözlü tepki verirse ve bu tepki öğretmen – öğrenci ilişkisindeki sorunsuz bölgede ise övgü bir engel olmayabilir.
3.     Övgü, öğretmen tarafından bilinçli bir biçimde , öğrencinin davranışını değiştirmek amacıyla yapılıyorsa, öğrencinin övmeyi yapmacık ve yönlendirici bulması ve öğretmenin gereksinimlerini karşılamak için kullandığını algılaması doğaldır. “ her zaman böyle davranmamı istediğiniz için  beni övüyorsunuz”
4.     Sınıfta bir ya da birkaç öğrencinin övülmesi, diğer öğrenciler için olumsuz değerlendirme olarak kabul edilir. Devamlı övgü almaya alışmış bir öğrenci bile, övülmediği zaman olumsuz değerlendirildiği duygusuna kapılabilir.

Soru Sormanın Neresi Kötü ?

Terapistler, danışmanlar sorunlu kişiye soru sorup araştırmanın genelde engelleyici veya iletişimi durdurucu olduğunu görmüşlerdir. Bunun nedenleri şu şekilde açıklanabilir: İnsanlar paylaşmak istemedikleri duygularının sorgulandığını anlarlarsa, tehdit edilmişlik duygusuna kapılırlar. Kişi iç dünyasına girildiğinde, genellikle kendini koruma kaygısı ile içine kapanır.

Neden Kabul Dilini Kullanmalıyız ?

 “12 Engel” kabul etmeme dilidir, çünkü sorunu olan kişiye değişmesi gerektiğini, sorunlu olmanın kabul edilemeyeceğini ve sorunlu kişide bir sorun bulunduğunu iletir. Engellerden bazıları, kişinin sorununa aldırış bile edilmediği duygusunu  verebilir. Bütün bu etkiler nedeniyle 12 Engel, ilişkilere yardımda çok etkisizdir.
Bir kişi, başka birini içtenlikle kabul eder ve bunu iletebilirse, o kişide yardım etme yeteneği var demektir. Başkalarını oldukları gibi kabul etmek, ilişkileri kuvvetlendirmede önemli bir etmendir. Böyle bir ilişkide diğer kişi büyüyebilir, gelişebilir, olumlu yönde değişebilir, sorunları çözmeyi öğrenebilir, psikolojik sağlığı düzelebilir, daha üretici, daha yaratıcı olabilir ve gizli gücünü tümüyle kullanabilir. Bu , yaşamın basit ama güzel çelişkilerinden biridir. Başkası tarafından, olduğu gibi içtenlikle kabul edildiğini anlayan bir kişi kendini özgür hisseder ve nasıl değişeceğini düşünmeye başlar. Nasıl büyüyeceğini, nasıl farklı olacağını, yapabileceğinden fazlasını nasıl yapabileceğini tasarlar. Kabul çocukları açar, onları duygularını ve sorumluluklarını paylaşmak için yüreklendirir.
Başkasını olduğu gibi kabul etmek, gerçekten sevmektir. Kabul edildiğini hissetmek sevildiğini de hissetmektir. Psikolojide, sevildiğini hissetmenin görkemli gücünü yeni yeni anlamaya başlıyoruz. Sevgi, bedenin ve aklın büyümesini sağlayan, fiziksel ve ruhsal yaraları iyileştiren bir güçtür.

Sorunlu Öğrencilere Yardım Etmenin Etkili Yolları

Edilgen Dinleme ( Sessizlik)
Sessizce dinleme gerçekte kabul etmeyi gösterir. Sessizlik – “Edilgen Dinleme” – öğrenciye gerçekten kabul edildiğini duyumsatan ve sizinle daha fazla paylaşması için onu yüreklendiren çok güçlü bir sözsüz iletidir. Hep konuşan siz olursanız, öğrenci kendisini rahatsız eden şeyleri anlatma fırsatı bulamaz.

Kabul Ettiğini Gösteren Tepkiler

Sessizlik, iletişim engelini ortadan kaldırmakla birlikte, sık yinelendiğinde öğrencinin iletilerinin kabul edilmediği izlenimini uyandırır. Sessizlik , her zaman anlatana gerçekten tüm dikkatinizi verdiğinizi kanıtlamaz. Bu nedenle dinlerken, özellikle duraklamalarda, onu gerçekten dinlediğinizi göstermek için sözlü ya da sözsüz belirtiler vermeniz son derece yardımcı olacaktır. Bunlara kabul tepkileri diyoruz. Baş sallamak , öne eğilmek, gülümsemek, kaşını çatmak ve başka davranışlar uygun olarak yapılırsa, onu gerçekten dinlediğiniz iletisi verirler.

Kapı Aralayıcı İletiler

Öğrenciler, bazen daha çok konuşmak, derine inmek ve başlamak için bile ek yüreklendirme beklerler. Bu iletilere “kapı aralayıcılar” denir. Örnek :
    “ Bu konuda konuşmak ister misin?”
    “ Bu konuda daha fazla bir şey söylemek ister misin ?”
    “ Söylediklerin çok ilginç”
Bu iletilerin, sonu açık sorular ve düz tümceler olduğuna dikkat edin. Hiçbiri söylenenle ilgili bir değerlendirme içermemektedir.

Etkin Dinlemenin Gereği

Sessizlik, kabul ettiğini gösteren tepkiler ve kapı aralayıcıların kullanılmasında sınırlamalar vardır. Karşılıklı etkileşime olanak vermezler. Tüm işi konuşan yapar. Konuşan , dinleyenin yalnızca dinlediğini bilir, anlayıp anlamadığını hiçbir şekilde öğrenemez.

Özet olarak, bu üç dinleme yolu edilgin yöntemlerdir. Dinleyicinin anladığını göstermezler. Etkin dinleme daha fazla etkileşim ve dinleyenin yalnız duyduğunu değil, aynı zamanda doğru olarak anladığını da gösterir. Bu nedenle usta bir dinleyici “Etkin Dinleme”yi daha yaygın kullanır.


Öğretmenler Sorun Kendilerinde İken Ne Yapabilir?

Şimdide öğretmenlerin, sorunun kendilerinin olup olmadığını tanımlamalarının önemi üzerinde duralım.
Sorunun kendilerinin olduğunu anlatan ipucları kırgınlık, can sıkıntısı, dikkatin dağılması, yılgınlık, küskünlük, sinirliliktir. Bu içsel duyguların fiziksel belirtileri de gerginlik , baş ağrısı ve mide rahatsızlıklarıdır.
Öğretmen sorunlarına örnek olarak:
Bir öğrenci sırasının üzerini kazır
Bir öğrenci ile konuşurken ötekiler araya girer.
Bir öğrenci sürekli geç gelerek dersi böler.
Bir öğrenci sürekli arkadaşlarından yakınarak sürekli zamanını alır.
Birkaç öğrenci dersi bölecek kadar yüksek sesle tartışır.
Öğrenciler çöplerini yerlere atarlar.
Öğretmenler , bunun gibi yüzlerce öğrenci davranışıyla karşılaşırlar. Hiçbir öğretmen dersinin bölünmesini, sözünün kesilmesini, kirli bir ortamda ders yapmayı istemez; çünkü öğretmenlerde insandır ve bu davranışlar onların doğal gereksinimlerine ters düşer. Öğrencilerin bu tip davranışları, öğretmenlerin davranış penceresinin “kabul etmeme” alanındadır.
Öğretmenlerin üzerinde böyle gözle görülür biçimde olumsuz etki yapan bu tür kabul edilemez davranışlar ne Etkin Dinleme ile ne de yok sayılarak çözümlenebilir. Öğretmenin sorun öğrencideyken göstermesi gereken davranış arasındaki ayırım şöyledir:

Sorun Öğrencideyken
Sorun  Öğretmendeyken
Konuşmayı öğrenci başlatır.
Konuşmayı öğretmen başlatır.
Öğretmen dinleyendir
Öğretmen konuşandır.
Öğretmen danışmandır.
Öğretmen etkileyendir.
Öğretmen öğrenciye  yardımcı olmak ister.
Öğretmen kendisi için yardım ister.
Öğretmen öğrencinin çözümünü kabul eder.
Öğretmen sonuçtan hoşnut olmalıdır.
Öncelikle öğrencinin gereksinimleri ile ilgilidir
Öncelikle kendi gereksinimleri ile ilgilidir.
Öğretmen sorunun çözümünde daha edilgendir.
Öğretmen sorunun çözümünde daha etkindir.
Bu tablo öğretmenlere, öğrenci sorunlarını çözme ile öğrencilerin öğretmenlerde yarattıkları sorunları çözme davranışlarının birbirlerinden tümüyle ayrı olduğunu ve ayrı yaklaşımlar gerektirdiğini gösterir. Buna göre :
1.     Her şeyden önce öğrencinin davranışı “davranış penceresi” nin doğru bölümüne yerleştirilmelidir.
2.     Öğrencinin davranışı “sorun öğrencinin” alanındaysa, öğretmenin Etkin Dinleme uygulayarak danışmanlık yapması uygundur.
3.     Öğrencinin davranışı “sorun öğretmenin” alanındaysa, Etkin Dinleme hem yararsız hem de yapay olacaktır.

Sen İletileri Neden Yanlıştır ?

Örnek:
Dersi ilk anlatışta anlayan bir öğrencinin anlamayanlar için yapılan tekrar sırasında can sıkıntısından  öğretmeni rahatsız ettiğini varsayalım. Öğretmen bu engelleme sonucu, kendinde oluşan duyguları içinde saklayıp konuşursa bir kodlama yapacak ve dili “sen”li olacaktır: “Terbiyesizlik ediyorsun”
Eğer duygularını açıklayarak konuşursa ben diliyle konuşmuş olacaktır: “Çok rahatsız oldum
Öğrencinin kendisiyle iletişim kurma gereksiniminden rahatsız olan öğretmen Sen – iletisi göndererek – ki bu ileti onun tüm duygularını kodlasa bile (olmaz ya) – kendi engellenme duygusunun sorumluluğundan kaçıp suçu çocuğa yükler.
Sen –iletileri öğrenciyi olumsuz yargılayan, Ben – iletileri ise öğretmenin sorun karşısındaki duygularını dile getiren iletilerdir.
Ben – İletileri Neden Etkilidir ?
1-     Ben – iletilerini gönderen öğretmen, kendi duygularının bilincinde olmak için önce kendini dinleme ve duygularını tüm açıklığı ile öğrencileriyle paylaşma yükümlülüğü taşır.
2-     Ben – iletileri , davranışının yükümlülüğünü öğrencide bırakır. Aynı zamanda Ben –iletileri , Sen – iletileriyle birlikte gelen olumsuz etkileri içermez ve öğrenciyi kızgın, kinli, hırçın değil, yardımcı ve düşünceli olmada özgür bırakır.
Etkili Ben – İletisinin Üç Önemli Ölçütü Vardır:
1-     Öğrencinin davranışını değiştirme olasılığı yüksektir.
2-     Öğrenci ile ilgili çok az olumsuz değerlendirme içerir.
3-     İletimi zedelemez.
Ben – iletileri öğretmenleri, saydam, dürüst, öğrencilerin kendileri ile anlamlı ilişkiler kurabilecekleri gerçek kişiler olarak gösterir ve yakınlığın gelişmesine yardım eder.

Ben – İleti Cümleleri Nasıl Kurulur ?

Öğrenciler üzerinde etkili olabilmesi için Ben – iletileri üç öğeyi içermelidir. Birinci öğe sorun yaratan davranışın tanımlanmasıdır. Her şeyden önce öğrenciler bu iletiden öğretmene neyin sorun olduğunu anlamalıdır. Öğrenci , öğretmeninin kendisi ile neden yüzleştiğini kestirmek zorunda kalmamalıdır. Böyle olursa ileti etkisini yitirir. Kabul edilmezliği suçlamayan, yargılamayan türde tanımlamak, Ben – iletisi için iyi bir başlangıçtır.
Üç bölümlü Ben – iletisinin ikinci öğesi öğretmenler için uygulanması en zor olanıdır. Bu bölüm, iletinin birinci bölümünde tanımlaması yapılan öğrencinin kabul edilemeyen davranışının öğretmen üzerindeki kesin, gerçek ve somut etkisinin ona söylenmesidir: “Sen kapıyı kilitlemeyince ( yargılamayan tanımlama) , bazen eşyalarım çalınıyor...” (Somut etki)
“Siz dersten önce tahtayı temizlemeyince (yargılamayan tanımlama) ben çok zaman yitiriyorum...”(Somut etki)
Somut etki açıkça söylenmezse, çocuk bunu tam olarak algılayamayacağı için Ben – iletisi başarısız olur.
Ben – iletisinin üçüncü öğesi duyguların dile getirilmesidir:
“Sen ayaklarını sıranın dışına çıkarınca (davranışın tanımı), arada yürürken onlara takılabilirim (somut etki) ve düşüp bir yerimi kırabilirim diye korkuyorum (duygu).”
Öğretmen burada davranışın olası etkisini söylüyor ve ortaya çıkardığı korku duygusunu dile getiriyor.


 Hazırlayan:                                        
Okul Müdürü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder