Doç.
Dr. Melike Sayıl*
Çocuk haklarının
ihlali ya da çocuğun istismarından söz edildiğinde genellikle çalıştırılan,
dövülen, cinsel tacize uğrayan veya savaşa gönderilen çocuklar akla gelir. Eğer
çocukta fiziksel hasar, büyüme yetersizliği, gelişimsel gecikme ya da davranış
bozukluğuna dair işaretler varsa bunlar istismar için bir delil olarak kabul
edilir.
Genellikle istismar, çocuklar üzerindeki etkisi kalıcı ya da uzun
süreli olduğunda daha kolay anlaşılmakta ve tepki görmektedir. Görsel ve yazılı
basına yansıyan da genellikle bu türden ihmal ve istismar vakalarıdır. Elbette
bu türden çocuk istismarı vakalarının bilinmesi, önlenmesi ve halkın bu açıdan
eğitilmesi önemlidir. Ancak bazen çocuklar üzerindeki etkisi açısından yukarıda
sözü edilen türden istismarlar kadar açık olmayan fakat yaygın biçimde
çocukların kötüye kullanıldığı ya da çocuklardan yarar sağlanan durumlar da
vardır. Ne yazık ki, bunlar farklı bir biçimde ortaya konduğu için dikkati
çekmemekte ya da kolayca gözden kaçmaktadır. Bu yazıda bunlardan birine,
televizyonda çocuk istismarına dikkat çekilmek istenmektedir.
Çocukların yer
aldığı bazı dizi filmler, reklamlar, eğlence ve yarışma programlarında çocuklar
çok açık bir şekilde istismar edildiği, temel hakları ihlal edildiği halde
çoğumuz bu programları oldukça masum, hoş ve eğlenceli bulmaktayız. Çocukların
televizyonda bu şekildeki istismarı belki çoğu durumda çocuklar üzerinde kalıcı
ya da uzun süreli olumsuz bir etki yaratmamaktadır; ancak, medya ve aynı zamanda
çocukların ana-babaları onların en temel haklarını ihlal etmekte ve çocuklar
üzerinden yarar sağlamaktadırlar. Son zamanlarda, buna en iyi örnek oluşturan
programlardan biri de "Çocuktan Al Haberi" yarışma programıdır. Bu
program, herşeyden önce ne programa katılan ne de programı izleyen çocukların
yararı gözetilerek hazırlanmış bir programdır. Program, hem çocuklara hem de
yetişkinlere yönelik bir "yarışma" programıysa sadece yetişkinler
çocukların "yanlış" yanıtlarına gülerek eğlenmekte, küçük izleyiciler
ise olan bitenden çok fazla bir şey anlamamaktadır. Eğer program, sadece
yetişkinlere yönelik ise o zaman da bilinmelidir ki çocuklar, ne herkesi
eğlendirecek, ne de üzerlerinden para kazanılacak "sirk
maymunu"durlar.
Programa katılan
çocuklar, sorulan soruları kendi bilişsel gelişimlerinin izin verdiği düzeyde
anlamakta ve buna uygun biçimde yanıt vermektedirler. Genellikle komik bulunan
bu yanıtlar sunucu tarafından alaycı biçimde karşılanmaktadır. Eğer çocuk,
soruyu bilemeyeceğini ya da o ana kadarkileri bilemediğini fark edecek bir
"meta" bilişsel beceriye sahip ise kendini baskı altında hissetttiği
için ya sıkılıp gitmek istemekte ya da ağlamaktadır. Tüm bunlara rağmen,
çocuğun programa devam etmesi sağlanmaya çalışılmaktadır. Çocuğun doğru yanıt
vermediği durumlarda soruyu açmak amacıyla sunucunun yaptığı konuşmalar ise
bazen onu utandırmakta bazen de sıkmaktadır. Ayrıca çocuğun kendi isteği
doğrultusunda sunucuyla özgürce kurmak istediği iletişime de programda düzeni
sağlamak adına keyfi şekilde müdahale edilmektedir. Böylece, çocuğun
görüşlerine saygı gösterilmesi, keyfi biçimde özgürlüğünden yoksun
bırakılmaması ve anlam veremeyeceği durumlara sokulmaması gibi temel hakları
ihlal edilmiş olmaktadır.
Programda
çocuklara soruları soran sunucu ile çekim sırasında soruları soranın farklı
kişiler olması da o programa Berna Laçin’le konuşmak için çıkmak isteyen
çocuklar açısından bir aldatmadır. Yine program sırasındaki bazı isteklerinden
çocukların yanlış bilgilendirildiği ve ana-babalarından ayrı oturtulduğu
anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak, bu
tipik örnekte çocuklar, programın yapımcıları tarafından reyting amacıyla,
ana-babaları tarafından ün elde etmek ve yarışmaya katılanlar tarafından da
tatil kazanmak amacıyla istismar edilmiş olmaktadırlar. Bu istismarın belirgin
bir duygusal ya da fiziksel hasarı olmayabilir; ancak, toplumumuzdaki bir grup
yetişkinin çocuğa bakış açısını yansıtması ve çocuk haklarının
"çağdaş" bir araçla ihlalini göstermesi bakımından oldukça önemlidir.
Bunların yanı sıra belki en çok şaşırılması ve düşünülmesi gereken de
çocuklarımız konusunda en duyarlı olmasını beklediğimiz okulöncesi eğitim
kurumlarının, kurumları adına böyle bir programa katılmaları ve bu yolla
reklamlarını yapmaya çalışmalarıdır.
Bir gelişim
psikoloğu ve araştırmacı olarak gazetede bu programı öven ve başvuran
ana-babaların çok sayıda olduğunu ifade eden yazıyı okuyunca ister istemez şunu
düşündüm. Çocuklardan veri toplayarak yaptığımız araştırmaların sonuçlarını
yine çocukların beden ve ruh sağlıklarını iyileştirmek, gelişimlerini
güçlendirmek için kullanırız. Bu amaç açıklıkla ortaya konmasına rağmen
çocuklarıyla bir araştırma yapmak istediğimizde ana-babalar ve eğitimciler
acaba niçin çocuğa hiç yararı olmayan bir TV programına gösterdikleri ilgiyi
araştırmacılardan esirgerler?
·
Hacettepe Üniv. Fen Edebiyat Fakültesi
Psikoloji Bölümü
·
Türk Psikoloji Bülteni 4 (9) 77-78.
·
Türk Psikologlar Derneği, 1999
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder